hoş geldin şafağın sabahına bahar
pencerenin yeşilinde oynaşan güneş
gökyüzüne kozasını açan pembe begonviller
usumda ki kaygılı serzenişi dillerinden rüzgâr
huysuz bir mevsimin ipini çekti rüzgârlar
geldi kapıma dayandı arsız uğultu
sürekli nefretle camları ırgalarken
taze çiçeklerimi
hırpalıyor
duyumsuyorum seni
ipekten bir şal gibi boynuma saçlarıma dolanan
gecenin ıssızlığına düşen bir çığlık gibi
neden düşüyorsun birden aklıma
ne gereği var ki özlemin
sessiz sözsüz
ağır ağır ilerliyor günler
kimliksiz bulutlar yağmur eşliğinde
dur durak bilmeyen saatlerde
aceleci insanlar
ve
buruşturup attığım kağıtların soft kalabalığı
draması ağır yalnızlığın sonbahar günleri
ağır ağır geçen bulutsu zamanlar
bakın eyleme durdu
efsunlu düşler
yağmurlu yüklü bir buluttum
fırtına çıktı rüzgâr biçti savruldum dağa taşa
damla damla aktım kurak toprağa çöle
kendi halimde hâlden hâle
düştüm
kimse üstüne almasın
ağladıysam bulutlar için ağladım
siyah beyaz resimlerin kasveti hep üzerimdeydi
biliyordum yalan dünyanın renklerindeki
o ışıltılı aldatıcılığı
ışığı söndü masalın
uyandım çıngıraklı zillerle
dikenli bir sahraya yürüdü rüzgârlar
tozu dumana kattı kırk kanatlı ejderler
savruldum
hava yağmurlu
gizli gizli ağlıyor dağlar ve yollar
kalk gidelim ömrüm kuru gazeller yurduna
kederi yadsıma kalbim keder ruhun elem çiçeği
düşünceleri duyguları içen zaman bırak yakamı
özgürlüğüme ket vuran düşler zinciri
ağzındaki sakızı at
git ve uyu
geçmiş günlerin aymazlığına
kalbinin hırçınlığına aldırmadan
yalanlarla yılanlarla dolu bir dünya da




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!