kellesi kopmuş fırtınaların
dip eşiğinin yangınında çılgın magmalarla
gözleri içine düşmüş yıldızların kör sanrılı
dudaklarının ucundan dökülen
görklü panterlerin
kızıl nefesiyim
çığırtkan rüzgârların uğultusu kapıda
güz gelmiş balkona tılsım yağmurları serpiyor cama
durgun nehirler akıyor yüzümün ince yollarından
önümde duruyor karanlığın somurduğu ışık
ah! düşünmeden susacağım
önümdeki kağıda
güneşin gözleri uzanırdı
cennetten bir ırmak gibi yemyeşil vadilere
çiçekten bir masalı andırırdı ülkem
sabahı muştulardı bolca aydınlık
alın terinde emeğin taze meyvesi
kulakları çınlatırdı umut türküleri
tanrım
göçme zamanı gelmedi mi
bu uygunsuz mevsimlerden
sabun köpüğü gibi kısa ömrün
eteğinde bol bol hüsran
zor günlerin getirisinden
çiçeğin kurudu öldü dediler
çiçeği neyleyim derdim baştan aşkındır
yaralı bir kuş kondu pencereden içeri
anlattı derdi varmış
benden ileri
hayata yenik düşen mahcubiyetimin
eteklerine zulalanmış serçe ölülerinde bi kırılganlık
bi kırılganlık ki sormayın sıcaktan eriyen buzların
kristal partiküllerini bulandırır
üst üste yamaladığım kederlerin acıların
yanılgısı kadar büyük dağlar
genetiği bozulmuş mevsimlerin öfkesinde güneş
olağanüstü zamanların efkârında rüzgârlar
yıkılıyor ortalık toz ve duman içinde
yoksunluğa sürüklenirken
ölümcül bir şarkının nameleri gibi
kurumuş bir ağacın g-özyaşlarından
yaprak yaprak döküldün
omuzlarıma
zamanın ince ince ördüğü
adaletsizliğin ağı
dört yanda
ölü bir çağın
zamanın ince ince ördüğü
adaletsizliğin ağı
dört yanda
ölü bir çağın
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!