tarçın ağaçlarının soylu kokusu var rüzgârların ağzında
kapımda yıpranmış anıların ve geçmişin derinliği
geceyi ıslak gözlerime anlatıyor olsa da zaman
eksik bir şeyler var ellerimin arasında
kırılgan bir yüzün resmini çiziyor duvarlar
uyuya kalmış güneş gök koynunda
balkona üşüyen güzün sarı saçları saksılarda
şen pencerelerin ırağında artık şuh kahkahalar
rüzgârın boğuk nefesi öperken nemli duvarları
sadece yalnızlık eşlik eder gölgelerin
vızıldadığı ıssız kapıya
sonsuzluğa uğurlanış gibi
silüetsiz gölgelerin mıhlanışı aynalara
sustukça büyür evrenin çığlığı
gizemli bir sarmaşık gibi sarar
dört yanı
hayaller-im
uykusuz
bir dağ öksürüğü hırçınlığında gecenin moru
oturmuş bir yıldızın eteğinde düşünürken
rastladım ona
içi sökülür kurak mevsimlerin
pul pul dökülür karanlığın yüzü dağa taşa
içi dışı ters yüz olmuş insanlığın
son duraksa
kıyamet
tozlu yolları
ayağımı sürüyerek getirdim
güneşin izi kaldı matlaşmış yüzümde
saçlarımın salaş dağınıklığında
yılgın poyrazların
yağmurun
bodur ağaçları severim
tıknaz gövdelerinin hırçın morfolojilerini de
kumrular kadar güzel değil karşı yolun esnemesi
gölgelerin ömrü güneş batana kadar
kapalı bir fanusun içinde nefessizim
batık bir teknenin ayak ucunda can çekişiyor serçeler
dört yanım yangın tutuştu kolum kanadım
gayrı uçamam girdap uçurumlarına
teslim yüreğim
SANDAL
çengelli bir iğnenin
esaretinin zorluğu
takıldığı yere nasıl bağlıysa
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!