içi sökülür kurak mevsimlerin
pul pul dökülür karanlığın yüzü dağa taşa
içi dışı ters yüz olmuş insanlığın
son duraksa
kıyamet
tozlu yolları
ayağımı sürüyerek getirdim
güneşin izi kaldı matlaşmış yüzümde
saçlarımın salaş dağınıklığında
yılgın poyrazların
yağmurun
bodur ağaçları severim
tıknaz gövdelerinin hırçın morfolojilerini de
kumrular kadar güzel değil karşı yolun esnemesi
gölgelerin ömrü güneş batana kadar
kapalı bir fanusun içinde nefessizim
batık bir teknenin ayak ucunda can çekişiyor serçeler
dört yanım yangın tutuştu kolum kanadım
gayrı uçamam girdap uçurumlarına
teslim yüreğim
SANDAL
çengelli bir iğnenin
esaretinin zorluğu
takıldığı yere nasıl bağlıysa
ürküyoruz zamanın eğrilen doğrusundan
hissedemediğimiz yaşayamadığımız nice anlar
gözlerimizin kirpik ucu kıvrımlarında
hiçbir şey eskisi gibi değil
korkarım ki
bulutlar bizi yutacak
eski bir çatı katının içinden
gecenin içine akan gölge gibisin
köşeye atılmış paslı bir müzik kutusunun kendine ağlayışına
şahit olan sıvası dökük duvarlar ise
bir duvar
sarmaşığının ıslaklığı istikrarlılığı üzerimde
hayat örümcek ağlarını örerken boynuma
tırmanıp duruyorum ulaşılmazlara
uzayıp gidiyorum yollarca
ruhu çekilir ellerimin
sızılı bir şarkıya döner bakışlarım
sedeften kuşları uçurur kalbim
meçhule giden bir yol açılır uzaklardan
sezgisel düşlere gebedir artık zihnim
ertelemek istemem
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!