ruhu çürümüş bir ayvanın göğermiş renginden
size sesleniyorum
ah! benim külleşen saçımın yel geçirmez kıvrımları
dilimin köşegen kadife koridorları pencerelerimin akşam güneşi
sabahımın dişil sancıları adına konuşuyorum
-aşk dediğiniz ne
ruhuma
yabancılaşmış şehirlerin karanlık tuzaklarından sıyrılarak
anlamsız sokaklarını adım adım arşınlayıp
hava puslu bir dağ gibiydi bu sabah
uykuya hiç gitmedi gözlerim dün gece
zihnimde kerbela savaşları
doludizgin koştururken
yalnızlığın kılıcı
öyle keskindi ki
sıralandı art arda düğümler
bergamot kokulu dağların eteğine
gel birlikte yürüyelim sislerin üstüne
ve en yüksekten uçalım
enginlere
tarçın ağaçlarının soylu kokusu var rüzgârların ağzında
kapımda yıpranmış anıların ve geçmişin derinliği
geceyi ıslak gözlerime anlatıyor olsa da zaman
eksik bir şeyler var ellerimin arasında
kırılgan bir yüzün resmini çiziyor duvarlar
uyuya kalmış güneş gök koynunda
balkona üşüyen güzün sarı saçları saksılarda
şen pencerelerin ırağında artık şuh kahkahalar
rüzgârın boğuk nefesi öperken nemli duvarları
sadece yalnızlık eşlik eder gölgelerin
vızıldadığı ıssız kapıya
sonsuzluğa uğurlanış gibi
silüetsiz gölgelerin mıhlanışı aynalara
sustukça büyür evrenin çığlığı
gizemli bir sarmaşık gibi sarar
dört yanı
hayaller-im
uykusuz
bir dağ öksürüğü hırçınlığında gecenin moru
oturmuş bir yıldızın eteğinde düşünürken
rastladım ona
toprağın esnemesi rüzgârların fısıldamasıyla
savruldu gün iki dağın yamacının ortasından
güneş gülümseyince ayçiçek tarlalarına
orada doğanın taç yaprağından
havalanır mutluluk
ve huzur
anlatırdı zaman
gecenin zifirini gözlerine
ne yöne dönse orası rüzgâr salıncağı boş hayaller uğrağı
kabuslar içinde bir gün sessiz bir patlamayla
kesileceğini sesinin
soluğunun
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!