-hep esecek hâlâ esiyor
o şimşeğin altın makaslı yeryüzü ulağı
hem özgür hem çılgın hem avare
estikçe eser coştukça coşar
keyfince dilediğince
ruhum iki dağın ötesinde
iki rüyanın geceye düşüşünün ortasında
ruhum iki yastığın söyleşisinin arasında
ruhum tüm zamanların yıldız çiçeği
olağan şeylerin dışında farklılıkla geliyor günler
rüzgârların nefesinde garip uğultu sokak bana hiçleniyor
yolum nereye bilmiyorum karanlığın ellerinde ellerim
belirsizlik beni çağırıyor yürüyorum sanrılar vadisine
uçuşan eteklerim sürünüyor peşim sıra
dilim kuru gazeller gürültüsü
oldukları yerde
tarhun kokusu sarmış mistik kitapları
geçmişin ağdalı tozu örtmüş incinmiş
sararmış yüzeylerini
sesimi tuza yatırdım
taş fırında kızarmayı bekleyen balıklar gibi
insan hangi dilde karanlığına sımsıkı sarılıp uyur ki
içindeki açan güneşleri hangi mızrakla vurur kanatır ki
minyatör apartmanların derdini birkaç çam birkaç köknar birkaç çınar dinler
insanın derdiniyse
çıplak duvarlar ve sırsız aynalar
sessiz akıyor sular şimdi
durağan bir tablo gibi yaşam kımıltısız
günün tenini yıkayan güneşin şarkısı
doğurur belki topraktaki tıfıl tohumları
kim bilir göğe uzanır sevginin barışın
ipekten pırıl pırıl saçları
yine kanla buluştu parmaklarım
gecenin bir yarısı ne yapsam dur durak bilmiyor
kan gölünden bir tapınak bedenim derinden akan sinsi uğultu
ömrün son demi bu daha güze durmamışken papatyalar
uykusu kıt gecelere yorgun beden teslim etmeye
agah hep bu can
kırklandı acının sır kapıları
zırhlandı sürmeli dualarla suskunluk
güz pencerelerine çarpıp çarpıp
öldü kuşlar
şimdiki
zamandan geçiyoruz karanfil
çoğul seslerin pötikare eteğinden
yürüyerek kaldırım taşlarından
hoplayarak zıplayarak




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!