uykunun dar sokaklarından düşen
tüy kadar hafif rüyanın sıcaklığı yastığımda
yalın ve sade işlemesiz bir yorgan misali
hiç incitmeden sararken zihnimi
yürüyorum fantastik bir ormanın ince patikalarında
nakış nakış işlendi ruhum rüzgârlara
alıp götürdüler beni dağların uç noktasına
teli kırılmış bir saz gibi bıraktılar uçurumlara
sesi soluğunu yitirmiş bir güz gibi bıraktılar
kışa teslim
eskiden
güvercin gözlü evlerin sevilen kedileri
ruhu duru akşamların şiir okunan saatleri
elleri toprak kokulu masal tadında insanları
leylak renkli mevsimlerin bahar çiçekleri
rüzgâr üfüren tepelerde bir papatyanın
bir zamanlar tarla kuşu sohbeti olurdu ağaçların
bir zamanların sedirleri olsaydı şimdi
bugünkü koltuklarla yarışırdı
bense bugünkü aklımı eskisiyle değişmem
yağmurlarda ıslanır
bazen gözyaşlarıma karışınca
mühürlüdür bazen hayatın ağzı
bir türlü sır vermez arzularımı yerine getirmez
evvelki gün
yan yana yürüyemediğimiz yolların
resmini çizdim
hiç karşılaşmadığımız çay bahçesinin
sedasız yalpalayan ağaçlarına
dallarına dokundum
gün sustukça gece konuşuyor
ah! çilesi ağır günlerin kanlı ezâsı
son güzde ağrıların sancılı dili
çözüldü
hangi yaranın oyuğunda
toz koparan yılların kayıtsızlığında
kasırga burgaçlarının ağzında hayat
ömür dediğimse eteklerimden
hızla silkeleniyor
günler hoyrat bir topuk dikeni denginde
neye kulak kesilsem topla tüfekle geliyor uğultu
zaman sisli bir çarkın içinden kötümserlikle evriliyor
siyahi dehlizlerin içinden geçiyor mızmız adımlarımız
insanlar dağlardan ufalanan taş parçaçıkları gibi
savrulup savrulup farklı yönlere ağarken
harap bedestenlerin üstünde çivit mavisi gök
güneşin terine süründüler eteği sökük gölgeler
patilerinde sessiz ordular düz duvara tırmandı kediler
ürkek kuşlar geçti kaldırımlardan kırık kanatlarında
filârmonik sancılar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!