Yaşamın temeli harekete dayanır, durağanlık ölümle özdeştir, hareket de olaylarla özetlenir, irili ufaklı dünyanın heryerinde gündelik yaşamdan genele yayılan olaylar zinciri her bireyi tutum almaya ve tavrını göstermeye zorlar,
burdaki davranışlarıda dökümüne yansır, bunun anayasa uygunluk içerenleri artı sağlarken, sınırsız çeşitlilik içinde yer alanları da ipini çeker, bu da yaşam süresiyle kısıtltıdır, yaptıklarının özeti ebedi geleceğindir, ya da
içine düşüp, unutulacağın işkence deliğin, biraz ağır bir sorumluluk ama, herşeye gücü yeten de O, daha iyisini
yapabilecek gücün varsa, engel olan yok.
Anladığın şeyin nedenisindir de, - Elisabeth Anscombe, 2001, İngiliz Filozof,
Yani ne kadar anlıyorsan o kadar da olabiliyorsun, çünkü anladığın kadar bir neden oluşturabiliyorsun, dolayısıyla da doğal sonucusun, bu herkeste farklılık göstereceğine göre, bunu bir yere bağlayacak kaçmasını önleyecek, elinde hepsini ortaklaştıran bir nedenin gerekliliği var, işte o rehber, yoksa herşeyden başka bir şey anlayarak,
en küçük parçalarına kadar dağılıp gideceksin, artık parçalarını da nerden toplarlar, onu da gidince göreceksin.
Yazarın iç ruhunun ışığı bir lambadan cristalize olup gerçek dünyayı aydınlatmak için dökülür. - M.H. Abrams, 2015, 102 yaşında öldü, hiç olmazsa, Harold Bloom u hazırladı.
Vahiy şiir örneklerini verdim, - Aşka esir olan benim - Yunus,
Tüm yeryüzü ayetimdir, her bir şeyin başı benim,
sen bu nişan ile beni bil, ben bu nişana sığamam,
gizli hazne benim işte, göz önünde olan da ben,
madenin cevheri benim, dağa, ummana sığamam,
Büyük kuşatıcı benim, adım da adem dir benim,
tur benim, ol ile olan ben, hiçbir yana sığamam,
can ile cihan benim işte, dünya ile zaman da,
ama gel gör ki, ne dünyaya ne zamana sığamam.
Yıldızlarla felek benim, vahiy ile melek benim,
çek dilini dilsiz kesil, ben bu lisana sığamam,
zerre benim, güneş benim, dört beş altı sırlar benim,
her şey açık ve meydanda, ben bu meydana sığamam.
NESİMİ, 14. Yüzyıl,
Bu şiirler - vahiy şiir - özellikle, yani vahdeti vücud kapsamında.
Sınırsız seçenekler, ama, anayasa bir, diğerleri, elemede tuzak, kim anayasanın kavgasını verir, ve takip ederse, katıksız, görüntüde değil, öz de, geçiş kolaylığı ona düşünülmüş, sulandırmadan, yani şekil değil, öz.
Taştayım diyor Nietzsche, çünkü Taşta yansıyan ben sayesinde nesne de yaşama dahil oluyor, varlık hakkı kazanıyor, yani benim varlığım onu da yaşanır kılıyor, Berkeley de bunu algılayan yoksa, madde yoktur diyor, daha önce tespitle, yani Şeyh Galibin, - Hoşça bak zatına zübdei Alemsin sen - dediği kavram, yani alemlerin göz bebeği, ondan bu süresizlik içinde beliren bölgede, sınavla kovulduğun yere geri kabul almak için sınavdan geçiriliyorsun, oyunun ölçüleriyle, oyuna da gelebilirsin, oyunun başrolune de sahip olursun, sorun burda ona layık ne yapabileceğinde, bütün engellemeler, tuzaklar, ve şaşırtmacılara rağmen, yani boşuna gelmedin buraya, bir amacın var ve her şey sana bağlı, ya havlu atacaksın, ya da bu maratonu alnının akıyla tamamlayacaksın, ondan sık dedelerimize vurgu yapıyorum, kim tatlı canını ortaya atar, başarmak için, hele modern de artık kavramlar iyice yıpranmışken bilerek hazırlanan ortam da, aynını yapabilecekler aranıyor, bu kez çok daha fazla aday var, ve artık çok daha zor, yani eğlencenin dozu arttı.
Hristiyanlık aslında proleterlerin daha çok benimsediği bir din, ama, kar etmiyor, sevgi temeli konmuşken, ve hatta iş kötülüğe yanağını çevire gelmişken, suyu çıkarılıyor, her türlü katlimlarla, ve düzeltme olarak, Kuran geliyor, artık ayrıcalıklar kalkıyor, kısas var hayat oyununda nefsi müdafaa dışında kötülük yapana, ve acımasızlaşıyor, haşaratlara karşı, ondan, hiç acımaz Kuran ortadan kaldırın der, kötülüğü, yoksa yüzyıllarca barış falan olmazdı, zaten sen kimsinle, önüne çıkan gene Cengiz Han gibi, eski dinsizlerin yerine yeni dinsizler, ya da sözdeler geldi, varılan yer, Hitler ve Stalin katliamları oldu, ordan ateş kuyusuna gereksizler boşaltıldı, ne duyan var bağırtılarını, ne de yardım eden.
Keşke ölsek diyecekler ama, ölmezler ki. - KURAN, KENDİ
Hiç bakmadığım bir yere yerleştiririm. - KURAN, KENDİ,
Madem dikiş tutmuyor, acımak yok artık, sadece hak eden masumarın önü açık, işte Osmanlı önce nizam kurup, sonra onun bekçiliğini yaptı, yapamayınca da istenmeyen oldu, siperlerine, son topraklarına çekildi.
Şimdi burada risk altında. Bakalım.
Kesin olmalıdır ki aklım yatsınla, müphem sana kesin değildir, diyen arasındaki fark nerden kaynaklanır, deneyimden olabiir mi, kesinlik deneyimle açığa çıkar, bilimin ispatlanabilmişleri gibi, müphemin kesinliğindeki deneyim, çok nadir ve şahsidir, aktarılan değil, yaşanandır, bunu yaşamayan için kesinlik taşımaz, ama bu kadar dünya tarihinde nadir bir olayın yaşanmış olması bile, herkesçe yaşanamayan bir gerçekliğe işaret etmez mi, yani bilmek şahsiliğini deneyimlememişsin, bilim sonuçları itibarıyla herkesçe deneyimlenebilri hale gelir, müphemin şahsi deneyiminin herkesin alanına girmesi nadirliği nedeniyle mümkün değil, sonuçları, bilim gibi bugünümüzü değil, bütün zamanları kapsadığı için, en çok da yarınları, bugünün egemeni bilimin nüfuz edeceği değil, şahsi deneyimin herkesin tadacağı günü deneyimlemeyi beklemesini gerektirir, neden, çünkü, bir ömre ihale edilmiş, sınav hali, olamazdı gündelik gerçek olarak deneyimlenen bir olgu olsaydı, ondan müphem bırakılır, sınavını verir, ve gerçeklik alanında da deneyime açık hale getirir, yani müphemliği algılamaya herkese açık olmayan ama, nadir bilgisini duyuran, o bilgiyi işlevini gördükten sonra sınavda gerçeklik haline getirir, ondan bugünün işi marifet, yarının işi kefarettir, dahası yaşamın kefareti de, yarına maliyet olarak yansır, olumlu veya olumsuz, gene iş sende bitiyor, şu ki iki boyutu var, burayla sınırlı gerçeklik, bütün zamanlara yayılı gerçeklik ayırılamayan ve teşhisi bir türlü konulamayan bu, ve tamamen amacına yönelik böyle. Çok bilmişler ve kifayetsizlerin, kendinle sınırlı, sığ bilgisine hapsolması bundan kaynaklanır, deneyimsizlikten. Tarihin erken çağlardan beri bulunan bir çeşitlilik unsuru ve seçme alanına yardımcı olarak bırakılan maddeci alan, bir aynı zamanda, devre dışı bırakma mekanizmasıdır, istenmediğini, kendine en çok adananı ve güçlüğünü göze alanı,
kayıracağını söylemiştim, bu da aşktır, ve İslam ondan aşkın ta kendisidir, Ondan başlar ve canlılığın odağı olur, modern de bunun solması, hala yaşayanı, işte canlı odağı kayırmasından, çünkü yaşayacak ve hep canlı kalacaksa ebediyette, burda da öldürmeyen, yaşatan olması gerekir ve bunun kavgasını yapması işte ayetin
mantığı odur, - Eğer barıştan uzaklaşırsanız bilin ki ,,,, - Allah güzel davranışları sever - ikisi de yaşatan, ama, bu sınav eleyecek de ondan ağır, her türlü kötülük de var, dökülenler, ve devam edenler etkinliğine göre ayrışsın diye. Kolay gelsin.
Critchley şiir dinin yerini tutarken, takip ettiği sorular imkanlar da getirir, yaşamın bir kefareti olarak der, Wallece analizi yaparken, eksiklik şurda, yoksa tespit tam oniki, şiir dinin yerine oynar ama din olamaz, olması için vahiy gerekir, şiir vahiy değildir, bir ilk elden esinlenme, halbuki vahiy şiir olursa, ki artık o şiir olmaktan çıkmıştır, işte tam da din odur, Kuranın kendi ağzından olanları, Yunus, Dağlarca, Rilke, gibilerde tek tük de olsa görülenler, ayın şeyi rüya sonrası yazan Coleridge, birinci elden olmasına rağmen, Keats için var diyemeyiz mesela, şiirdir sadece, vahiy şiir çok üstün ve çok nadir bir formdur, ondan ne kadar şanslısınız diyorum, Türkçedeki bolluk tarih boyunca başka hiçbir yerde yok, şiir olarak var, vahiy şiir olarak yok.
Geleneksel, ve Modern evre, dine zıt kavramlardır, gündelik pratikten ürer, biri tarım toplumlarına özgü gündelik
pratik, diğeri, yani modern, şehirli, endüstriyel yapıda ortaya çıkan gündelik pratik ve insan doğasına hakim olan yeni anlayış, psişeyi bozarak işe girişir, işte önlemin burda, dini iyi bilirsen, buna müsaade etmezsin o da sana yarar, neymiş o yaşam kullanma kılavuzu, gündelik rehber elinin altında Türkçesinden bakıp, anlayarak gündelik yaşamına yansıtacaksın ki, yararını gör gerisi, patinaj.
Ne tarihte ne bugün, demokrasi ve adalet hiç olmamıştır, sadece sahte bir iddiası olmuştur, gerçekliğini yaşabilen de çıkmamıştir, çünkü insan doğası buna müsait değildir, böyle bir iddiayı gerçekletştiremez, ve hep iddia olarak kalacaktır, dinin etkin olduğu dönemlerde bile istismardan kurtulabilen olmamıştır, bugün zaten kırıntısı kalmış, onun da gücünün yansıyabileceği bir yer yok, ondan ebedi hukuk ve ilerde bekleyen nöbetçi kuyu, hep yerini korur, aslını görebileceğin yer olarak, modernin keskinleştiği dönemlerde T.S. Eliot, Dindar bir Şair olarak bu acıyı çekerken - Neden dost olamadık - der, olamazsın, çünkü artık modern tanrı modellerinin şişkin benliği geçit vermez, önce sensin diye elini öpüp onay alıp, kesintisizce bunu sürdürmen gerekir, tarım toplumlarının iç içeliği silinmiştir haritadan, burda hiyerarşi keskin, ve birbirine açılan yapılar körelmiş, artı esfeli safilin, yani hayvansı yapı, insana evrilmekte iyice zorlanıyor, zor şartlarda bencilleşen doğasının orasını burasını tırmalamasından, yani bir kopuş hakim, iletişimde sadece bir maskeli baloya dönüşmüş, görüntüler alemi var, içi boş bir alem, ama, gerçekmiş gibi görme ihtiyacı da keskin, çünkü bünye alttan alta itiraz ediyor, işte buna Freud, uygarlaşan yapısı baskıladıkça, hayvan aşağıdan iter, bunun yarattığı gerginlik, hep modern
insanı huzursuz yapacaktır, der, artı Simmelin bahsettiği gibi ilk kez şehirli yapıda artan yabancılaşmayla, birbirlerini düşman gibi algılamaya başlarlar bu iyice yangını büyütür der, gerçek veya değil, karşındaki artık güven vermez, çünkü bağ iyice kopmuş, uzaklaşılmıştır, yakın ilişki kurduklarından şişkin benliklerinden birbirlerinin alanlarında değildirler, sadece oradadırlar, ama, bir beraberlik yoktur, kerhen sürüklenme vardır, yani insana dair ne varsa bu sen kimsin havasında nefes bırakmamıştır, güçlükle nefes almaktadırlar, eski günlerdeki gibi havalı değil, havalandırılmış, bir ortam özlem konusudur, bu ancak olabilirse, küçük iletişim ağlarında kısmen başarılır hale gelmiştir, aslında iletişim ölüdür, ihtiyaç nedeniyle, ölü yerlerde sürüklenir, çünkü
doğası canlılık ister ama, bu ölüyle nasıl olur, işte moderndeki önüne konan mermerden kader budur, bu sınavı insan olarak aşmak.
Varlık imgede görünmez sadece taşınır, ama görünmez alana girdiğinde varlık olarak görünür, bu şimdinin gördüğü değil, şimdinin uzantısı, zamanın devamlılığı içinde görünendir, yani gene şimdi ama, burdaki şimdi değil, uzak bir şimdide, imge yükünü boşaltır oraya varlığı doldurur, yani burda hiçlik dediğin, bitti dediğin orda dopdoludur, hayırlı olsun, ipi bırakmayın, bu erdem etiğinin özsel pınarıdır çünkü oraya akan kan, ve ırmak tam da odur.
İnsan varlığı bir toplanma odağıdır aslında ve duyusal detayları bunun taşıyıcı unsurları olarak, bir toplanma. dağılma işlevi görür, bunu David Hume, ilk dile getirdiğinde daha 27 yaşında, zamanının ileri gitmiş, bir zihni olarak, kendi Üniv tesinde bile yankısı olmaz, çok uzun süre İnsan Tabitaı üzerine doktora yapan bile çıkmaz, Edinburg Univ, de, çünkü kafa basmaz, bu çözümleme bugün Bohr gibilerin atılımları ve Schrödinger bakışıyla,
bugünku internet teknolojilerine kaynaklık etti, peki dağılma süreci sınırları ve bitişi nereye uzanır, o senin nitelik
sıçramanla ilgili, yani Malabou nun dediği gibi - Esnekliğini - geliştiricen, neresi, tabi ki beynin en yakın arkadaşın, ona göstereceğin özen yükleme, katkı, bu sıçramanın hem kalitesini hem mesafesini arttıracak, gündelik yaşamında olduğu kadar, psişik yaşamında da, işte haz bunun kapsayan, kavrayan, uzayan, kısalan, ama, sen olan kısmı, devamlılığı da, burdaki kalitenle ilgili, yani bırakılmışlık değli, toplanmışlıkta bir uç veren nitelik, bu yaşama tarzını katlayan bir anlayış yani nasıl baktığın, kendini iyi hissetmenin giriş haritası, ve olanaklar zincirinin uzatılması.
Bu şehirli endüstriyel yapının ürettiği yeni insan varoluşunu, bireysellikle gören Kierkegaard, onu bu tek başınalığını, zaman, ölüm, çetin rekabetçi hayat şartlarındaki yalnızlığını, ve bıkkınlık, sıkıntıyla çevrelenmiş iklimini boğucu ve trajik bulur, - yalnız vicdanına danışan - bu yeni insan, artık eğer bu ağırlığı yüklenebilirse,
tarihin, kahramanları yerine, kendi tekliğin de, yeni kahraman insan tipine de can verecektir, her şey gayretine,
ve direncine bağlı olarak ya iradesinden yukarı doğru tırmanacak, ya da dibe çöküp, silinecektir, işte yeni çağın
tragedyası artık bitti denirken, yerden fışkırmaktadır, göklere hiç de ihtiyaç yoktur, çünkü, ayağının altındaki toprak hızla kaymakta, düşmemek için kendi, gökyüzü olmak zorunda kalmaktadır, ve artık göğe ihtiyacı yoktur, çoktan içine nüfuz etmiştir, aramadan. Bu altın gibi parıldıyan yeni durum, yeni insanı kaderidir artık.
Ayrışmanın kendisi ise somut bir ahlaki deneyimden doğar. Ayrışmada benin kendi talepleri üzerindeki tasarrufuyla başkasının talepleri üzerindeki hakkının karşılaştırılmazlığından doğan bir asimetri söz konusudur. Ayrılık, benin kendisiyle başkalarına bakışının aynı olmasının, ben ve başkasını bütünlemenin radikal imkansızlığıdır.
Arzu, sonsuzun hiçbir ölçütle ölçülemeyecek sonsuzluğunun peşine düşer. Arzunun ölçmeye çalıştığı bu aşırılığın adı yüzdür. Öyleyse metafizik arzu, ben ve başkası arasındaki asimetrik ayrılığın kabulüyle beliren sonsuza ancak başkasının yüzü aracılığıyal tanıklık edebilir. Aşkınlığın imkanı bende değil, başkasının yüzündedir, başkası bizzat yüzü nedeniyle aşkındır. Bu aşkınlığa erişmenin bedeli varlığın yerine iyiyi seçmek, önceliği egoya değil başkaya, yabancıya vermektir. Egoist olmayan ve varlığın ötesindeki iyinin peşine düşen arzu, adaleti bu yoldan gün yüzüne çıkarır.
Bir kişinin dinle ilgili konularda yazarken, kendisini okuyacak kişilerin dindarlığına çok da fazla bel bağlamaması, sağduyuya aykırı düşecek şeyler söylememesi gerekir. Kaldı ki din büyük ölçüde kendi kendini savunacak güçte olduğundan, kötü savunulduğu zaman hiç savunulmadığı zamana kıyasla daha çok kaybeder.
Montesquıeu, Fransız Politik Düşünür, Kanunların Ruhundan, 1755
Çev. Berna GÜNEN,
Kuvvetler ayrılığı konusunu ilk kez vurgulayarak litaratüre katkı yapmıştır, ama, daha örnek aldığı İngilterede yirmi yıl önce kuvvetler meğerse birmiş, herkes birlikte karar verip hiç karış görüş olmadan, Amerikayla, Irakı
işgal edebildiler, yani bu kadar oluyor, zorlamamak lazım. Din konusunda haklı üfürmekten, yığınlada kafa basmayana yol açılıyor, merak edip bakan da yok, her tarafı hurafe kaplıyor, en çok da biz bilirizcilerdeki hurafeler parmak ıssırtır.
Hiçbir şey parasallaştırılmaktan ve mübadele edilebilirlikten muaf kalamayınca rengi kaçmış bir dünyaya, ancak
karşılıklılık ve mahremiyet koşullarında doğabilen o hayatın tadına varma ve dingin mutluluk anlarından dokunmuş kumaşı üstünden çekilip alınmış bir dünyaya mahkumuz.
George SİMMEL, Alman Sosyolog,
Metropol ve Tin yaşamı üzerine kafa yoranlardan, bireysellikte etkilerini, mikro sosyoloji kavramına vurgu yaparak geliştirir, özgün katkıları yeni gelişen endüstriye şehrin etkileri üzerinden olmuştur. Yani modern evrenin
açmazlarını görüp erken çığlıklarını atanlardan, bu yaşanacak, herkes de dinin solduğu ortamda kendini sağlama alma becerisini, - katılarak - gösterecek, ya da defterden düşülecek.
Mekanikleşmiş bir taşlaşma. - Max Weber, Alman Sosyolog, 1920,
Anti pozitivist görüş kuramcısı gibidir, Alman İdealizminin etkileri Sosyolojisine kaynaklık eder, ve İspanyol gribinden 56 yaşında ölmüştür. - Yani zorunluluklar ile tekniğin getirdiği kolaylıkların örtüştüğü yerde insan yeni
bir tuzağa yuvarlanmıştır, aslında bu yeni bir sınavın dönemini işaret eder - , dini konulara yetkin bir çerçeveyle,
toplumsal hayatın içindeki silikleşen yeriyle beraber ele alsa da, kişisel olarak dindar biri değildir, ama, konuya
hakim yapısı, özel bir katkı getirir, daha çok kendi kültürel geçmişine dahil oluşu, başka kültürlerin sosyolojik örüntüsündeki zayıflığı, tam bir kavrayışta getirememiştir, zaten mümkün değildir, değişkenleri çok olan bir dünya da sabit kalanla ilişkisini oturtması daha fazlasını dayatır. - , Marksın bilinçdışını ihmal ettiği - bilmediği -
sosyolojik izahına bir karşı çıkış olarak da okunabilir, ama, ihtiyacı da karşılamamıştır, biraz da Simmel e bakmak gerekecektir, ve bugünün şehirleşmiş ve giderek karmaşıklaşan ortamında bir giriş niteliği olarak yerini korur.
Müzik bir dil değildir, ondan ötedir, konuşması gerekmez, zaten konuşkandır, her tınısında ulaşılan mesafe, dilin
ulaşabileceğinden daha kapsamlıdır, ama, o kapsamı açıklamak için de dile ihtiyacımız vardır, düşüncede değildir,
ama düşünür, nasıl, sızarak, nereye, sinir sistemine, ordaki dolaşımı yeni bir düşünce oluşturur, yani bir oluştur
aynı zamanda, - belki o şarkılar dinlenir hala kimsenin geçmediği o ummanda -, Y.Kemal, yani ummanı ayağımıza getirir, ve götürür de, dilsiz olarak, yaşam kendiliğinden içinde akar, ayrıca bir yaşam talebi yoktur, ama, biz yaşamak isteriz, ordan çıkar, hayata akarız, gene olmamıştır, bir süre sonra, yaşam başka bir sesle bizi çağırır,
karıştığımız hayattan sıkılmış geri döneriz, o iklim, gene müziktir, yani asla kurtulamayacağımız bir prangamızda, işte o kulağımızdan gitmeyen müziktir, yani yaşam, hep bir prangadır.
İnsan bir bütünün parçası olarak başlar ve ömrünce de o bütünü tamamlama arzusunu bilinçdışının ulaşılmaz bölgelerinde bilerek veya bilmeyerek barındırmaya devam eder, aşk da bütünüyle ister, parçaya razı olmaz, ama, bütün de her zaman tektir, çeşitliliği yoktur, halbuki insan çeşitllik demek, yani o kadar çeşit, aynı bütünü talep edince, kaçınılmaz, bir hüsran da her tarafı bulut gibi kaplar, yani hepsi bir arada hiç olmayacaktır, ama, özlemi hep olacaktır, insan ilk dramını burda yaşar, ve asla kaderine de razı olmaz, yani olmayanın eksikliğinde mum gibi eriyerek biter, bu kadınlarda daha yoğundur, çünkü kadın daha yoğun bir taleple ortaya çıkar, ama, o ihtiyacı karşılayacak arz da kısıtlı, buda geçiştirilen ilişkilerde müthiş bir çatışmayla devam eder, yerini bulsa
bir sakinlik olacaktır, ama, dünya hep kaynayan bir yerdir, sakinlik de en bulunmaz lüks, yani sınavın bir parçası
da bu bütünü nasıl oluşturacaksın, paramparça iken, yani başarın senin bakışınla ilgili olacak, ya bakıp kalacaksın, ya da başka yere bakmayı başararak o lükse ulaşacaksın, yani sakinlik denizinde keyifli iklime, artık
hava almak mümkündür, dünyada mutluluk böyle buluttur, dahası ahiretin küçük bir kopyasına da böyle varılır,
yani bütünü aramak değil onu kendinde kurmak, aramana gerek bırakmamak.
Dünyanın heryerinde duvarlara dokunurum, sınırlamalara, sınırlandırmalara, sadece bir açıklık içinde dünya ile ilişkide değilimdir, aynı zamanda bir kuşatılmış sahne eşyası gibiyimdir, sınırlar dışında da muhafaza edilmiş, fakat her zaman, hapsedilmiş, ve yerleştirilmiş, hatta kalması yasaklanmış bulurum, Dünya beni en açık haliyle
kabul etmez, ve sürekli beni durdurmaya başlar, bedenimin kavradığı tecrübe, dünyayı kavramaz, daha çok kavranılır, varlığa göreliğim kesinlikle kavranılmışlıktan ötedir, varlık belki de bu kavramayla sınırlar beni, sarih
anlamıyla bir ufukla, bu ufuk bir bitiş ufkudur, varlık temel bir bitimlilikle biter, beni tutar, ve saklar, kendimi dışarı ve içeri almak için, bu doğmadığım bir bedene giriş için gereklidir, yeni bir dünya olarak kendime başlayabilir, ve oluşdayımdır, bir başka bedene dokunarak.
Jean Luc MARİON, Fransız Filozof, Amcam müthiştir.
olay
23.10.2023 - 05:55Yaşamın temeli harekete dayanır, durağanlık ölümle özdeştir, hareket de olaylarla özetlenir, irili ufaklı dünyanın heryerinde gündelik yaşamdan genele yayılan olaylar zinciri her bireyi tutum almaya ve tavrını göstermeye zorlar,
burdaki davranışlarıda dökümüne yansır, bunun anayasa uygunluk içerenleri artı sağlarken, sınırsız çeşitlilik içinde yer alanları da ipini çeker, bu da yaşam süresiyle kısıtltıdır, yaptıklarının özeti ebedi geleceğindir, ya da
içine düşüp, unutulacağın işkence deliğin, biraz ağır bir sorumluluk ama, herşeye gücü yeten de O, daha iyisini
yapabilecek gücün varsa, engel olan yok.
neden
21.10.2023 - 21:52Anladığın şeyin nedenisindir de, - Elisabeth Anscombe, 2001, İngiliz Filozof,
Yani ne kadar anlıyorsan o kadar da olabiliyorsun, çünkü anladığın kadar bir neden oluşturabiliyorsun, dolayısıyla da doğal sonucusun, bu herkeste farklılık göstereceğine göre, bunu bir yere bağlayacak kaçmasını önleyecek, elinde hepsini ortaklaştıran bir nedenin gerekliliği var, işte o rehber, yoksa herşeyden başka bir şey anlayarak,
en küçük parçalarına kadar dağılıp gideceksin, artık parçalarını da nerden toplarlar, onu da gidince göreceksin.
tarih
20.10.2023 - 21:13İvmesi giderek artan kurumayan bir bataklık, esfeli safilin yurdu, içinden çıkan da nadir kendi şansını yaratan.
ruh
17.10.2023 - 09:25Yazarın iç ruhunun ışığı bir lambadan cristalize olup gerçek dünyayı aydınlatmak için dökülür. - M.H. Abrams, 2015, 102 yaşında öldü, hiç olmazsa, Harold Bloom u hazırladı.
şiir
14.10.2023 - 17:11Vahiy şiir örneklerini verdim, - Aşka esir olan benim - Yunus,
Tüm yeryüzü ayetimdir, her bir şeyin başı benim,
sen bu nişan ile beni bil, ben bu nişana sığamam,
gizli hazne benim işte, göz önünde olan da ben,
madenin cevheri benim, dağa, ummana sığamam,
Büyük kuşatıcı benim, adım da adem dir benim,
tur benim, ol ile olan ben, hiçbir yana sığamam,
can ile cihan benim işte, dünya ile zaman da,
ama gel gör ki, ne dünyaya ne zamana sığamam.
Yıldızlarla felek benim, vahiy ile melek benim,
çek dilini dilsiz kesil, ben bu lisana sığamam,
zerre benim, güneş benim, dört beş altı sırlar benim,
her şey açık ve meydanda, ben bu meydana sığamam.
NESİMİ, 14. Yüzyıl,
Bu şiirler - vahiy şiir - özellikle, yani vahdeti vücud kapsamında.
muhammed
14.10.2023 - 16:48Bir gün yolda bir şair arkadaşına raslıyor, artık eskisi gibi şiir yazmıyorsun diyor, o da senin yazdıklarından sonra,
bize yazacak ne kaldı diyor.
Ama - vahiy şiir - le, şiir de karıştırılmasın, biri doğrudan dikte, diğerinde sen de varsın.
seçenekler arasında kalmak
14.10.2023 - 14:20Sınırsız seçenekler, ama, anayasa bir, diğerleri, elemede tuzak, kim anayasanın kavgasını verir, ve takip ederse, katıksız, görüntüde değil, öz de, geçiş kolaylığı ona düşünülmüş, sulandırmadan, yani şekil değil, öz.
taş
10.10.2023 - 15:08Taştayım diyor Nietzsche, çünkü Taşta yansıyan ben sayesinde nesne de yaşama dahil oluyor, varlık hakkı kazanıyor, yani benim varlığım onu da yaşanır kılıyor, Berkeley de bunu algılayan yoksa, madde yoktur diyor, daha önce tespitle, yani Şeyh Galibin, - Hoşça bak zatına zübdei Alemsin sen - dediği kavram, yani alemlerin göz bebeği, ondan bu süresizlik içinde beliren bölgede, sınavla kovulduğun yere geri kabul almak için sınavdan geçiriliyorsun, oyunun ölçüleriyle, oyuna da gelebilirsin, oyunun başrolune de sahip olursun, sorun burda ona layık ne yapabileceğinde, bütün engellemeler, tuzaklar, ve şaşırtmacılara rağmen, yani boşuna gelmedin buraya, bir amacın var ve her şey sana bağlı, ya havlu atacaksın, ya da bu maratonu alnının akıyla tamamlayacaksın, ondan sık dedelerimize vurgu yapıyorum, kim tatlı canını ortaya atar, başarmak için, hele modern de artık kavramlar iyice yıpranmışken bilerek hazırlanan ortam da, aynını yapabilecekler aranıyor, bu kez çok daha fazla aday var, ve artık çok daha zor, yani eğlencenin dozu arttı.
incil
09.10.2023 - 16:01Konuşan başlangıcım, - Yuhanna İncili,
Hristiyanlık aslında proleterlerin daha çok benimsediği bir din, ama, kar etmiyor, sevgi temeli konmuşken, ve hatta iş kötülüğe yanağını çevire gelmişken, suyu çıkarılıyor, her türlü katlimlarla, ve düzeltme olarak, Kuran geliyor, artık ayrıcalıklar kalkıyor, kısas var hayat oyununda nefsi müdafaa dışında kötülük yapana, ve acımasızlaşıyor, haşaratlara karşı, ondan, hiç acımaz Kuran ortadan kaldırın der, kötülüğü, yoksa yüzyıllarca barış falan olmazdı, zaten sen kimsinle, önüne çıkan gene Cengiz Han gibi, eski dinsizlerin yerine yeni dinsizler, ya da sözdeler geldi, varılan yer, Hitler ve Stalin katliamları oldu, ordan ateş kuyusuna gereksizler boşaltıldı, ne duyan var bağırtılarını, ne de yardım eden.
Keşke ölsek diyecekler ama, ölmezler ki. - KURAN, KENDİ
Hiç bakmadığım bir yere yerleştiririm. - KURAN, KENDİ,
Madem dikiş tutmuyor, acımak yok artık, sadece hak eden masumarın önü açık, işte Osmanlı önce nizam kurup, sonra onun bekçiliğini yaptı, yapamayınca da istenmeyen oldu, siperlerine, son topraklarına çekildi.
Şimdi burada risk altında. Bakalım.
gerçeklik
06.10.2023 - 11:01Kesin olmalıdır ki aklım yatsınla, müphem sana kesin değildir, diyen arasındaki fark nerden kaynaklanır, deneyimden olabiir mi, kesinlik deneyimle açığa çıkar, bilimin ispatlanabilmişleri gibi, müphemin kesinliğindeki deneyim, çok nadir ve şahsidir, aktarılan değil, yaşanandır, bunu yaşamayan için kesinlik taşımaz, ama bu kadar dünya tarihinde nadir bir olayın yaşanmış olması bile, herkesçe yaşanamayan bir gerçekliğe işaret etmez mi, yani bilmek şahsiliğini deneyimlememişsin, bilim sonuçları itibarıyla herkesçe deneyimlenebilri hale gelir, müphemin şahsi deneyiminin herkesin alanına girmesi nadirliği nedeniyle mümkün değil, sonuçları, bilim gibi bugünümüzü değil, bütün zamanları kapsadığı için, en çok da yarınları, bugünün egemeni bilimin nüfuz edeceği değil, şahsi deneyimin herkesin tadacağı günü deneyimlemeyi beklemesini gerektirir, neden, çünkü, bir ömre ihale edilmiş, sınav hali, olamazdı gündelik gerçek olarak deneyimlenen bir olgu olsaydı, ondan müphem bırakılır, sınavını verir, ve gerçeklik alanında da deneyime açık hale getirir, yani müphemliği algılamaya herkese açık olmayan ama, nadir bilgisini duyuran, o bilgiyi işlevini gördükten sonra sınavda gerçeklik haline getirir, ondan bugünün işi marifet, yarının işi kefarettir, dahası yaşamın kefareti de, yarına maliyet olarak yansır, olumlu veya olumsuz, gene iş sende bitiyor, şu ki iki boyutu var, burayla sınırlı gerçeklik, bütün zamanlara yayılı gerçeklik ayırılamayan ve teşhisi bir türlü konulamayan bu, ve tamamen amacına yönelik böyle. Çok bilmişler ve kifayetsizlerin, kendinle sınırlı, sığ bilgisine hapsolması bundan kaynaklanır, deneyimsizlikten. Tarihin erken çağlardan beri bulunan bir çeşitlilik unsuru ve seçme alanına yardımcı olarak bırakılan maddeci alan, bir aynı zamanda, devre dışı bırakma mekanizmasıdır, istenmediğini, kendine en çok adananı ve güçlüğünü göze alanı,
kayıracağını söylemiştim, bu da aşktır, ve İslam ondan aşkın ta kendisidir, Ondan başlar ve canlılığın odağı olur, modern de bunun solması, hala yaşayanı, işte canlı odağı kayırmasından, çünkü yaşayacak ve hep canlı kalacaksa ebediyette, burda da öldürmeyen, yaşatan olması gerekir ve bunun kavgasını yapması işte ayetin
mantığı odur, - Eğer barıştan uzaklaşırsanız bilin ki ,,,, - Allah güzel davranışları sever - ikisi de yaşatan, ama, bu sınav eleyecek de ondan ağır, her türlü kötülük de var, dökülenler, ve devam edenler etkinliğine göre ayrışsın diye. Kolay gelsin.
şiir
05.10.2023 - 18:07Critchley şiir dinin yerini tutarken, takip ettiği sorular imkanlar da getirir, yaşamın bir kefareti olarak der, Wallece analizi yaparken, eksiklik şurda, yoksa tespit tam oniki, şiir dinin yerine oynar ama din olamaz, olması için vahiy gerekir, şiir vahiy değildir, bir ilk elden esinlenme, halbuki vahiy şiir olursa, ki artık o şiir olmaktan çıkmıştır, işte tam da din odur, Kuranın kendi ağzından olanları, Yunus, Dağlarca, Rilke, gibilerde tek tük de olsa görülenler, ayın şeyi rüya sonrası yazan Coleridge, birinci elden olmasına rağmen, Keats için var diyemeyiz mesela, şiirdir sadece, vahiy şiir çok üstün ve çok nadir bir formdur, ondan ne kadar şanslısınız diyorum, Türkçedeki bolluk tarih boyunca başka hiçbir yerde yok, şiir olarak var, vahiy şiir olarak yok.
gelenek
05.10.2023 - 14:05Geleneksel, ve Modern evre, dine zıt kavramlardır, gündelik pratikten ürer, biri tarım toplumlarına özgü gündelik
pratik, diğeri, yani modern, şehirli, endüstriyel yapıda ortaya çıkan gündelik pratik ve insan doğasına hakim olan yeni anlayış, psişeyi bozarak işe girişir, işte önlemin burda, dini iyi bilirsen, buna müsaade etmezsin o da sana yarar, neymiş o yaşam kullanma kılavuzu, gündelik rehber elinin altında Türkçesinden bakıp, anlayarak gündelik yaşamına yansıtacaksın ki, yararını gör gerisi, patinaj.
adalet
04.10.2023 - 09:29Ne tarihte ne bugün, demokrasi ve adalet hiç olmamıştır, sadece sahte bir iddiası olmuştur, gerçekliğini yaşabilen de çıkmamıştir, çünkü insan doğası buna müsait değildir, böyle bir iddiayı gerçekletştiremez, ve hep iddia olarak kalacaktır, dinin etkin olduğu dönemlerde bile istismardan kurtulabilen olmamıştır, bugün zaten kırıntısı kalmış, onun da gücünün yansıyabileceği bir yer yok, ondan ebedi hukuk ve ilerde bekleyen nöbetçi kuyu, hep yerini korur, aslını görebileceğin yer olarak, modernin keskinleştiği dönemlerde T.S. Eliot, Dindar bir Şair olarak bu acıyı çekerken - Neden dost olamadık - der, olamazsın, çünkü artık modern tanrı modellerinin şişkin benliği geçit vermez, önce sensin diye elini öpüp onay alıp, kesintisizce bunu sürdürmen gerekir, tarım toplumlarının iç içeliği silinmiştir haritadan, burda hiyerarşi keskin, ve birbirine açılan yapılar körelmiş, artı esfeli safilin, yani hayvansı yapı, insana evrilmekte iyice zorlanıyor, zor şartlarda bencilleşen doğasının orasını burasını tırmalamasından, yani bir kopuş hakim, iletişimde sadece bir maskeli baloya dönüşmüş, görüntüler alemi var, içi boş bir alem, ama, gerçekmiş gibi görme ihtiyacı da keskin, çünkü bünye alttan alta itiraz ediyor, işte buna Freud, uygarlaşan yapısı baskıladıkça, hayvan aşağıdan iter, bunun yarattığı gerginlik, hep modern
insanı huzursuz yapacaktır, der, artı Simmelin bahsettiği gibi ilk kez şehirli yapıda artan yabancılaşmayla, birbirlerini düşman gibi algılamaya başlarlar bu iyice yangını büyütür der, gerçek veya değil, karşındaki artık güven vermez, çünkü bağ iyice kopmuş, uzaklaşılmıştır, yakın ilişki kurduklarından şişkin benliklerinden birbirlerinin alanlarında değildirler, sadece oradadırlar, ama, bir beraberlik yoktur, kerhen sürüklenme vardır, yani insana dair ne varsa bu sen kimsin havasında nefes bırakmamıştır, güçlükle nefes almaktadırlar, eski günlerdeki gibi havalı değil, havalandırılmış, bir ortam özlem konusudur, bu ancak olabilirse, küçük iletişim ağlarında kısmen başarılır hale gelmiştir, aslında iletişim ölüdür, ihtiyaç nedeniyle, ölü yerlerde sürüklenir, çünkü
doğası canlılık ister ama, bu ölüyle nasıl olur, işte moderndeki önüne konan mermerden kader budur, bu sınavı insan olarak aşmak.
imge
03.10.2023 - 14:31Varlık imgede görünmez sadece taşınır, ama görünmez alana girdiğinde varlık olarak görünür, bu şimdinin gördüğü değil, şimdinin uzantısı, zamanın devamlılığı içinde görünendir, yani gene şimdi ama, burdaki şimdi değil, uzak bir şimdide, imge yükünü boşaltır oraya varlığı doldurur, yani burda hiçlik dediğin, bitti dediğin orda dopdoludur, hayırlı olsun, ipi bırakmayın, bu erdem etiğinin özsel pınarıdır çünkü oraya akan kan, ve ırmak tam da odur.
varlık ve hiçlik
03.10.2023 - 13:51İnsan varlığı bir toplanma odağıdır aslında ve duyusal detayları bunun taşıyıcı unsurları olarak, bir toplanma. dağılma işlevi görür, bunu David Hume, ilk dile getirdiğinde daha 27 yaşında, zamanının ileri gitmiş, bir zihni olarak, kendi Üniv tesinde bile yankısı olmaz, çok uzun süre İnsan Tabitaı üzerine doktora yapan bile çıkmaz, Edinburg Univ, de, çünkü kafa basmaz, bu çözümleme bugün Bohr gibilerin atılımları ve Schrödinger bakışıyla,
bugünku internet teknolojilerine kaynaklık etti, peki dağılma süreci sınırları ve bitişi nereye uzanır, o senin nitelik
sıçramanla ilgili, yani Malabou nun dediği gibi - Esnekliğini - geliştiricen, neresi, tabi ki beynin en yakın arkadaşın, ona göstereceğin özen yükleme, katkı, bu sıçramanın hem kalitesini hem mesafesini arttıracak, gündelik yaşamında olduğu kadar, psişik yaşamında da, işte haz bunun kapsayan, kavrayan, uzayan, kısalan, ama, sen olan kısmı, devamlılığı da, burdaki kalitenle ilgili, yani bırakılmışlık değli, toplanmışlıkta bir uç veren nitelik, bu yaşama tarzını katlayan bir anlayış yani nasıl baktığın, kendini iyi hissetmenin giriş haritası, ve olanaklar zincirinin uzatılması.
tek
17.09.2023 - 21:55Bu şehirli endüstriyel yapının ürettiği yeni insan varoluşunu, bireysellikle gören Kierkegaard, onu bu tek başınalığını, zaman, ölüm, çetin rekabetçi hayat şartlarındaki yalnızlığını, ve bıkkınlık, sıkıntıyla çevrelenmiş iklimini boğucu ve trajik bulur, - yalnız vicdanına danışan - bu yeni insan, artık eğer bu ağırlığı yüklenebilirse,
tarihin, kahramanları yerine, kendi tekliğin de, yeni kahraman insan tipine de can verecektir, her şey gayretine,
ve direncine bağlı olarak ya iradesinden yukarı doğru tırmanacak, ya da dibe çöküp, silinecektir, işte yeni çağın
tragedyası artık bitti denirken, yerden fışkırmaktadır, göklere hiç de ihtiyaç yoktur, çünkü, ayağının altındaki toprak hızla kaymakta, düşmemek için kendi, gökyüzü olmak zorunda kalmaktadır, ve artık göğe ihtiyacı yoktur, çoktan içine nüfuz etmiştir, aramadan. Bu altın gibi parıldıyan yeni durum, yeni insanı kaderidir artık.
Mesafelerin ki nasibimiz. -, DAĞLARCA.
Kolay gelsin.
ayrılık
15.09.2023 - 04:20Ayrışmanın kendisi ise somut bir ahlaki deneyimden doğar. Ayrışmada benin kendi talepleri üzerindeki tasarrufuyla başkasının talepleri üzerindeki hakkının karşılaştırılmazlığından doğan bir asimetri söz konusudur. Ayrılık, benin kendisiyle başkalarına bakışının aynı olmasının, ben ve başkasını bütünlemenin radikal imkansızlığıdır.
LEVİNAS, Fransız Filozof, 1995
yüz
15.09.2023 - 04:14Arzu, sonsuzun hiçbir ölçütle ölçülemeyecek sonsuzluğunun peşine düşer. Arzunun ölçmeye çalıştığı bu aşırılığın adı yüzdür. Öyleyse metafizik arzu, ben ve başkası arasındaki asimetrik ayrılığın kabulüyle beliren sonsuza ancak başkasının yüzü aracılığıyal tanıklık edebilir. Aşkınlığın imkanı bende değil, başkasının yüzündedir, başkası bizzat yüzü nedeniyle aşkındır. Bu aşkınlığa erişmenin bedeli varlığın yerine iyiyi seçmek, önceliği egoya değil başkaya, yabancıya vermektir. Egoist olmayan ve varlığın ötesindeki iyinin peşine düşen arzu, adaleti bu yoldan gün yüzüne çıkarır.
LEVİNAS, Fransız Filozof, 1995
din
11.09.2023 - 11:41Bir kişinin dinle ilgili konularda yazarken, kendisini okuyacak kişilerin dindarlığına çok da fazla bel bağlamaması, sağduyuya aykırı düşecek şeyler söylememesi gerekir. Kaldı ki din büyük ölçüde kendi kendini savunacak güçte olduğundan, kötü savunulduğu zaman hiç savunulmadığı zamana kıyasla daha çok kaybeder.
Montesquıeu, Fransız Politik Düşünür, Kanunların Ruhundan, 1755
Çev. Berna GÜNEN,
Kuvvetler ayrılığı konusunu ilk kez vurgulayarak litaratüre katkı yapmıştır, ama, daha örnek aldığı İngilterede yirmi yıl önce kuvvetler meğerse birmiş, herkes birlikte karar verip hiç karış görüş olmadan, Amerikayla, Irakı
işgal edebildiler, yani bu kadar oluyor, zorlamamak lazım. Din konusunda haklı üfürmekten, yığınlada kafa basmayana yol açılıyor, merak edip bakan da yok, her tarafı hurafe kaplıyor, en çok da biz bilirizcilerdeki hurafeler parmak ıssırtır.
solmak
11.09.2023 - 06:24Hiçbir şey parasallaştırılmaktan ve mübadele edilebilirlikten muaf kalamayınca rengi kaçmış bir dünyaya, ancak
karşılıklılık ve mahremiyet koşullarında doğabilen o hayatın tadına varma ve dingin mutluluk anlarından dokunmuş kumaşı üstünden çekilip alınmış bir dünyaya mahkumuz.
George SİMMEL, Alman Sosyolog,
Metropol ve Tin yaşamı üzerine kafa yoranlardan, bireysellikte etkilerini, mikro sosyoloji kavramına vurgu yaparak geliştirir, özgün katkıları yeni gelişen endüstriye şehrin etkileri üzerinden olmuştur. Yani modern evrenin
açmazlarını görüp erken çığlıklarını atanlardan, bu yaşanacak, herkes de dinin solduğu ortamda kendini sağlama alma becerisini, - katılarak - gösterecek, ya da defterden düşülecek.
çağdaş
11.09.2023 - 04:00Mekanikleşmiş bir taşlaşma. - Max Weber, Alman Sosyolog, 1920,
Anti pozitivist görüş kuramcısı gibidir, Alman İdealizminin etkileri Sosyolojisine kaynaklık eder, ve İspanyol gribinden 56 yaşında ölmüştür. - Yani zorunluluklar ile tekniğin getirdiği kolaylıkların örtüştüğü yerde insan yeni
bir tuzağa yuvarlanmıştır, aslında bu yeni bir sınavın dönemini işaret eder - , dini konulara yetkin bir çerçeveyle,
toplumsal hayatın içindeki silikleşen yeriyle beraber ele alsa da, kişisel olarak dindar biri değildir, ama, konuya
hakim yapısı, özel bir katkı getirir, daha çok kendi kültürel geçmişine dahil oluşu, başka kültürlerin sosyolojik örüntüsündeki zayıflığı, tam bir kavrayışta getirememiştir, zaten mümkün değildir, değişkenleri çok olan bir dünya da sabit kalanla ilişkisini oturtması daha fazlasını dayatır. - , Marksın bilinçdışını ihmal ettiği - bilmediği -
sosyolojik izahına bir karşı çıkış olarak da okunabilir, ama, ihtiyacı da karşılamamıştır, biraz da Simmel e bakmak gerekecektir, ve bugünün şehirleşmiş ve giderek karmaşıklaşan ortamında bir giriş niteliği olarak yerini korur.
müzik
02.09.2023 - 21:22Müzik bir dil değildir, ondan ötedir, konuşması gerekmez, zaten konuşkandır, her tınısında ulaşılan mesafe, dilin
ulaşabileceğinden daha kapsamlıdır, ama, o kapsamı açıklamak için de dile ihtiyacımız vardır, düşüncede değildir,
ama düşünür, nasıl, sızarak, nereye, sinir sistemine, ordaki dolaşımı yeni bir düşünce oluşturur, yani bir oluştur
aynı zamanda, - belki o şarkılar dinlenir hala kimsenin geçmediği o ummanda -, Y.Kemal, yani ummanı ayağımıza getirir, ve götürür de, dilsiz olarak, yaşam kendiliğinden içinde akar, ayrıca bir yaşam talebi yoktur, ama, biz yaşamak isteriz, ordan çıkar, hayata akarız, gene olmamıştır, bir süre sonra, yaşam başka bir sesle bizi çağırır,
karıştığımız hayattan sıkılmış geri döneriz, o iklim, gene müziktir, yani asla kurtulamayacağımız bir prangamızda, işte o kulağımızdan gitmeyen müziktir, yani yaşam, hep bir prangadır.
butun
02.09.2023 - 20:36İnsan bir bütünün parçası olarak başlar ve ömrünce de o bütünü tamamlama arzusunu bilinçdışının ulaşılmaz bölgelerinde bilerek veya bilmeyerek barındırmaya devam eder, aşk da bütünüyle ister, parçaya razı olmaz, ama, bütün de her zaman tektir, çeşitliliği yoktur, halbuki insan çeşitllik demek, yani o kadar çeşit, aynı bütünü talep edince, kaçınılmaz, bir hüsran da her tarafı bulut gibi kaplar, yani hepsi bir arada hiç olmayacaktır, ama, özlemi hep olacaktır, insan ilk dramını burda yaşar, ve asla kaderine de razı olmaz, yani olmayanın eksikliğinde mum gibi eriyerek biter, bu kadınlarda daha yoğundur, çünkü kadın daha yoğun bir taleple ortaya çıkar, ama, o ihtiyacı karşılayacak arz da kısıtlı, buda geçiştirilen ilişkilerde müthiş bir çatışmayla devam eder, yerini bulsa
bir sakinlik olacaktır, ama, dünya hep kaynayan bir yerdir, sakinlik de en bulunmaz lüks, yani sınavın bir parçası
da bu bütünü nasıl oluşturacaksın, paramparça iken, yani başarın senin bakışınla ilgili olacak, ya bakıp kalacaksın, ya da başka yere bakmayı başararak o lükse ulaşacaksın, yani sakinlik denizinde keyifli iklime, artık
hava almak mümkündür, dünyada mutluluk böyle buluttur, dahası ahiretin küçük bir kopyasına da böyle varılır,
yani bütünü aramak değil onu kendinde kurmak, aramana gerek bırakmamak.
beden
02.09.2023 - 18:11Dünyanın heryerinde duvarlara dokunurum, sınırlamalara, sınırlandırmalara, sadece bir açıklık içinde dünya ile ilişkide değilimdir, aynı zamanda bir kuşatılmış sahne eşyası gibiyimdir, sınırlar dışında da muhafaza edilmiş, fakat her zaman, hapsedilmiş, ve yerleştirilmiş, hatta kalması yasaklanmış bulurum, Dünya beni en açık haliyle
kabul etmez, ve sürekli beni durdurmaya başlar, bedenimin kavradığı tecrübe, dünyayı kavramaz, daha çok kavranılır, varlığa göreliğim kesinlikle kavranılmışlıktan ötedir, varlık belki de bu kavramayla sınırlar beni, sarih
anlamıyla bir ufukla, bu ufuk bir bitiş ufkudur, varlık temel bir bitimlilikle biter, beni tutar, ve saklar, kendimi dışarı ve içeri almak için, bu doğmadığım bir bedene giriş için gereklidir, yeni bir dünya olarak kendime başlayabilir, ve oluşdayımdır, bir başka bedene dokunarak.
Jean Luc MARİON, Fransız Filozof, Amcam müthiştir.
Toplam 628 mesaj bulundu