Bugün ruhum kanlı bir kelepçe bileklerimde
Yanaklarımın alevine tünemiş bir çift serçe
Sevginin alaz türküleri yanıyor kuru dilimde
Kırılgan gemilerim yüzüyor denizlerimde
Türkü söylüyor dilim, ruhum dar hacmine.
Yorgun adımlarımın tozunu biriktiriyor aşk
Gözlerimin kayığında üzgün haykırışlar
Anla ki sevda bakışlı yar!
Seni iç yalnızlığımdan daha çok seviyorum
Puslu bir denize düşüyor gövdemin raksı
Sen içimde gülmüyorsan
Tut ki, aklının labirentlerine hiç dalmadım. Yüreğini okşayıp gökteki saklanan ayını ellerimle sana göstermedim.
Tut ki, korkularını, sevgilerini ve göz yaşlarını hiç anlamadım. Bir masal atına binerek ülkene asla uğramadım.
Tut ki ‘Mağrur Kelebek’, yüreğine asla sapmadım ve senin için kahrolmadım, üzülmedim. Bir dilek tutarak sevgiyi aramadım, aşka yakalanmadım.
Tut ki sevda bakışlım, ben seni gökteki yıldızlardan kıskanarak, bir savaş meydanında hiç savaşmadan kaybettim.
Seni tanımadan önce, ne gökteki yıldızların rengini, ne aynı gökteki ay’ın ışığını bilmiyordum. Gözlerindeki yıldızlara, yüreğindeki ay’a tutulmadan önce kendi kabuğunu kıramamış, kendi incisini hep aramış yaşlı bir balıkçı gibi, sarı denizlerde aşka kürek çekiyordum.
Eskimiş suretinde günün
Saçımın zayıf halkasında rüzgâr
Ömrümün yokluk mevsiminde pişmanlıklar
Gönlümün mağrur tıpırtısında
Yağmur gövdemin tuzunu yıkıyor
Ben, uzak bir aşkın eşkıyasıyım, yüreğimde puşt zemheri, günlüğümde anılar
Okşadıkça bir kadının sevdalı gönlünü, yorgun gövdemden içeri özlem dolar
Yangınlarla harlanan bir muştudur aşk, geri getirmez günleri yitirilmiş anlar
Hayat hüzünlü avuçlarımızdaki sığınaktır, günü gelince aşk gemileri de yakar
Hangi ucundan tutarsak aşk kokar ellerimiz ve hangi pencereden bakarsak Eylül bakar mevsimlerimiz İç çekişlerimiz, vakitsiz yitirdiklerimiz, yolunu beklediklerimiz, yaşanmamış sevinçlerimiz ve asla gelmeyenlerimiz Hangi umut yakarısına düş olmaz ki düşünüşlerimiz ve hangi paslı bıçaklarla doğranmaz ki vakti gelince sevdalı yüreklerimiz!
Sızdıkça kendine dolan bir ömrün hüzünlü ağrısıdır hayat, dermanı aşktır
Şifasız ayrılıkların kentlerinden erken çekilir güneş, geceler çok yamandır
Kırgın gönüller paslı özlemlerin prangasını çözemez, sermayesi hicrandır
Mutluluk sularıyla yıkanır hep martılar, yaşamak ilençli bir aşkın çığlığıdır
Yollar ekeriz bıkmadan biz hayata, gönlümüzdeki çocuksu sevinçlerin adımlarını sevince boyamak için. Günler çekeriz dünlerden, yarınların meçhul adreslerine yürümek için. İki boyutlu bir film izleriz sahnede, birinde yaşam, diğerinde aşkı izlemek için. Aşk yaşama vurulur, yaşamın gongu çalmadan yüreğimizden akan sular bir meçhulde durulur. Susar mevsim, susar kelimeler ve aşk kendi yazgısını arayan bir dal gibi o kıymetini bilmediğimiz sarı denizlerin içinde kendini güneşe çıkaracak mevsimleri kucaklar durur.
İrkilen toprağın çatlamış bakışlarına sürdüm ellerimi
Yüreğime ilişen hayali bir bekleyişin son demindeyim
Hücrelerimin sarnıçlarından dökülüyor aşkın pulu
Milyonlarca özne içinde bulamayanlar mutluluğu
Sonbahar kesiyor yolumu, her yanım yitik günce
Hislerimi didikliyor bir kadın, yüreğinde kelepçe
Susarsa karanlık, gündüzler süreriz tenimize
Hoş geldin ruhuma yaşamak
Sarıl bedenime, akıver içime
Uyuştur tenimi, ısıt nefesinle
Donmuş bir film karesi gibi
Gözlerimin korneasında kal
Çöz gövdemin düğümlerini
Ne çok kül biriktirmişim aşkın kanyonunda
Masallar savurmuşum yıllardır denizlere
Ölmek için kımıltısız durmalıymışım ben
Sonsuzluk bildirileri asılır her sabah göğsüme
Aşkın dergâhında her sevda buruk bir ihtilal’miş.
Bütün sorguların enleminden koparmıştım seni
İçimizdeki hoyrat sevilerin çarşafına tutunarak
Dudaklarımdaki istem ötesi hareket olmuştun
Ellerinin hoyrat kelepçelerinden sıyrılamadan
Duvardaki saatlerin zembereğine dolanmıştın
Tebriklerimle..10 ve listem..Ufkun YAREN
TEBRİKLER... sn Selahattin Yetgin... başarılar diler, saygılar sunarım. Esen kalınız.