Koral Çalgan müzik eğitimine Cumhurbaşkanlığı SenfoniOrkestrası'nın Viyola sanatçılarından babası Turgut Çalgan ile başladı. 1962 yılında Ankara Devlet Konservatuarı'na ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nsa viyolacı olarak girdi. Necil Kazım Akses'in Çalgan için yazdığı Viyola Konçertosunundünyadaki ilk seslendirişini gerçekleştirdi. Aynı zamanda müzik yazıları ve makaleler de yazmıştır. Çocuk ve gençlik orkestralarının kurulmasındaki katkıları ile yurtdışında diploma ve altın madalya ile ödüllendirilmiştir.
Ankara Konservatuar'nın gençlik orkestrasını uzun yıllar yöneten Çalgan'ın Türk müzik yaşamındaki başlıca hizmetleri arasında Eskişehir'deki Anadolu Üniversitesi Konservatuarı'nın kuruculuğu yer almaktadır. Çalgan, 1998'de Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nın kuruluş çalışmalarını da başlatmıştır..
Ayrıca sohbetine ve müzik bilgisine doyum olmayan, esprili kişiliği ve babacanlığıyla inanılmaz bir ihtiyardır :)
Franz Schubert'in 8.senfonisidir. tamamlayamadığı varsayıldığı için bitmemiş senfoni olarak bilinmektedir..
*Bir kültür vakfinca kurulan senfoni orkestrasının da yönetim kurulu başkani olan bir sanayi kurulşunun genel müdürü o ayin konseri Schubert'in 'Bitmemis Senfonisi'ne gidememesi üzerine konser davetiyesini şirketin verimlilik uzmanina verir ve ondan kendi yerine gitmesini ister. Ertesi hafta, verimlilik uzmanından teşekkür yerine bir 'değerlendirme raporu' alır. Rapor şöyledir: Sayın Genel Müdürüm, isteginiz üzere konsere gitmiş ve aşağıdaki hususlari tespit etmiş bulunuyorum. Bilgilerinize sunulur: 1 - Dört obuacı konserin önemli bir süresinde boş oturmuşlardir. Bunların sayısının azaltılmasi ve diğerlerinin konsere daha çok katkısının sağlanması yerinde olur. 2 - 0niki viyolinci ayni zamanda ayni hareketleri yapmakta ve ayni notalari seslendirmektedirler. Burada da personel tasarrufunun sağlanmasi gerekmektedir. 3 - Özellikle, onaltılık notalarin çalınması büyük ziyandir. Çünkü izleyiciler, sekizlik notalarla onaltılıklar arasindaki farkı anlar görünmemektedirler. Dolayisiyla sekizlik notalarla eser icra edilerek yüksek ücretli viyolin ustaları yerine stajyerlerin kullanilması sağlanabilir. Böylece maliyetler önemli ölçüde aşaği çekilebilir. 4- Yaylı sazlarla işlenen pasajların, nefeslı sazlarla aynen tekrarının yol açtıgı gereksiz duplikasyonlar önlenebilir; buradan hareketle iki saatlik konserin 20 dakikaya indirilmesi mümkün olabilir. Son söz; eger Schubert bütün bunlari dikkate almış olsaydı, senfoniyi bitirebilir ve senfoninin adı da bitmemiş değil, 'Bitmiş Senfoni' olurdu.
Bu türküyü yazan Mustafa Tuna yaşadığı bir olaydan esinlenerek bu türküyü yazmıştır. Mustafa gençken köyünde bir kızı sevmiştir. Kızın soyu rum olduğu için Mustafa`nın babası bu duruma karşı gelmektedir. Kızı gidip de isteyemeyen Mustafa, kızın evleneceğini duyunca artık tek çaresinin onu kaçırmak olduğunu düşünür.. Kızın arkadaşlarından kızın çeşmeye ineceğini duyan Mustafa, at arabası ile hazır bir şekilde sabahın köründe çeşmenin başında dikilir. Kız çeşmeye gelir, Mustafa da kızı alır atına.. Kaçmaya başlar.. At arabasını Mustafa`nın arkadaşı sürmektedir ve o da sara nöbeti geçirmiştir ve araba kontrolünü kaybedip ormana girmiştir. Bu arada peşlerine düşen köy halkı ve jandarma önlerini keser ve Mustafa yakalanır. 1 yıl hapis cezası alan Mustafa, içeride bu türküyü yazar ve kendisi dışarı çıkmadan türküsü tüm Eskişehir`de dolanır. Bir sene sonunda dışarı çıkmıştır Mustafa ve kızın babası da Mustafa`ya kızı vermek için haber salmıştır. Fakat Mustafa`nın babası yine izin vermemiştir.. Bunun üzerine Mustafa köyünü terkedip Ankara`ya gitmiştir. Ankara`da evlenen Mustafa köyüne dönmüştür ve sevdiği kızın da evlendiğini görmüştür. Şu anda Mustafa Tuna ve sevdiği hanım hala Eskişehir`de aynı köyde yaşamaktadır.. Mustafa Tuna bu yüzden sevdiği kızın ismini vermemiştir..
1820-1881 yılları arasında yaşamış olan Belçika'lı keman virtüözü ve bestecisi.. 6 keman konçertosu vardır.. (klasik müzikte önemli bir yeri vardır) aynı zamanda henrky wieniawski'nin hocası..
mükemmel.. harika.. vb.. :)
'şirinler' çizgi filminin gargamel'i anlatış müziğidir :))
Koral Çalgan müzik eğitimine Cumhurbaşkanlığı SenfoniOrkestrası'nın Viyola sanatçılarından babası Turgut Çalgan ile başladı.
1962 yılında Ankara Devlet Konservatuarı'na ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nsa viyolacı olarak girdi.
Necil Kazım Akses'in Çalgan için yazdığı Viyola Konçertosunundünyadaki ilk seslendirişini gerçekleştirdi. Aynı zamanda müzik yazıları ve makaleler de yazmıştır.
Çocuk ve gençlik orkestralarının kurulmasındaki katkıları ile yurtdışında diploma ve altın madalya ile ödüllendirilmiştir.
Ankara Konservatuar'nın gençlik orkestrasını uzun yıllar yöneten Çalgan'ın Türk müzik yaşamındaki başlıca hizmetleri arasında Eskişehir'deki Anadolu Üniversitesi Konservatuarı'nın kuruculuğu yer almaktadır. Çalgan, 1998'de Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nın kuruluş çalışmalarını da başlatmıştır..
Ayrıca sohbetine ve müzik bilgisine doyum olmayan, esprili kişiliği ve babacanlığıyla inanılmaz bir ihtiyardır :)
Franz Schubert'in 8.senfonisidir.
tamamlayamadığı varsayıldığı için bitmemiş senfoni olarak bilinmektedir..
*Bir kültür vakfinca kurulan senfoni orkestrasının da yönetim kurulu başkani olan bir sanayi kurulşunun genel müdürü o ayin konseri Schubert'in 'Bitmemis Senfonisi'ne gidememesi üzerine konser davetiyesini şirketin verimlilik uzmanina verir ve ondan kendi yerine gitmesini ister.
Ertesi hafta, verimlilik uzmanından teşekkür yerine bir 'değerlendirme raporu' alır. Rapor şöyledir: Sayın Genel Müdürüm, isteginiz üzere konsere gitmiş ve aşağıdaki hususlari tespit etmiş bulunuyorum. Bilgilerinize sunulur:
1 - Dört obuacı konserin önemli bir süresinde boş oturmuşlardir. Bunların sayısının azaltılmasi ve diğerlerinin konsere daha çok katkısının sağlanması yerinde olur.
2 - 0niki viyolinci ayni zamanda ayni hareketleri yapmakta ve ayni notalari seslendirmektedirler. Burada da personel tasarrufunun sağlanmasi gerekmektedir.
3 - Özellikle, onaltılık notalarin çalınması büyük ziyandir. Çünkü izleyiciler, sekizlik notalarla onaltılıklar arasindaki farkı anlar görünmemektedirler. Dolayisiyla sekizlik notalarla eser icra edilerek yüksek ücretli viyolin ustaları yerine stajyerlerin kullanilması sağlanabilir. Böylece maliyetler önemli ölçüde aşaği çekilebilir.
4- Yaylı sazlarla işlenen pasajların, nefeslı sazlarla aynen tekrarının yol açtıgı gereksiz duplikasyonlar önlenebilir; buradan hareketle iki saatlik konserin 20 dakikaya indirilmesi mümkün olabilir. Son söz; eger Schubert bütün bunlari dikkate almış olsaydı, senfoniyi bitirebilir ve senfoninin adı da bitmemiş değil, 'Bitmiş Senfoni' olurdu.
*alıntıdır
türkünün hikayesi..
Bu türküyü yazan Mustafa Tuna yaşadığı bir olaydan esinlenerek bu türküyü yazmıştır. Mustafa gençken köyünde bir kızı sevmiştir. Kızın soyu rum olduğu için Mustafa`nın babası bu duruma karşı gelmektedir. Kızı gidip de isteyemeyen Mustafa, kızın evleneceğini duyunca artık tek çaresinin onu kaçırmak olduğunu düşünür..
Kızın arkadaşlarından kızın çeşmeye ineceğini duyan Mustafa, at arabası ile hazır bir şekilde sabahın köründe çeşmenin başında dikilir. Kız çeşmeye gelir, Mustafa da kızı alır atına.. Kaçmaya başlar..
At arabasını Mustafa`nın arkadaşı sürmektedir ve o da sara nöbeti geçirmiştir ve araba kontrolünü kaybedip ormana girmiştir. Bu arada peşlerine düşen köy halkı ve jandarma önlerini keser ve Mustafa yakalanır. 1 yıl hapis cezası alan
Mustafa, içeride bu türküyü yazar ve kendisi dışarı çıkmadan türküsü tüm Eskişehir`de dolanır. Bir sene sonunda dışarı çıkmıştır Mustafa ve kızın babası da Mustafa`ya kızı vermek için haber salmıştır. Fakat Mustafa`nın babası yine izin vermemiştir.. Bunun üzerine Mustafa köyünü terkedip Ankara`ya gitmiştir. Ankara`da evlenen Mustafa köyüne dönmüştür ve sevdiği kızın da evlendiğini görmüştür. Şu anda Mustafa Tuna ve sevdiği hanım hala Eskişehir`de aynı köyde yaşamaktadır.. Mustafa Tuna bu yüzden sevdiği kızın ismini vermemiştir..
alıntıdır..
özellikle piyano yapıtlarıyla tanınmış, Debussy ve Ravel den etkilemiştir..
1820-1881 yılları arasında yaşamış olan Belçika'lı keman virtüözü ve bestecisi.. 6 keman konçertosu vardır.. (klasik müzikte önemli bir yeri vardır)
aynı zamanda henrky wieniawski'nin hocası..
the pianist demek daha doğru olur sanırım.. bahsedilen Jane Campion'un yönettiği 1993 yapımı film ise..
do minör.. sonat..
kırmızı buğday..
türkülere bu kadar aşık olacağım aklıma gelmezdi.. harika bir ses..