Efsanedir Yılmaz Güney. Irgatlık yaptığı çocukluğunu, ayakkabısız sabahın beşinde okumak için çıktığı ağılı, babasının gözleri önünde ağasından yediği tokatı sinemaya aktardı.' Ekmek tokluğuna çalışıyoruz' dedi bir yazısında derginin sahibine yapamadıklarını yaptılar çirkin krala.Henüz çirkin Kralda olmamıştıya o zamanlarda. Ezilmişliğini hakkında konuşanları başarısıyla ezerek sildi hayatından.Başarısını engellemek isteyenler karşısındada yılmadı. Aldığı ödüllerin filmlerini kare kare keserek biblolar içinde yurtdışına kaçırdı. Yılmadı. Yılların intikamını başarıyla aldı bu ülkeden bence. Efsanedir Yılmaz Güney. Onu ezenlere sinemasını izlerken hayran bıraktıracak kadar güçlü bir irade, müthiş bir hayal gücü, arkadaş filminde kendine atılan tokattan 1-2 saniye sonraki hırçın bakışları, duvardaki çocukların isyanı, yoldaki kadının sesi, siyah takım elbisesi, beyaz atkısıyla efsanedir Yılmaz Güney.
Birden fark ettim ki bütün erkekler aslında, bunu açıkça söylemeseler de, 'kendilerini aldatabilecek bir kadın' istiyorlar. Bütün kadınlar da 'kendilerini aldatabilecek' bir erkek. 'Beni aldatabilecek bir kadın istiyorum,' ama 'beni aldatmayacak bir kadın. 'Herkes,kendine muhtaç olmayacak kadar güçlü, başkalarına gidebilecek kadar özgür, her an kendisini beğenecek, başka birini bulabilecek kadar alımlı birini istiyor, ama bu istediği özelliklere sahip olan insan kendisini aldatmasın da istiyor. 'Aldatabilecek biri olmak' çekici kılıyor insanı, belki de çekiciliğin tarifi bu kadar basit, 'aldatabilecek biri' olmak. İnsanlar 'aldatabilecek olana' doğru çekiliyorlar,yaklaşıyorlar, dokunuyorlar, sonra kendi şartlarını söylüyorlar; 'Ama aldatmayacaksın'. Ve 'aldatabilecek olanın' çekiciliği ile aldatılma korkusu arasına sıkışıyorlar. Her an bir kuşkuyu, bir korkuyu, bir tedirginliği soluyorlar öyle biriyle olduklarında. Biliyorlar ki, 'aldatabilecek biri' aldatabilir. 'Aldatamayacak biri' güvenli ama sıkıcı 'aldatabilecek biri' çekici ama korkutucu. Aşkın en zor kavşağı. Hangisini seçeceksiniz, istediğinize sahip çıkacak cesareti gösterebilecek misiniz, yoksa güvenli bir sıkıcılık mı daha cazip gelecek size? Erkekler aldatabilecek bir kadını' sevip, 'aldatamayacak bir kadınla' yasıyorlar, güven ve rahat aşka ağır basıyor.
Bir kadını tanımak... Bütün gel-gitleri,kaprisleri, küçük şımarıklıkları,korkuları,şaşkınlıkları, hercailikleri,hayal kırıklıkları,aşkları, terk edilişleri,başarıları, başarısızlıkları,kurnazlıkları,saflıkları,çocuk ağızları,şirinlikleri,küçük yalanları, büyük itirafları,kocaman yürekleriyle kendi olmaya çalışan kadınları tanımak... Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi. Ağız dolusu gülüşlere teslim olur. Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi,sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi... Mücadele eder. Kızar,bağırır,şimşekler oluşur gözlerinde ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen, sesiyle minik kuşları çılgınca kanat çırptıran... Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi... Evet, kadınsız yapamıyoruz,,ihtiyacımız var onlara. Kadınların da erkeklere ihtiyacı var mı ki...... YAZARINI HATIRLAMIYORUM.ÜZGÜNÜM..
Efsanedir Yılmaz Güney.
Irgatlık yaptığı çocukluğunu, ayakkabısız sabahın beşinde okumak için çıktığı ağılı, babasının gözleri önünde ağasından yediği tokatı sinemaya aktardı.' Ekmek tokluğuna çalışıyoruz' dedi bir yazısında derginin sahibine yapamadıklarını yaptılar çirkin krala.Henüz çirkin Kralda olmamıştıya o zamanlarda. Ezilmişliğini hakkında konuşanları başarısıyla ezerek sildi hayatından.Başarısını engellemek isteyenler karşısındada yılmadı. Aldığı ödüllerin filmlerini kare kare keserek biblolar içinde yurtdışına kaçırdı. Yılmadı. Yılların intikamını başarıyla aldı bu ülkeden bence. Efsanedir Yılmaz Güney.
Onu ezenlere sinemasını izlerken hayran bıraktıracak kadar güçlü bir irade, müthiş bir hayal gücü, arkadaş filminde kendine atılan tokattan 1-2 saniye sonraki hırçın bakışları, duvardaki çocukların isyanı, yoldaki kadının sesi, siyah takım elbisesi, beyaz atkısıyla efsanedir Yılmaz Güney.
Birden fark ettim ki bütün erkekler aslında,
bunu açıkça söylemeseler de, 'kendilerini aldatabilecek
bir kadın' istiyorlar.
Bütün kadınlar da 'kendilerini aldatabilecek' bir erkek.
'Beni aldatabilecek bir kadın istiyorum,' ama
'beni aldatmayacak bir kadın.
'Herkes,kendine muhtaç olmayacak kadar güçlü, başkalarına gidebilecek kadar özgür,
her an kendisini beğenecek, başka birini bulabilecek kadar alımlı birini istiyor,
ama bu istediği özelliklere sahip olan insan kendisini aldatmasın da istiyor.
'Aldatabilecek biri olmak' çekici kılıyor insanı,
belki de çekiciliğin tarifi bu kadar basit,
'aldatabilecek biri' olmak.
İnsanlar 'aldatabilecek olana' doğru çekiliyorlar,yaklaşıyorlar, dokunuyorlar,
sonra kendi şartlarını söylüyorlar;
'Ama aldatmayacaksın'.
Ve 'aldatabilecek olanın' çekiciliği ile aldatılma korkusu arasına sıkışıyorlar.
Her an bir kuşkuyu, bir korkuyu, bir tedirginliği soluyorlar öyle biriyle olduklarında.
Biliyorlar ki, 'aldatabilecek biri' aldatabilir.
'Aldatamayacak biri' güvenli ama sıkıcı
'aldatabilecek biri' çekici ama korkutucu.
Aşkın en zor kavşağı.
Hangisini seçeceksiniz, istediğinize sahip çıkacak cesareti gösterebilecek misiniz,
yoksa güvenli bir sıkıcılık mı daha cazip gelecek size?
Erkekler aldatabilecek bir kadını' sevip, 'aldatamayacak bir kadınla' yasıyorlar,
güven ve rahat aşka ağır basıyor.
Psikolojide özgür olmak anlamındada kullanılır. kendini sınırlamama, rahat olma, baskılardan kurtulmuş olma, kendi olma anlamınıda taşır.
Bir kadını tanımak...
Bütün gel-gitleri,kaprisleri, küçük şımarıklıkları,korkuları,şaşkınlıkları,
hercailikleri,hayal kırıklıkları,aşkları, terk edilişleri,başarıları,
başarısızlıkları,kurnazlıkları,saflıkları,çocuk ağızları,şirinlikleri,küçük yalanları,
büyük itirafları,kocaman yürekleriyle kendi olmaya çalışan kadınları tanımak...
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına.
Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır.
Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar.
Sürprizlerin ardı arkası kesilmez.
Zordur anlamak onları.
Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de!
Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri,
sürprizlere hazırlıklı olanları bir de.
Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi.
Ağız dolusu gülüşlere teslim olur.
Göze alandır kadın.
Çekip gitmeyi,sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi...
Mücadele eder.
Kızar,bağırır,şimşekler oluşur gözlerinde ama hep sever.
Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen,
sesiyle minik kuşları çılgınca kanat çırptıran...
Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi...
Evet, kadınsız yapamıyoruz,,ihtiyacımız var onlara.
Kadınların da erkeklere ihtiyacı var mı ki......
YAZARINI HATIRLAMIYORUM.ÜZGÜNÜM..
ANAYASANIN HERKES DİNİNİ SEÇMEKTE ÖZGÜRDÜR MADDESİ İLE ÇELİŞEN BU ZORUNLU DERS BU ÜLKENİN ÇARPIK YÖNLERİNDEN BİTANESİ SADECE..