Bediüzzaman Hazretleri, Mardin'de iken Molla Said diye anılır. Molla Said 'in Mardin hayatı hâdiseli geçtiğinden, şehirdeki dalgalanmayı durdurmak maksadı ile Mardin Mutasarrıfı, Molla Said 'i Savurlu Mehmet Fatih ve İbrahim isimli iki jandarmanın nezaretinde Mardin'den çıkarır. Savur ilçesinin Ahmedi köyü yakınından geçerken, namaz vakti gelir. Molla Said kelepçelerinin açılmasını ister. Jandarmalar kabul etmezler. Bunun üzerine kolundaki demir kelepçeler çözülür. Yere bırakır. Jandarmaların şaşkın bakışları altında abdestini alıp, namazını kılar. Namazdan sonra: 'Biz şimdiye kadar muhafızınız idik, bundan sonra sizin hizmetkârınızız.' diyen jandarmalardan, kendi vazifelerini yapmalarını ister. Bu hâdise o günden sonra her sorulduğunda: 'Olsa olsa namazın kerametidir.' diye cevap verir. Allah'a o kadar bağlı, O'nunla o kadar dolu, şirkin en küçük ve en gizlisine bile o kadar karşıdır ki, bir sefer ol sun nefsine tek pay biçmemiştir. O öyle olduğu için Bediüzzaman'dır.
Zenbilli Ali Efendi, Bayezid-i Veli camisinin açılışında namaz için toplanmış olan cemaate mihraba yakın bir yerden şöyle diyordu: - Cemaat-i Müslimin! İçimizde ilk namazda imamlık yapmaya lâyık bir çok zevat vardır. Hangisini ötekisine tercih edeceğimizi bilemez hâle geldik. Bu durumda sizlere şöyle bir teklif sunuyorum. Baliğ olduğu günden şu ana kadar hiçbir namazını terk etmemiş kim varsa namazı o kıldırsın. Şimdi lütfen böyle olan zat mihraba geçsin, bekliyoruz. Cemaat bir anda sükut kesilmişti. Kimse yerinden kalkmıyor, mihraba geçmiyordu. Bir kişi Zenbilli'ye doğru yürüdü, kulağına eğildi ve: -Rabb'ime şükürler olsun, şehzadeliğimde ve sultanlığımda, hazarda da, seferde de bir vakit namazımı terk etmedim, dedi. Bu sözlerden sonra mihraba geçti. Yüreklerde coşku ve ürperti hasıl eden bir sesle ellerini kaldırdı ve: -Allahu Ekber! dedi. İmam, Sultan İkinci Bayezid Han'dan başkası değildi.
Hz. Ali (R.A.) Efendimiz öyle bir huzur-u kalb ile (kalb huzuru) ile namaz kılardı ki, bütün dünya alt üst olsa dünya yıkılsa hiç haberi olmaz {duymaz) dı. Hz. Ali {R.A.) Efendimizin menkıbelerinde denilir ki: 'Bir harpte Hz. Ali Efendimizin mübarek ayağına bir ok gelmiş, okun demir kısmı kemiğe işlemiş saplanmıştır. Bu yüzden okun demirini çekip çıkaramadılar. Bir cerrah bulup getirdiler. Cerrah demiri görünce Hz. Ali (R.A.) Efendimize: —Size aklı gideren, bayıltıcı bir ilâç vermeli ki, ancak o zaman bu demiri çekip almak mümkün olur. Yoksa bunun ağrısına tahammül edilemez dedi. Emirül-Mü'minin (Müminlerin emin-Halifesi) Hz. Ali Efendimiz: —Bayıltıcı ilâca lüzum yok. Biraz sabredin. Namaz vakti gelsin. Namaza durunca çıkarırsınız buyurdu. Namaz vakti geldi. Hz. Ali (R.A.) namaza başladı. Cerrah da Emirül-Mü'minin Hazretlerinin mübarek ayağını yarıp demiri çıkardı. Yarayı sardı. Hz. Ali (R.A.) namazı bitirince cerraha: — Demiri çıkardın mı? buyurdu. Cerrah: — Evet, çıkardım efendim dedi. Hz. Ali (R.A.) : — Hiç farkına varmadım. Ayağımdaki demiri çıkardığınızı duymadım buyurdu.
Bedevinin biri mescidde acele ile öyle bir namaz kılar ki, durumu seyreden halife Hazret-i Ömer ikaz etmek zorunda kalır. — Ey Allah'ın kulu, bu nasıl namaz böyle? Tavuğun yem yediği gibi. İyisi mi, sen şu namazını yeniden kıl! Adam tutar yeniden kılar. Ama nasıl lalar? Acelesiz, tadil-i erkana riayet ederek. Durumu seyreden Halife, namazdan sonra sorar: — Sen söyle şimdi, hangi namazın daha güzel oldu? Adam cevap verir: — İlk namazım daha güzeldi? — Niçin? — Çünkü, der, onu sadece Allah rızası için kılmıştım, bu ikincisini senin nezaretinde, senin rızan için kılmış oldum da ondan! Bu sözün gerçekten payı vardır. İnsan sadece Allah nzasını esas maksad yapmalı, çevresinde şunun bunun görmesini, beğenmesini asla hatırına bile getirmemeli. Farzına, vacibine, sünnetine dikkat etmelidir. Bununla beraber, farzlarda riya olmaz hükmü kesindir. Nerede olursa olsun namazınızı kılın, riya korkusu-nu hatırınıza bile getirmeyin. İnsanların oldukça derin gaflete daldıkları şu devirde hemen her yerde çekinme-den ibadetler eda edilmeli, görenlerin vicdan muhasebesine de vesile olmalıdır.
Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: 'Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) 'in şöyle söylediğini işittim: 'Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde hergün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz? ' 'Bu hal, dediler, onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz! ' Aleyhissalâtu vesselâm: 'İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler' buyurdu.'
HAYAT
Bediüzzaman Hazretleri, Mardin'de iken Molla Said diye anılır. Molla Said 'in Mardin hayatı hâdiseli geçtiğinden, şehirdeki dalgalanmayı durdurmak maksadı ile Mardin Mutasarrıfı, Molla Said 'i Savurlu Mehmet Fatih ve İbrahim isimli iki jandarmanın nezaretinde Mardin'den çıkarır.
Savur ilçesinin Ahmedi köyü yakınından geçerken, namaz vakti gelir. Molla Said kelepçelerinin açılmasını ister. Jandarmalar kabul etmezler. Bunun üzerine kolundaki demir kelepçeler çözülür. Yere bırakır. Jandarmaların şaşkın bakışları altında abdestini alıp, namazını kılar. Namazdan sonra:
'Biz şimdiye kadar muhafızınız idik, bundan sonra sizin hizmetkârınızız.' diyen jandarmalardan, kendi vazifelerini yapmalarını ister.
Bu hâdise o günden sonra her sorulduğunda: 'Olsa olsa namazın kerametidir.' diye cevap verir.
Allah'a o kadar bağlı, O'nunla o kadar dolu, şirkin en küçük ve en gizlisine bile o kadar karşıdır ki, bir sefer ol sun nefsine tek pay biçmemiştir. O öyle olduğu için Bediüzzaman'dır.
Zenbilli Ali Efendi, Bayezid-i Veli camisinin açılışında namaz için toplanmış olan cemaate mihraba yakın bir yerden şöyle diyordu:
- Cemaat-i Müslimin! İçimizde ilk namazda imamlık yapmaya lâyık bir çok zevat vardır. Hangisini ötekisine tercih edeceğimizi bilemez hâle geldik. Bu durumda sizlere şöyle bir teklif sunuyorum. Baliğ olduğu günden şu ana kadar hiçbir namazını terk etmemiş kim varsa namazı o kıldırsın. Şimdi lütfen böyle olan zat mihraba geçsin, bekliyoruz.
Cemaat bir anda sükut kesilmişti. Kimse yerinden kalkmıyor, mihraba geçmiyordu. Bir kişi Zenbilli'ye doğru yürüdü, kulağına eğildi ve:
-Rabb'ime şükürler olsun, şehzadeliğimde ve sultanlığımda, hazarda da, seferde de bir vakit namazımı terk etmedim, dedi.
Bu sözlerden sonra mihraba geçti. Yüreklerde coşku ve ürperti hasıl eden bir sesle ellerini kaldırdı ve:
-Allahu Ekber! dedi.
İmam, Sultan İkinci Bayezid Han'dan başkası değildi.
Hz. Ali (R.A.) Efendimiz öyle bir huzur-u kalb ile (kalb huzuru) ile namaz kılardı ki, bütün dünya alt üst olsa dünya yıkılsa hiç haberi olmaz {duymaz) dı.
Hz. Ali {R.A.) Efendimizin menkıbelerinde denilir ki: 'Bir harpte Hz. Ali Efendimizin mübarek ayağına bir ok gelmiş, okun demir kısmı kemiğe işlemiş saplanmıştır. Bu yüzden okun demirini çekip çıkaramadılar. Bir cerrah bulup getirdiler. Cerrah demiri görünce Hz. Ali (R.A.) Efendimize:
—Size aklı gideren, bayıltıcı bir ilâç vermeli ki, ancak o zaman bu demiri çekip almak mümkün olur. Yoksa bunun ağrısına tahammül edilemez dedi. Emirül-Mü'minin (Müminlerin emin-Halifesi) Hz. Ali Efendimiz:
—Bayıltıcı ilâca lüzum yok. Biraz sabredin. Namaz vakti gelsin. Namaza durunca çıkarırsınız buyurdu.
Namaz vakti geldi. Hz. Ali (R.A.) namaza başladı. Cerrah da Emirül-Mü'minin Hazretlerinin mübarek ayağını yarıp demiri çıkardı. Yarayı sardı. Hz. Ali (R.A.) namazı bitirince cerraha:
— Demiri çıkardın mı? buyurdu. Cerrah:
— Evet, çıkardım efendim dedi. Hz. Ali (R.A.) :
— Hiç farkına varmadım. Ayağımdaki demiri çıkardığınızı duymadım buyurdu.
Bedevinin biri mescidde acele ile öyle bir namaz kılar ki, durumu seyreden halife Hazret-i Ömer ikaz etmek zorunda kalır.
— Ey Allah'ın kulu, bu nasıl namaz böyle? Tavuğun yem yediği gibi. İyisi mi, sen şu namazını yeniden kıl!
Adam tutar yeniden kılar. Ama nasıl lalar? Acelesiz, tadil-i erkana riayet ederek.
Durumu seyreden Halife, namazdan sonra sorar:
— Sen söyle şimdi, hangi namazın daha güzel oldu?
Adam cevap verir:
— İlk namazım daha güzeldi?
— Niçin?
— Çünkü, der, onu sadece Allah rızası için kılmıştım, bu ikincisini senin nezaretinde, senin rızan için kılmış oldum da ondan!
Bu sözün gerçekten payı vardır. İnsan sadece Allah nzasını esas maksad yapmalı, çevresinde şunun bunun görmesini, beğenmesini asla hatırına bile getirmemeli. Farzına, vacibine, sünnetine dikkat etmelidir.
Bununla beraber, farzlarda riya olmaz hükmü kesindir. Nerede olursa olsun namazınızı kılın, riya korkusu-nu hatırınıza bile getirmeyin. İnsanların oldukça derin gaflete daldıkları şu devirde hemen her yerde çekinme-den ibadetler eda edilmeli, görenlerin vicdan muhasebesine de vesile olmalıdır.
'O'nu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O'nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.' (Bediüzzaman)
Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
'Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) 'in şöyle söylediğini işittim:
'Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde hergün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz? '
'Bu hal, dediler, onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz! ' Aleyhissalâtu vesselâm:
'İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler' buyurdu.'
Rûhum sana âşık, sana hayrandır Efendim,
Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim.
Ecrâm ü felek, Levh u kalem, mest-i nigâhım,
Dîdârına âşık Ulu Yezdân’dır Efendim.
Mahşerde nebîler bile senden medet ister,
Rahmet, diyen âlemlere, Rahman’dır Efendim.
Tâ Arşa çıkar her gece âşıkların âhı,
Medheyleyen ahlâkını Kur’an’dır Efendim.
Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim,
Sensiz bana cennet bile hicrândır Efendim.
Doğ kalbime bir lahzacık ey Nûr-i dilârâ
Nûrun ki gönül derdime dermândır Efendim.
Ulvî de senin bağrı yanık âşık-ı zârın
Feryâdı bütün âteş-i sûzândır Efendim.
Kıtmîriniz ey Şâh-ı rüsûl, kovma kapından,
Âsîlere lûtfun yüce fermândır Efendim.
Ali Ulvi Kurucu
Musibetlere karşı SABIR
İbadete karşı SABIR
Günahlara karşı SABIR
NAMAZIN ÇEKİRDEKLERİ:
Sübhanallah
Allahuekber
Elhamdulillahdır