bulanık sulara yatırılmış gözlerimle
uykuya gittim orda köpüklenmiş magmaların
çılgın seyrinde göklere yükselen feryatlar
uyku
gözlerimin ucuna opium serpiyor
rüzgâr eski bir tapınağın kalbinden fısıldıyor
adımlarım zamanın kumlarına gömülürken
gölgeler bile bana dokunmaya çekiniyor
uyku
gözlerimin ucuna opium serpiyor
rüzgâr eski bir tapınağın kalbinden fısıldıyor
adımlarım zamanın kumlarına gömülürken
gölgeler bile bana dokunmaya çekiniyor
suyun
buzun fırfırlı eteğine oyaladım
bukleli kıvrım kıvrım saçlarımı
irkildi ruh dondu kemiklerin iliği sarsıldım
devrildi açık yolların savruk direği
taşa yosuna döndü
ah! sevgili
dilsiz saatlerin kör koynunda
kaç cehennem kapısına açıldı yollar
ışıklanmadı hiç aşkın sırlı yolu
karartı gecelerinde
deniz ötesi bir mağara sessizliğinde yalnızlık
ışık huzmelerinin suyla seviştiği oynaştığı yerde
bir masalın arka ayaklarında kurulan salıncakta
burada uyurum şimdi
örselenmiş ğöğsümde kızıl gonca ağıdı
giderim rüzgârın önünden savrulan yapraklar gibi
yokluğun pençesinde tutuşurum ateşin nârında aslına dönen aciz kulum
bıraksınlar kendi halime çöllere sürülmüş dikenler gibi serap görsem ağlarım
haydi usanmayın soğuk sular doldurun karanlık kuyulardan içeyim tadı ölüm gibi
aşkı dilinden düşürmeyen bülbüller gibi
parelel evrenler varsa
parelel ruhlarda olabilirliği yüksek ismail
aynı yeryüzünün aynı zamanlarında yaşarken
ayrı kulvarlarda koşmak nasıl bişi
aklımı kurcalıyor inan ki
yaşasın
turuncu cepkeniyle geldi bahar
huzurda çalı bezelyesi gibi kırılgan yağmurlar
rüzgârlarsa ötelemiş kısır baykuşları
merhaba
kederli mevsimlerin deviminde
suskunluğa bürünen günlerin kör karanlığını
yabanıl sancılar sardı efkar bulaştı




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!