yalnız serçeyim
sokağın ıslak taşlı derkenarlarında sek sek oynayan
kendime özgü bir çiçek dalı gibi yürüsem de
çayırlara otlaklara
üzgün yapraklar şehri kalbim
uyur bağrımda toprak yağmur yağar bulanır sular
dudak gazelinden savrulur gürültünün penceresi
sağır kulakların mızıka sesinde
uyurgezer aşk
sabahın seherinde
kayın ağacının gölgeli şarkısına uyandı
göğün altına uzanmış sere serpe çimenler
hava puslu tebeşir tozuna bulanmış tahta gibi
göz fırtınalarından yağmur boşalacak birazdan
ıslanma olur mu sevdiğim
gökyüzü aynasından ince ince sızıyor damlacıklar
her damla bir dokunuş her damla bir söz
yarım kalmış bir mutluluk
kırık umut
gök içini boşalttıktan sonra
ışıl ışıl tüm yapraklar ve kır çiçekleri
sanki ölümle doğum arası renkli
masalların hüzünlerini
yıkadı
evren
koşmakla yürümek arası adımlarım
rüzgârların eteğinden yağmurlara tutuldum
önce saçlarım sonra yüzüm sonra ruhum ıslandı
şıpır şıpır ıslanmış kaldırımların çatlak seslerinden
melül şarkılar türeten sokaklar heyecanlı neşeli
bense üşümüş ıslanmış karanfil
uyandı gün
açtılar gözlerini altın rengine banmış mimozalar
sırt sırta vermiş başı dumanlı dağlar
fısıltı dilinde bir türkü tutturmuş
yelkeni yırtık rüzgârlar
şikayetim yok
kendi ellerimle besledim yalnızlığı
parmaklarını hint kınasıyla süsledim
salonun baş köşesine oturttum
önceleri ufak tefek kara kuru
bir şeydi
ben durağan
çayır başında oturan gamlı baykuş
kedimse kuduruk
durmadan atraksiyon peşinde
koltuktan koltuğa pencereden pencereye
neyin peşinde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!