güneşin gözleri uzanırdı
cennetten bir ırmak gibi yemyeşil vadilere
çiçekten bir masalı andırırdı ülkem
sabahı muştulardı bolca aydınlık
alın terinde emeğin taze meyvesi
kulakları çınlatırdı umut türküleri
hayata yenik düşen mahcubiyetimin
eteklerine zulalanmış serçe ölülerinde bi kırılganlık
bi kırılganlık ki sormayın sıcaktan eriyen buzların
kristal partiküllerini bulandırır
üst üste yamaladığım kederlerin acıların
yanılgısı kadar büyük dağlar
genetiği bozulmuş mevsimlerin öfkesinde güneş
olağanüstü zamanların efkârında rüzgârlar
yıkılıyor ortalık toz ve duman içinde
yoksunluğa sürüklenirken
zamanın ince ince ördüğü
adaletsizliğin ağı
dört yanda
ölü bir çağın
turuncu sonbaharın
rüzgârlarının haşin hapşırığında
kıvıl kıvıl kımıldaşan
yapraklar
neyin dansı bu
bölüşüyoruz
mevsim güzünü
tel örgüler içinde pusuda zaman
püsküllü belaları yatırıyor musalla taşına
burnumdan soluyorum dilsizliğimi
tavan arasına atılmış
tozlanmış yarısı boş bir tuvalin
ana kucağında oturan miskin bir zerdali sağırlığı üzerimde
dünyanın uğultulu sesine kapalı bir panjur edasında
güneşe yağmura fırtınaya karşı dirençli
olma gayreti üzerimde
tanıdık kuşların yüzü var sesinde
hangi dala konsa şakıyacak güller
seni bana bağlayan bir şeyler var
gecenin ayazında tenimi yakan ateş
sabahın firuzesinde bakışlarıma ayan
bâkir sevinçler gibi
uykusu var çiçeklerin
nesi var ayaklarımın bilmiyorum
oturup bi kaya dibine çökesi var
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!