yağmura yaşa ant olsun ki
ruhumu çekip alacağım dikenli tellerden
erişilmeyen yollardan ulaşılmayan sözlerden
dilimi temizleyip rüzgâr kanadıyla savrulacağım
dağlara taşlara
gecenin ayazı vurunca
taş duvarlar kendi sessizliğine durgunlaşır
hayat esrik bir sancı çekilir kirpiklerime
savrulur hiçliğin ateşi
kırık pencerelerime
diyardan diyara uçur beni rüzgâr
yeknesak günlerin getirdiği kederlere
dallarına ah’lar astığım ağacıma dokunma
izim kalsın bir tomurcuk ucunda
ahval-ı perişandı gönlü yılgındı
desin kırlangıçlar
yaşlı bir atın
yere dökülen yüzünü usul usul toplar gibi
koşumlarını giymiş gece
koşuyor sabaha
sararmış yüzlerin gövdelenmiş ağaç hıçkırığı
toprağı bol olsun kederlerin kapadık gözlerimizi
herkes kendine ait bir rüya -rüya içinde masal
söz kuşlarının uçurduğu gizemli varsayımlar içinde
düz çizgiden sapan kırık yollar
sararmış yüzlerin gövdelenmiş ağaç hıçkırığı
toprağı bol olsun kederlerin kapadık gözlerimizi
herkes kendine ait bir rüya -rüya içinde masal
söz kuşlarının uçurduğu gizemli varsayımlar içinde
düz çizgiden sapan kırık yollar
parçalanan ufuklar
odamda kristal bir sessizlik
uyuyor resmen koltuk kanepe
halı sehpayla barışık lavantalar kokuyor mis
sam yeli usulca dokunuyor camlara
sormayın perdelerde mahmur bir dinginlik
zihnimde kerbelâ savaşları kıran kırana mücadele
kilidi kırık bir sandukanın ağzı tükenmişlik
içi noksan sevgilerin ilenti tebessümünde
incinen yetimler gibi üzbe
nefes alışverişlerim
zamanla küllense de her şey
değişmez hiç
gözlerinin elâsından düşlerime kar boran yağar
duvarlarda asılı dilsiz posterleri zapt etti hüzün
kurumuş bir karanfilin türküsünü çığırır ıssız yollar
Tanrım
bir başına geceyim
içsel dökülmelerime savaşlarıma
yıldızlar şahit gök şahit söktüm kalbimi
perde perde kapattım
pencerelerimi




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!