uzun uzun kolları vardı hicrânın
bir uçtan bir uca uzanırdı
gökyüzü kadar büyük
gece gibi karanlık
keşke sakız kokulu bir akşamda ölseydim
sürüsüne bereket gözlerimden akıttığım
gözyaşlarımı bir kuyuda biriktirip
göllere çevirseydim
gecenin zifirisi ve herkes derin uykuda
bense kabus gibi bir rüyanın etkisinde uyanık nefer
kirpiklerim nazlı nazlı kapanmaya çalıştıkça
zihnimde çılgın kabuslar
deli gibi kurşunluyor
uykularımı
ipeksi saçlardan
siyah bir duvağın akışı gibi gece örtünür yüzüme
derin oyuklar açar puslu bakışlarımda
ruhumda gezinen fırtınalar
bir çağın kapanışı
gün uyansa rüzgâr esse alıp getirse kokunu
her kalp atışında kalbimde binlerce erguvan açsa
kuşlar ötse yağmurlar yağsa toprak kana kana içse
sevdam gecenin ayazı gündüzün dalında
kurumuş bir çift kiraz
gözlerin pırıl pırıl alev çalısı
baharı ve arıları kelebekleri çekiyor içine
kumları savuran bir hortumun ateşli öyküsü
nefesinde sevdalı kuş esintileri
körleşmiş
mevsimlerde birikir sevgi kırıntıları
gerçek ve yalanın ortasından düşer yaşam
gölgelerin korkuların içinden doğar
yüzü lacivert güneş
geceye
yıldız sarmaşığından düşen huzme
ahşap tavanın, taş duvarların aydınlığı gel
gel de gecenin rengini sıyır gözlerimden
çıkmaz bir sokağın ucunda sonsuzluk
hiç gördün mü rüyanın aksi-ni
söyleyecek çok şey vardı aslında
kelimelerim kekeme olmasaydı
bir zamanlar şiir yazardı kalemim
şimdi kuma uzanmış bir deniz yıldızı
güneşte nasıl parsır içi kurur
öyle işte
har içinde nar
karanlığın süzme yoğunluğunda ölüm
dünya ağlamaklı zamanların ön versiyonu
terk ettiğimiz insanlığımızın kalıbına hiçbir şey sığmıyor
yaşamak yaşlı yüreğimizde sendeleyen eteği kırpık rüzgâr
ne yana estirsek orası uçurum




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!