Ey insanlık! Nasıl da aldandık bu dünyanın parıltılı, gelip geçici süsüne, değil mi? Nasıl da unuttuk asıl yurdumuzu, asıl durağımızı? Her gün ne için, neyin peşinde koşturup durduk? Makam, mevki, para, şan şöhret... Hepsi bir serap gibi peşinden koştukça uzaklaşan, ulaştıkça ise doyurmayan birer boşluktan ibaretmiş meğer. Ben de o gafillerden biriydim...
Daha dün gibi aklımda çocukluğum, o masum, kaygısız günler. Sonra gençliğin deli dolu rüzgârları esti, savrulduk sağa sola, ardımıza bile bakmadan. Ve şimdi, aynaya her baktığımda şaşkınlık içinde görüyorum; nasıl da sessizce, fark ettirmeden kırk yaşıma gelmişim? Zaman denilen o hoyrat nehir, bir an bile duraksamadan nasıl da alıp götürmüş ömrümden koskoca yılları? Ne bir iz bırakmış kıyısında, ne de bir haber vermiş son durağından.
Hep kendimizi düşündük, nefsimize kul olduk, benlik dağımızı yücelttik. Enaniyet denen o sinsi zehir, damarlarımızda dolaştıkça gözlerimize perde çekti. Sanki bu dünyadan hiç göçmeyecekmişiz gibi, sanki ölüm bize hiç uğramayacakmış gibi, gururla dik yürüdük yeryüzünde. Oysa her nefes, kabre atılan bir adımdı; her batan güneş, ömrümüzden eksilen bir gün.
Gelin dostlar, gelin can yoldaşlar, bu halime bir bakın,
Yüreğiniz yandı mı böyle, kor gibi yıkıldı mı içiniz, yakın?
Hani ilk sevda kıvılcımı, ruhunuza hafifçe dokunur ya,
Sonra büyür, alevlenir, can yakar, mahveder, yana yana.
Güzel insanlar gidiyor sessizce,
Ardında bırakıp sıcak bir nefesi.
Yolların kenarında solar gibi çiçekler,
Gidişleri bir hüzün, bir veda perdesi.
Ayak izleri silinir yavaş yavaş,
YÜREĞİMİZDESİN BABA
Yine gece yarısı, sensizliğin sessiz çığlığı,
Saatler vuruyor, yokluğun acımasız ritmini baba.
Bizi bırakıp gitmen, kaçıncı gece, kaçıncı gün oldu?
Yüreğimize düşen ateş, tarifi olmayan bir yangın baba.
Seninle yürüdüm, dikenli yollarda, kan revan içinde,
Sen soktun beni, çekilmez dertlerin alemine.
Günahım da vebalim de senin omuzlarında,
Allah'ından bulasın, tez zamanda.
Seni sevmekten başka neydi günahım benim?
Hangi sebep seni bu kadar acımasız kıldı?
Hangi vicdan, sevdiğini böyle yalnız bıraktı?
Hangi sevgili, ardında kanlı gözyaşları bıraktı?
Hangi seven, bu acıyı benim kadar yaşadı?
Hangi geceydi, ansızın ayaz vurdu yüzüme?
Yine bir akşam çöktü sineme kara duman,
Sahte yüzler, riyakar sözler sardı her bir yan.
Dost bildiğim sırtımdan vurdu bu yalan dünyada,
Menfaat değirmeni döner durur, derman yok bu yaraya.
Ah hayatın sillesi, ne de ağır vurdun bana,
Geceler uzun, cebimde delik var,
Kiralar sanki bir felek olmuş, yakar.
Eskiden ekmek aslanın ağzındaydı derler,
Şimdi aslan bile aç, ağzı kalmamış meğer.
Dolar olmuş yüz, Euro olmuş bin hayret,
Bu gidişle halimiz yaman, vah bize medet.
Sen hep benim babam ol, ilk nefesimden beri,
Varlığınla huzur bulur, seninle güler bu canım, eri.
Canım babam, evimizin direği, şefkatli yüreğinle hep,
Geceni gündüze katıp, "Of" demeden koşturan erdeminle
Senin sevgin bir umman, sonsuz ve derin akar,
Bugün bayram baba, yüzler gülüyor hep,
Herkes giyinmiş en güzel elbiselerini.
Yüzlerde gülücükler, sofralar donanmış ne ise,
Ama benim içim buruk, gözümde hasret var bil ki.
Kalbimde ise, derin bir sızı taşırım.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!