Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince
Günler şu heyulâyı da elbet silecektir
Rahmetle anılmak ebediyyet budur amma
Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir...
Mehmed Akif Ersoy
Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince
Günler şu heyulâyı da elbet silecektir
Rahmetle anılmak ebediyyet budur amma
Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir...
Mehmed Akif Ersoy
© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Abdulkadir Kahraman Nedire Yazılan Yorumlar Sayfası
1 Temmuz 2025 Salı - 06:02:54
sanat
11.02.2004 - 07:58Gündüzlere taç giydirecek akşam yok,
Her gün arefeymiş, ne yazık bayram yok,
Mevzu sayısız, model bol, eller fırça,
Bez var, boya var bizde fakat ressam yok...
Arif Nihat Asya
karınca
11.02.2004 - 07:57Kanuni Sultan Süleyman, Şeyhülislam Ebussuud Efendi’den, manzum bir beyitle, Topkapı Sarayının bahçesindeki meyve ağaçlarına zarar veren karıncaların yok edilmesinin dinen mümkün olup olmadığını sormuş. Beyit şöyle:
Dırahta ger ziyan etse karınca
Günah var mıdır ânı kırınca?
Şairliği de bulunan Ebussuud Efendi, manzum soruya manzum bir cevap vermiş:
Yarın Hakkın divanına varınca,
Süleyman’dan hakkın alır karınca.
nadan
06.02.2004 - 08:15Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz
Divanelerin hemdemi divane gerektir...
Ziya Paşa
Cahiller cahillerle sohbetten lezzet alır
Delilerin ahbabı da deli olmalıdır.
quentin tarantino
06.02.2004 - 08:09Bir kompozisyonda 3 ana unsur vardır:
1-Giriş
2-Gelişme
3-Sonuç
Yahu bu adam filimlerinde giriş ve sonuç kullanmıyor sadece gelişme izliyorsunuz...
Bana ağır geliyor galiba....
sadelik
06.02.2004 - 08:07Bazı yüce ruhlar sadeliğin zirvesinde buluşmuşlardır....
cem uzan
30.01.2004 - 07:30Hırsızlığı bir noktaya kadar anlayabilirim,tamah,mal sevdası falan filan olabilir...
Bu kadar yüzsüzlüğü anlamak mümkün değil.....
Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış...
Adam atasözünü yaşatıyor millete...
eskici
27.01.2004 - 08:44Dün gece yine yolda bir tane gördüm...
Genç,delikanlı yaşında... Plastik falan toplayacak şurdan burdan...
Nefsin yokmu senin be delikanlı?
Neyse yanına yaklaştım... Tebrik ettim... Şaşırdı...Mutlu oldu..
Ama ben daha çok şaşırdım...
Böyle insanlar yaşıyor toplumda hala...
Dimdik ve namusuyla...
Eskici deyip geçmeyin...
Tebrik edin onları...
Kelime kalmadı bende duygularımı ifade edecek...
Sokakta etrafınıza bakın yeter....
çile
26.01.2004 - 08:03En büyük çile çilesizliktir.....
izmler
22.01.2004 - 08:03Ve kelime hakikati mağlup etti......
ölüm
19.01.2004 - 08:37Ölümün rengi....
Acaba rengi nedir ölümün?
Ölümün rengi beyaz...
Ölümün rengi siyah...
Ölümün rengi kızıl...
Ölümün rengi sarı...
Ölümün rengi yeşil...
Ölümün rengi mor mu? ..
Bilmem hepsine uyuyor....gibi.....
ibn-i haldun
19.01.2004 - 08:28Dogumu ve Yetismesi:
Ismi: Abdurrahman b. Muhammed b. Ebu Bekr Muhammed b. Hasan’dir.
Ibn Haldun, h. 732 yilinda nesli sahabilerden Vâil b. Hacer’e uzanan Arap bir ailede Tunus’da dogdu. Asli Yemen kabilelerinden Hadramut’a kadar uzanir. Dedelerinden ilk olarak Halid b. Osman Endülüs’teki Karmuna’ya hicret etti. Endülüs halkinin âdeti olarak Halid olan ismine u ve n harfleri eklenerek ismi Haldun’a dönüstü.
Babasi fakih idi ve kendini fikih ile edebiyata adamisti.
Ibn Haldun, Tunus’ta Kur’an-i Kerim ezberleyerek ve tecvit ögrenerek yetisti. Ayni zamanda babasindan Arapça ilimleri, Islam hukuku ve Arapça dersleri aldi. Babasi, Ibn Haldun’un dönemindeki en iyi âlimlerden ders almasina özen gösterdi.
Ibn Haldun hayatinin ilk dönemlerinde uzun bir süre hükümette memur olarak çalisti.
Seyahatleri:
Ibn Haldun Tunus’u birakip Cezayir’deki Biskra’ya giderek yerlesti. Biskra’dan da yine Cezayir’deki Konstantin’e geçti. Daha sonra ailesini Konstantin’de birakarak Fas’a geçti.
Ibn Haldun, o dönemde bati Islam dünyasinin baskenti olan Fas’a yerlesip orada kaldi.
Ibn Haldun, Fas’ta kaldigi müddetçe kendini tefkir ve kiraate vererek Magrib ve Endülüs halkindan ilim adamlari ile karsilasti. Okuma alanini ve ilmi isteklerini gerçeklestirmek için Fas’taki kütüphanelere gidiyordu. Bu dönemde el-Ibar isimli kitabinin giris bölümünü yazdi.
Ibn Haldun, Endülüs’e gitti ve daha sonra Cezayir’e döndü. Kasabe camiinde hatip oldugu bir dönemde saray nazirligi görevine getirildi. Siyasi görevinin yani sira camii de ders vermeye devam etti.
Yedi yil sonra ailesi ile birlikte Tilmisan’a sonra da Fas’a gitti. Fas’ta ilim ögrenmeye ve ögretmeye devam etti. Sonra ailesini Fas’ta birakip tekrar Endülüs’e döndü. Granada’da bir müddet kaldiktan sonra Magrib’e geldi.
Ibn Haldun, Tilimsan’da bir kez daha ailesi ile bir araya geldi. Bir müddet kitap telifi ve okumak için burada kaldiktan sonra Cezayir’deki Seleme Ogullari kalesine gitti ve burada dört yil kaldi. Bu dönemde el-Ibar isimli kitabini düzenledi ve daha sonra kontrolden geçirip milletler tarihini ilave etti. Sonra tekrar Tunus’a döndü.
Kahire’ye Yerlesmesi:
Ibn Haldun, h.784 yilinda hac ibadetini yerine getirmek istedi ve kirk gün deniz yolculugu yaptiktan sonra Iskenderiye’ye ulasti. Bu dönemde Sultan Berkuk yönetimi üstleneli henüz on gün olmustu. Bu sene hacca gitme imkani olmadi ve Kahire’ye geldi.
Kahire’de, ilim talebeleri kendisinden ders almak istediler ve Ezher Camiinde ders vermeye baslayan Ibn Haldun’un mertebesi yükseldi ve Sultan Berkuk tarafindan ödüllendirildi. Kahire’de kalmaya karar verdikten sonra ailesini de getirmek istedi. Fakat geri dönmesini saglamak için Tunus Sultani bunu kabul etmedi. Sultan Berkuk devreye girerek Tunus Sultanina mektup yazdi.
Ibn Haldun, Amr b. As Camii yakinindaki Kamhiye medresesinde ögretmenlik sonra da Misir Kraliyet kadiligi görevine getirildi. Bu dönemde ailesi Tunus’tan gemi ile Kahire’ye gelirken gemi kasirgaya tutulup batti ve ailesinin hepsi bogularak öldü. Büyük bir üzüntüye ugrayan Ibn Haldun’un gittikçe üzüntüsü artti ve görevden ayrilmaya karar verdi. Ilim, ders verme, okuma ve kitap telif etmeden baska kendini teselli edecek bir sey bulamadi.
Ibn Haldun, Misir’da 24 sene kaldi. Bu dönemde hac, Beyt-i Makdis’i ziyaret ve Timurlenk ile görüsmek için Sam’a gitmesinden baska Misir’dan hiç ayrilmadi.
Basarilari:
Ibn Haldun, az sayida eser birakmistir. el-Ibar, Divan-i Mübteda, el-Haber fi Eyyamu’l-Arab, el-Acem ve el-Berber eserlerinin en meshurlaridir.
Sosyoloji, mimari ve tarih ilimlerinin gerçek kurucusu olmasi en büyük basarilarindandir.
Vefati:
Hicri 808 yilinin ramazan ayinda Misir’da vefat etti ve burada defnedildi.
eskici
19.01.2004 - 08:22Eskici demek...
Hmmm...
Helal lokma...
Vakar...
Topluma gerçek fayda...
Az laf çok iş...
Aksiyon...
Hizmet...
Biraz acıma..
Biraz imrenmek...
Bolca takdir...
Demek benim için...
Abarttığımı düşünüyorsunuz.....
Olsun...
Onlar benim yeni kahramanlarım....
hiç
19.01.2004 - 08:18Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?
Olmaz tabii.......
Hiç büyük bir kelime çook büyük...
Hiç de değil mi?
Peki peki... öyle olsun....
yanlis anlasilma
19.01.2004 - 08:13Yanlış anlaşılma durumunda hem yanlış anlayan hem de kendini tam anlatamayan kabahatli olabilir...
Bazı insanlara ne kadar uğraşsanız doğruyu anlatamazsınız...
Alıcı bozuksa verici ne kadar güçlü de olsa fayda vermez..
Mevlana'nın dediği gibi muhattabınızın anlayacağı kapasitesi kadardır..
Hani anlatırlar adamın biri 6 ay Leyla ve Mecnun hikayesini anlatmış.
Bitirdiğinde birisi el kaldırmış ve sormuş:
-Herşey hoş,çok güzel ama anlamadığım tek konu var...Leyla kim Mecnun kim?
:-))
Ayrıca yanlış anlaşılmamaktan emir anlamına da gelebilir... Bulmacadakiler gibi....
düşünür
16.01.2004 - 07:57Düşünüyorsa yazık.... :-))
ben evleniyorum
16.01.2004 - 07:49İsim olarak 'Evleniyorum' yeterlidir.... Ben kelimesi orada fazla...
Estetik olarak 'Evleniyoruz' daha uygun..
Programı duyguğum kadarıyla ise 'Evlendiriyoruz' denilmesi daha münasip olabilirdi...
Halka eğlence lazm....Tabiii.. Gelişmiş ülkeyiz ya....
Haa bu arada bu tür programlra katılanlar özel seçilmiş kişilerdir...Yani tiyatro gibi birşey....
Ahh güzel Türkiyem.....
kelime
15.01.2004 - 08:22Kuşlara benzer kelimeler,odana dolarlar bir akşam. Nereden gelir bilinmez. Kâh çığlık çığlığadırlar,kah sesleri işitilmez.
Çiçeğe benzer kelimeler:turuncu,erguvan,beyaz.Bir rüzgâr sürükler hepsini. Bulutlara güven olmaz....
Cemil Meriç
ölüm
15.01.2004 - 08:18Itır gülün sesi,ışık sonsuzun.Geceleri ölüm konuşur karanlıklarda...
Cemil Meriç
ölçü
13.01.2004 - 17:27Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz...
Mevlana
korku
09.01.2004 - 17:50Ağır hasta
Üfleme bana anneciğim korkuyorum,
Dua edip edip, geceleri.
Hastayım ama, ne kadar güzel,
Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.
Niçin böyle örtmüşler üstümü,
Çok muntazam, ki bana hüzün verir.
Ağarırken, uzak rüzgarlar içinde.
Oyuncaklar gibi şehir.
Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum,
Ağlıyorsun nur gibi.
Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha,
Duvardaki resimlerle, nasibi.
Anneciğim, büyüyorum ben şimdi.
Büyüyor göllerde kamış.
Fakat değnekten atım nerde,
Kardeşim su versin ona, susamış...
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
eskici
09.01.2004 - 16:58Eskici demek müthiş isanlar demek benim için...
Onlara karşı inanılmaz bir saygım var..
Sabah akşam,yağmur çamur demeden insanların kullanmaktan vazgeçtikleri şeyleri toplayıp değerlendiriyorlar..
Namuslu insanlar,çoğunun yüzüne dikkatlice bakınca o vakur tavrı göreceksiniz...
Son zamanlarda eskici hayranı oldum çıktım...
Ama hakikaten farklı tipler bu eskiciler.
Bunca yıl nasıl da farkedemedim....
Yazık bana yazık.....
acı
09.01.2004 - 16:40Anlaşılmaktan umudu da kesmek.....
sevgi
09.01.2004 - 16:38ihtiyaç......
cemil meriç
09.01.2004 - 08:23Bu utanç verici yozlaşmanın kaynağı:ruhumuzun zaafı değil,vücuda esir oluşu...
Cemil Meriç
Toplam 404 mesaj bulundu