Askerlik; vatan borcu, hayata başlangıç yeri, ayrılık, hasret, yanlızlık,emirler, emirlere kafa tutmalar, büyüklenmeler, kibir, bir toplumun parçası olma hissi, sadakat; ama bunların hepsinin ötesinde bir kaynaşma, kendi irfanının rengarenkliği ile buluşma zamanı.Zorlu zamanlarında hiç tanımadığın ama tanıdıkça dost olduğun insanların yardımını isteme ve günü geldiğinde onlara yardım edebilme huzuruna erişebilinecek bir yer.Günlerce dolaşılan açık denizde konuşacağın insan sayısının sınırlı olması onları daha yakından tanımana iter seni.Ve tanıdıkça seversin, şakalarına gülersin, düşüncelerinde aslında doğruluk payı olduğunu anlamaya başlarsın.Değerlerine değer vermeye başlarsın.Tanımak, anlamak o kimsesiz ummanda dost olmaya yeterde artar bile. Düşman olduğunu sandıkların ve seni düşman sananlar orada öğrenirler aslında dost olduklarını.Zordur, belki anlamsızdır; boşa vakit kaybıdır ama ülke irfanını birleştirir...
Hükümdar yazarına göre dürüstlük özel hayatta olur, po0litikanın tek kuralı iktidarın menfaatidir.Politika ahlak dışıdır, çünkü, namussuzlar arasında yüzde yüz namuslu kalmak isteyen er geç mahvolur; tarihi eylem içinde iyi kalplilik felakete götürür insanı; zulüm; yufka yüreklilikten daha az zalimdir.İç savaşları önlemek için üç beş kelle koparmak zulüm değil, vazife.İktidar bir hale ile çevrili,politikanın kaderi görünüşe cereyan etmek,görünüşe önem vermek.İnsanlar ellerinden çok gözleri ile hüküm verirler.Kimse ne olduğumuzu bilmez,nasıl göründüğümüzü bilir.İç yüzümüzü bilenlerde kalabalığın kanaatını yalanlamaya cesaret edemezler.Halk yalnız neticeleri görür; dava otoritesini kaybetmemek,vasıtalar ne olursa olsun,hoş görülür ve alkışlanır.siyasi münasebetler uzaktan uzağa ve umumiyet içerisinde kurulur.Birkaç jest, birkaç söz…Bir efsane kahramanı çıkar ortaya, insanların körü körüne taptıkları veya iğrendikleri bir kahraman.Hükümdarların yumuşak kalpliliğini zaaf sanan umumi hüküm beklide haklıdır.Sertleşmeyi bilmeyen bir iyilik, İYİLİK OLMAKTA ISRAR EDEN BİR İYİLİK NEYE YARAR.Bu başkasını yok farz etmek ve sonunda küçümsmek değil midir? Bazen katı yürekli bir politikacı insanları ve hürriyeti, hümanist olduğunu haykıranlardan daha çok sever.
Tarih kargaşalıklarla, baskılarla, beklenmediklerle, dönüşlerle dolu.İnsanlığın belli bir sonuca yöneldiğini gösterir hiçbir alamet yok.İpler tesadüfün elinde.En güçlülerin en zekilerin iradesine yan çizen bir tesadüf. Hükümdar yazarı bu uğursuzluktan tecrübe üstü bir prensiple kurtarmaya kalkmaz bizi.Ümidi de ümitsizliği de bir yana iter. Bir aksilik var belki, ismi olmayan bir aksilik.Karşılaştığımız engeller bir parçada kendi eserimiz mutlaka.Gücümüzü hiçbir yanda sınırlayamayız.Tesadüf hareketlerimizin yarısından biraz fazlasını idare eder, gerisi bize ait. Mademki düşmanımızın planlarını bilmiyoruz o halde bizim için yok demektir.İnsanlar hiçbir zaman kendilerini yeise kaptırmamalı. Sonlarını bilmezler ki.Meçhül ve dolambaçlı yollardan gideriz sonumuza.Anlamaktan istemekten vazgeçtik mi, yanımızda buluruz onu. Aksilik bile insanlaşır bizim için.Talih kadındır ancak zora ve cesarete baş eğer.
MACHİAVELLİİ ŞİİR İLE SEZİŞİ EYLEMİN DİŞINA İTMEZ.Ama hakikat olan bir şiir.Teoriye ve hesaba dayanan bir seziş. Onda hoşunuza gitmeyen tarihin bir kavga olduğu fikri.Politikanın prensiplerle değil insanlarla münasebet olduğu inancı. Haksız mı? Tarih, Machaivelli’den sonrada Machaivelli’den önce olduğu gibi; prensiplerin insanı hiçbir şeye bağlamadığını ispat etmemiş midir? Aynı prensipler iki düşmana da birden hizmet edebilir.Hangi cinayetin fetvacısı olmamıştır prensip? Herkes aynı değerler uğruna dövüşür; hürriyet, adalet… Yalnız bu adalet ve hürriyet kimin için istenmektedir? Birlikte yaşamak istediğimiz insanlar kimler? Köleler mi? Efendiler mi? Yani birtakım değerlere inanmamız yetmez. Onları tarihi kavgada bayraklaştıracak insanları seçmek mesele.
Tarih bugunde kanlı bir kavga. Vasıtalar insafsız ve aşağılık. Çemberi kırmak lazım…
Machaivelli’yi ümitsizliğe düşüren insanları değişmez sanması.
Bugun herkes neden machaivelliyi inkar ediyor? Endişe verici bir inkar değimli bu? Geçek bir hümanizmanın vazifelerini bilmek istememek gibi bir şey. Sosyolog reymund aron macyavelciliği’’ içtimayi komedyanın iki yüzlülüğüne işik tutmak, insanları harekete geçirenleri şeyleri ortaya çıkartmak; tarihi oluşun dokusunu yapan gerçek çatışmaları kavramak; toplumun iç yüzünü her türlü vehimden uzak bir görüşle kucaklamak için harcanan bir çaba olarak ‘’ vasıflandırır.
Büyük ölüyü düşünüyorum ‘’ Niccola Machiavelli…hiçbir övgü bu ad kadar yüce değildir.’’yozlaşmış bir çağın ahlaksızlıkları arasında büyük bir zekanın meziyetlerini seçebilenler, bu abide önünde saygı ile eğileceklerdir..
CEMİL MERİÇ
Kovulduğum bir guruba yazdığım film ile ilgili yazı yabana gitmesin; hemde anlam bütünlüğü pekişsin, yazımızı buraya alalım;
Anatomisini inceleyeceğimiz filmimizin adı ucuz roman(pulp fiction) ...:
15 yaşındayken ucuz bir romanı çalarken tutuklanan Tarantino’nun Pulp Fiction’ının kaynağı da bu kitaptır. Film pulp’ın iki tanımıyla açılır.. biri organik yumuşak madde, diğeri ucuz, zevksiz yazılar.. Gündelik yaşamdan derlenen öyküler filmde dağınık ve mantıksız bir silsileyle gösterilerek labirent bir film yaratılmıştır. Varolanların kendi içlerindeki yoklukları, görünüyor olmalarına rağmen aslında var olmadıkları duygusu fiilm boyunca defalarca tekrarlanır, izleyende bir yabancılaşma duygusu yaratılmaya çalışılır. Bir tür dehşete sürükleyen somut bir aldanma, öykü aracılığıyla sunulur. Aslında Tarantino, sözün egemen olduğu filminin vuruculuğunu vurgularcasına bir taraftan suça ve suçluya sevgi dolu bir yaklaşım sergilerken, bir taraftan da abartının her türlüsünü filminde kullanır, aslında bilinçli olarak hepsi birer oyun hissini devamlı olarak izleyicisine yansıtır. Gerçeğin dağınık parçaları film içinde birbiri ardına sahne alır, anlam tüm pırıltısını filmin içinde yitirir. Çünkü Tarantino, içinde yaşadığı çağın gereklerini yerine getirerek, karmaşık bir dil ve anlatım biçimini bilinçli olarak kullanıp gangster dünyasını aldanmanın odağına oturtur, dünyanın aldatıcılığına karşılık olan öldürücü bir seçenek olarak.
Filmin anlamı bakmak değil görmek üzerine kurulmuştur, emilip yutulan bir görüntüler dünyası... Uzun soluklu diyalogların (ayak masajı,, hamburgerler, tv dizileri..) , doğaçlama küfürlerin arka planında amerikan tarzını sonuna dek yansıtan, alabildiğine ironik ve abartılı bir dünya vardır. Gerçekte Tarantino karakterleri sokaktaki dili, alt sınıfın dilini, günlük dili kullandıklarından birer hayal mahsulü gibi görünmezler, seyirci tarafından içselleştirilebilir ve oyunları kabul edilebilir hale gelir.küfürler seyirci tarafından sanki hiçbirşey yokmuş gibi yalanıp yutulur, paranoyak, suça meyilli karakterler her ne kadar sokaktaki insan gibilerse de yine de kural gereği karanlık atmosferlerde karanlık yazgılarına mahkum olurlar. Bu nedenle Samuel Jackson incil’den dualar okuyarak dokuz milimetrelik silahıyla odalarda gezinir, büyük patron bir karanlık mahzende tecavüze uğrar, Boksör Bruce Willis umutsuzca baba yadigari “altın saat”inin peşinde koşar bir saat için sevgilisine ağza alınmayacak bir yığın laf eder, tetikçi John Travolta, cazibesine güç dayandığı patronun karısı Uma Thurman’a gangster bağlılığı nedeniyle el uzatamaz, dans etmekle yetinir,eve geri dönülünce tuvalette kendi kendine 'kibarca izin isteyip evine döneceksin sönrada 31'ni çekersin zaten yapacağın başka birşey yok 'diye söylenir.
Filmin dünyası şüphesiz erkeklere dair bir dünyadır ve kadınlar tüm bu hesaplaşmaların dışında tutulur ya da asla bir özne olmazlar. Bu anlamda ucuz roman, erkek dünyasını, erkeklik paranoyasını derinden işleyen bir filmdir. Karakterlerin eylemlerini gerçekleştirirken kullandıkları yoğun küfürlü sözler,terbiyeli ve uslu bir çocuk olmanın erkeksi kahramanlıklarını söndürecek olması konusundaki paranoyayı da örtmek içindir.küfürler ve derin düşünen kahramanlar filmi klasik filmler arasına sokmuştur.. yerinde kullanılan her küfür daha gerçekçi ve vurucu bir film elde etme olanağı sağlar :))
'Ah kavaklar, ah kavaklar
Beni hoyrat bir makasla
eski bir fotoğraftan oydular
Orda kaldı yanağımın yarısı
kendini boşlukla tamamlar
Omzumda bir kesik el,
ki hala durmadan kanar
Ah kavaklar, kavaklar! '
Bugünlerde öğrendim ki Kavakları Onno Tunç besteleyip Sezen Aksu söylediğinde Altıok, Bingöl Lisesi'nde felsefe öğretmeniymiş. Bestenin telif geliriyle bir buzdolabı almış evine...
Metin Altıok, Sivas'ta bir yobaz yangınında ateşe verildi.
Yüreğimizde, hoyrat bir makasın eski bir fotoğraftan oyduğu, filozof bir şairin ağıtı var:
Ah kavaklar, kavaklar!
Acı düştü peşime
ardımdan ıslık çalar...
İnsanların bir konu hakkında fikir sahibi olduklarını,birşeyleri bildiğini onlara hissettirip popüler ve sahte bir mutluluk ortamı hazırlayan yalancı bir mefhum.
Ne bir ses ne de haber gelmiyor artık senden
Öylece kalakaldım da deli hasretimle ben
Bir yabancı selamın ile hüzünlere daldım
Kendi ellerimle ben beni kederlere saldım
Sonunda bir oyuncak kara sevda aldım senden
Yani değişmedim hala öyle biraz çocuk kaldım
Yok öyle el gibi soğuk durma gül biraz
Sana gülmeler yaraşır
Yok öyle güz gibi soğuk olma
Güz ayrılık taşır
(Yepyeni - 18.Bölüm)
• O dönemki adı ile Inter Star'ın haber bülteninde (ilk özel televizyon olmasını laçkalığıyla) Ümit Aktan ile Kağan Yakuphanoğullarından arasında yaşanan diyalog...
Ümit Aktan: Spor haberlerini sunduk. Şimdi Kaan YakuphanoğullarınDAN'DAN (sırıtır) hava durumunu alacağız...
Kaan Yakuphanoğullarından: (sinirli) Teşekkürler Ümit AktanTANTAN! ..
• Ankaragücü maçı sonrasında Van Hooijdonk'un uzattığı şeyi Yılmaz'ın almaması üzerine Erman Toroğlu'nun bunu Van Hooijdonk'un para vermek istemesi olarak algılaması, olay hakkında dakikalarca yorum yapması, ardından Van Hooijdonk'un stüdyoyu telefonla arayıp verdiğinin para değil çiklet olduğunu söylemesi üzerine Erman Toroğlu'nun 5 saniye bir şey konuşamadan donup kaldıktan sonra 'çiklet olsa alırdı yahu zaten, her neyse...' deyip dakikalarca yorum yaptığı konuyu çaktırmadan kapatması...
• İlk düzenlenen BBG'de eve konuk getirilen Van Damme'a, Eray'ın 'Merhaba ben Damme, Van Damme, Claude Van Damme, Jean Claude Van Damme' fıkramsısını İngilizce anlatmaya çalışması...
• Kim 500 Milyar İster'de yarışmacının 50 milyon TL'lik üzümden yapılan içkiyi bilemeyip seyirci jokeri kullanması ve seyircilerin yüzde yüzünün doğru şık olan şarabı seçmeleri...
• Savaş Ay'ın A Takımı programında Aysel Gürel ile feminist bir avukat ayakta birbirlerine laf sokarken; Aysel Gürel'in avukata 'Sen teşhirci kadınları, onlara bakan erkekleri eleştireceğine git de kendine bak. Bir pantolon giymişsin ki evlere şenlik. Kalçan kavun gibi ortada! ' diye çıkışması...
• Öykü Serter'in konuk olduğu Yunus Günçe'nin 'Deja vu' programını arayan bir kadının 'sizi çok seviyorum, beğeniyorum demesi üzerine Öykü'nün gülümsemesi, hemen ardından arayan kadının 'hiç gülümsemeyin, size söylemedim, ben Yunus'la konuşuyorum. Ayrıca sizden nefret ediyorum, BBG programlarında öyle yarı çıplak giyinmekle hoş olduğunuzu mu sanıyorsunuz? ' demesi, Öykü'nün sabitlenmesi...
• Fi tarihinde Star televizyonu organizasyonunda Türkiye'de yapılan dünya güzellik yarışmasında dünyaya Fatih Ürek dinletilmesi...
• Lig TV'de Fatih Terim'in GS'ye veda konuşmasını naklen yayınlayacaklarını bir saat anons ettikten sonra maç bitince muhabirin 'Evet az sonra o konuşma...' seklinde reklamlara devam edişi, kapıdan Fatih Terim çıkınca 'Evet hocam konuşmayı ne zaman yapacaksınız' diye sorması, Fatih Terim'in ben soyunma odasından geliyorum, konuştum demesiyle muhabirin 'Yapma bee! ' seklindeki yıkılışı...
• Reha Muhtar'ın programında Emin Çölaşan ile Melih Gökçek kavga ederken Gökçek'in 'Belediyede kameraman ekibi kurdum, bütün ekibi senin peşine takacağım en ufak bir açığını yakalarsam seni rezil rüsva edeceğim' lafı üzerine Çölaşan'ın 'Asıl benim elimde koca bir medya gücü var, ben de senin peşine kameramanlar takacağım sen de kendine dikkat et! ' demesi, ikiliyi 'uzlaştırmaya' çalışan Muhtar'ın 'Sakin olalım efendim, her şeyi zamana bırakalım bakalım kim kime takacak..... kameraları! ..' lafıyla hem kavgacıları hem de ekran karşısındakileri geçici laf felcine uğratması...
Okuyunca gül gül gül :) öldüm
MİLLİYET (SERİN DURUŞ)
Oyuncular, kendimiz için oynuyoruz diyor,
Ne zaman bunu duysam yüreğim parçalanıyor
Bilsin herkez; taraflardır oyunu ayakta tutan,
Servete ve şörete ulaşmalarını sağlayan.
Artık bitip tükendim bu hırsı taşımaktan
Biryol düşünmeliyim,çıkacak bu durumdan...
İçine kapanık bir çocukmuş.durmadan kendini saray ahalisinden ayırıp sarayı yaslandığı bir duvarın dibinden öylece süzermiş.Saraydaki diğer çocukların üzerindeki takıları onlar uyurken çalarmış.Bazı çevreler onun şahsiyetsiz korkak bir hırsız olduğunu yazarken Necip Fazıl daha çocukluğunda sarayda gelişen oyunları anlamaya çalışan üstün bir zekası olduğunu yazar.Çocukların üzerindeki takıları çalmasının nedeni de, onların daha uyanık olmaları gerektiğini anlatmak istemesi der. (eğer böyle bir şey gerçekten var idiyse diye de ekler.)
Türk tarihi ve sahte inkılaplar bilmecesinin anahtar şahsiyeti yahudi ve (jön Türk elinde asliyetsizlik ve köksüzlük hareketinin kurbanı ulu hakan ikinci Abdülhamid Han, dedesi ikinci mahmud'un yanında birgün bu bilmeceyi çözecek nesilleri beklemektedir. Abdülhamid'i anlamadan bilmeceyi çözemeyiz.
Necip Fazıl Kısakürek
Evet efendim, bir varsayımdır ancak. İnsan soyunun gene kendi çıkarları yoluyla düzeltilmesi kuramının kabulü, bence en azından, uygarlığın insanoğlunu yumuşattığını, o nedenle de onları daha az acımasız, daha az savaşçı bir duruma getirdiğini ileri süren Buckle'ü (4) onaylamak demektir. O, kendi mantığıyla böyle bir sonuca varmış olabilir. Ama insanlar dizgelere, birtakım soyut kavramlara öylesine düşkündürler ki, salt mantıklarını haklı çıkarmak için gerçekleri bile bile değiştirmeye, gözlerini kapayıp kulaklarını tıkamaya razıdırlar. Bunu gerçekten anlaşılması kolay bir örnek olduğu için aldım. Çevrenize şöyle bir bakın: Kan gövdeyi götürüyor, hem de şampanya gibi bütün neşesiyle akıyor. İşte size Buckle'ün de yaşadığı 19. yüzyıl! İşte büyük Napolyon ve bugünkü Napolyon! .. İşte Kuzey Amerika'nın sonsuz birliği! Ve işte size karikatüre benzeyen Schlezwig-Holstein Prensliği! .. Uygarlık neyimizi yumuşatmış, anlayalım! Duygularımızın türlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaramamıştır uygarlık. Duygularının çeşitliliği yüzünden, insanoğlu, korkarım, kan dökmede bir zevk aramaya kadar varacak. Üstelik böyle bir felaket insanlığın başına çoktan gelmiştir. Cana kıyıcılıkta en ince ustalıkları gösterenlerin uygar kimseler olduklarına hiç dikkat ettiniz mi? Atillaların, Stenka Razinlerin (5) ustalıkla eline su dökemeyecekleri bu baylar, gene de onlar kadar göze batmıyorlarsa, bunun tek sebebi böylelerine sık sık raslanması, görüle görüle bir alışkanlık haline gelmeleridir. Uygarlık sonunda insanlar daha çok kan dökücü olmadılarsa bile, en azından daha kötü, daha iğrenç birer cana kıyıcı olmuşlardır. Eskiden hak uğruna kan dökülür, istendiği kadar insan iç huzuruyla öldürülürdü; çağımızda kan dökmeyi iğrenç bir davranış saydığımız halde yine de bu iğrenç işle uğraşmaktayız, hem de eskisinden daha çok. Hangisinin daha kötü olduğuna varın kendiniz karar verin. Kleopatra (Roma tarihinden örnek aldığım için beni bağışlayın.) odalıklarının memelerine altın iğneler batırmayı sever, onların çığlıklarından, kıvranmalarından zevk alırmış. Şimdi siz bana tutacak, bunların çok eskiden, barbarlık dönemlerinde geçtiğini; şimdi insanlar birbirlerini (mecazi anlamda) iğnelediklerine göre, şimdi bile barbar bir çağda yaşadığımızı; bugünün insanları barbarlık çağlarına oranla her şeyi daha açık seçik görmeyi öğrenmiş olmakla birlikte, henüz mantığın ve bilimin buyurduğu biçimde davranmayı beceremediklerini söyleyeceksiniz. Birtakım eski, kötü alışkanlıklar ortadan kalktıktan sonra, bir de sağduyu ve bilim huylarını kökünden değiştirirse, insanların çok şeyler öğreneceğine saplanmıştır kafanız. İnsanların o zaman bile yanılmaktan vazgeçeceklerine, başka bir deyişle isteklerini çıkarlarıyla ters düşürmeyi istemeyeceklerine yüzde yüz inancımız var. Ayrıca insanların bilimden çok şey öğreneceğini (gerçi bu bence lükstür) : insanların gerçekte hiçbir zaman iradelerinin, kaprislerinin olmadığını: bu yaratıkların ancak bir piyano tuşu ya da org içindeki bir vida kadar değer taşıdıklarını söyleyeceksiniz. Bundan başka, insanlar yeryüzünde doğa yasalarının hüküm sürdüğü, yaptıkları her şeyin isteklerine göre değil, bu yasalara göre oluştuğu gerçeğini öğreneceklerdir. Şu halde bize yalnızca bu yasaları bulmak kalıyor, insanlar böylece davranışlarından sorumlu olmayacakları için yaşamak da kolaylaşacaktır. Bundan sonra bütün davranışlar, matematik yoldan, 100.000'lik logaritma çizelgeleriyle hesaplanıp takvimlere geçirilecek; hatta zamanımızın ansiklopedik sözlükleri cinsinden yararlı yayınlar bile çıkacaktır. İçinde her şeyin büyük bir kesinlikle hesaplanıp belirtildiği bu yayınlar sonunda yeryüzünde ne bir yanlış davranış, ne de boş bir serüven kalacaktır.
Tupac Shakur Machiavelli.öğrenimini güzel sanatlarda tamamlayan bu nadide rap'çi öğrendiği güzel santları şarkılarında kendine hayali bir dünya yaratmakta kullanmış.Burayı bastık, onları becerdik, 30 kişiydiler hepsini fackladık falan filan.Öyle bir dünya yaratmış ki şarkılarında arkasına pekçok takipçi takabilmiş.Adının sonuna eklediği Machiavelli ona: esrarengiz,herşeyin farkında,aşmış bir hava katmış.ama genede all ayez on me güzel parça :)
askerlik
31.12.2004 - 12:16Askerlik; vatan borcu, hayata başlangıç yeri, ayrılık, hasret, yanlızlık,emirler, emirlere kafa tutmalar, büyüklenmeler, kibir, bir toplumun parçası olma hissi, sadakat; ama bunların hepsinin ötesinde bir kaynaşma, kendi irfanının rengarenkliği ile buluşma zamanı.Zorlu zamanlarında hiç tanımadığın ama tanıdıkça dost olduğun insanların yardımını isteme ve günü geldiğinde onlara yardım edebilme huzuruna erişebilinecek bir yer.Günlerce dolaşılan açık denizde konuşacağın insan sayısının sınırlı olması onları daha yakından tanımana iter seni.Ve tanıdıkça seversin, şakalarına gülersin, düşüncelerinde aslında doğruluk payı olduğunu anlamaya başlarsın.Değerlerine değer vermeye başlarsın.Tanımak, anlamak o kimsesiz ummanda dost olmaya yeterde artar bile. Düşman olduğunu sandıkların ve seni düşman sananlar orada öğrenirler aslında dost olduklarını.Zordur, belki anlamsızdır; boşa vakit kaybıdır ama ülke irfanını birleştirir...
film replikleri
28.12.2004 - 17:36}'Biz düsman degiliz,|dost da degiliz.
'Düsman olmamalyyyz.
Bizi saran tüm|hyrslarymyza ragmen...
}'sevkate olan baglylygymyzy|kaybetmemeliyiz.
{Hafyzamyzyn gizemli yollary...
{icimizdeki meleklerin|kullanmalaryyla...
'emin olun...
yukarylara yükselecek'
{
niccolo machiavelli
28.12.2004 - 17:30Hükümdar yazarına göre dürüstlük özel hayatta olur, po0litikanın tek kuralı iktidarın menfaatidir.Politika ahlak dışıdır, çünkü, namussuzlar arasında yüzde yüz namuslu kalmak isteyen er geç mahvolur; tarihi eylem içinde iyi kalplilik felakete götürür insanı; zulüm; yufka yüreklilikten daha az zalimdir.İç savaşları önlemek için üç beş kelle koparmak zulüm değil, vazife.İktidar bir hale ile çevrili,politikanın kaderi görünüşe cereyan etmek,görünüşe önem vermek.İnsanlar ellerinden çok gözleri ile hüküm verirler.Kimse ne olduğumuzu bilmez,nasıl göründüğümüzü bilir.İç yüzümüzü bilenlerde kalabalığın kanaatını yalanlamaya cesaret edemezler.Halk yalnız neticeleri görür; dava otoritesini kaybetmemek,vasıtalar ne olursa olsun,hoş görülür ve alkışlanır.siyasi münasebetler uzaktan uzağa ve umumiyet içerisinde kurulur.Birkaç jest, birkaç söz…Bir efsane kahramanı çıkar ortaya, insanların körü körüne taptıkları veya iğrendikleri bir kahraman.Hükümdarların yumuşak kalpliliğini zaaf sanan umumi hüküm beklide haklıdır.Sertleşmeyi bilmeyen bir iyilik, İYİLİK OLMAKTA ISRAR EDEN BİR İYİLİK NEYE YARAR.Bu başkasını yok farz etmek ve sonunda küçümsmek değil midir? Bazen katı yürekli bir politikacı insanları ve hürriyeti, hümanist olduğunu haykıranlardan daha çok sever.
Tarih kargaşalıklarla, baskılarla, beklenmediklerle, dönüşlerle dolu.İnsanlığın belli bir sonuca yöneldiğini gösterir hiçbir alamet yok.İpler tesadüfün elinde.En güçlülerin en zekilerin iradesine yan çizen bir tesadüf. Hükümdar yazarı bu uğursuzluktan tecrübe üstü bir prensiple kurtarmaya kalkmaz bizi.Ümidi de ümitsizliği de bir yana iter. Bir aksilik var belki, ismi olmayan bir aksilik.Karşılaştığımız engeller bir parçada kendi eserimiz mutlaka.Gücümüzü hiçbir yanda sınırlayamayız.Tesadüf hareketlerimizin yarısından biraz fazlasını idare eder, gerisi bize ait. Mademki düşmanımızın planlarını bilmiyoruz o halde bizim için yok demektir.İnsanlar hiçbir zaman kendilerini yeise kaptırmamalı. Sonlarını bilmezler ki.Meçhül ve dolambaçlı yollardan gideriz sonumuza.Anlamaktan istemekten vazgeçtik mi, yanımızda buluruz onu. Aksilik bile insanlaşır bizim için.Talih kadındır ancak zora ve cesarete baş eğer.
MACHİAVELLİİ ŞİİR İLE SEZİŞİ EYLEMİN DİŞINA İTMEZ.Ama hakikat olan bir şiir.Teoriye ve hesaba dayanan bir seziş. Onda hoşunuza gitmeyen tarihin bir kavga olduğu fikri.Politikanın prensiplerle değil insanlarla münasebet olduğu inancı. Haksız mı? Tarih, Machaivelli’den sonrada Machaivelli’den önce olduğu gibi; prensiplerin insanı hiçbir şeye bağlamadığını ispat etmemiş midir? Aynı prensipler iki düşmana da birden hizmet edebilir.Hangi cinayetin fetvacısı olmamıştır prensip? Herkes aynı değerler uğruna dövüşür; hürriyet, adalet… Yalnız bu adalet ve hürriyet kimin için istenmektedir? Birlikte yaşamak istediğimiz insanlar kimler? Köleler mi? Efendiler mi? Yani birtakım değerlere inanmamız yetmez. Onları tarihi kavgada bayraklaştıracak insanları seçmek mesele.
Tarih bugunde kanlı bir kavga. Vasıtalar insafsız ve aşağılık. Çemberi kırmak lazım…
Machaivelli’yi ümitsizliğe düşüren insanları değişmez sanması.
Bugun herkes neden machaivelliyi inkar ediyor? Endişe verici bir inkar değimli bu? Geçek bir hümanizmanın vazifelerini bilmek istememek gibi bir şey. Sosyolog reymund aron macyavelciliği’’ içtimayi komedyanın iki yüzlülüğüne işik tutmak, insanları harekete geçirenleri şeyleri ortaya çıkartmak; tarihi oluşun dokusunu yapan gerçek çatışmaları kavramak; toplumun iç yüzünü her türlü vehimden uzak bir görüşle kucaklamak için harcanan bir çaba olarak ‘’ vasıflandırır.
Büyük ölüyü düşünüyorum ‘’ Niccola Machiavelli…hiçbir övgü bu ad kadar yüce değildir.’’yozlaşmış bir çağın ahlaksızlıkları arasında büyük bir zekanın meziyetlerini seçebilenler, bu abide önünde saygı ile eğileceklerdir..
CEMİL MERİÇ
pulp fiction / ucuz roman
27.12.2004 - 18:15Kovulduğum bir guruba yazdığım film ile ilgili yazı yabana gitmesin; hemde anlam bütünlüğü pekişsin, yazımızı buraya alalım;
Anatomisini inceleyeceğimiz filmimizin adı ucuz roman(pulp fiction) ...:
15 yaşındayken ucuz bir romanı çalarken tutuklanan Tarantino’nun Pulp Fiction’ının kaynağı da bu kitaptır. Film pulp’ın iki tanımıyla açılır.. biri organik yumuşak madde, diğeri ucuz, zevksiz yazılar.. Gündelik yaşamdan derlenen öyküler filmde dağınık ve mantıksız bir silsileyle gösterilerek labirent bir film yaratılmıştır. Varolanların kendi içlerindeki yoklukları, görünüyor olmalarına rağmen aslında var olmadıkları duygusu fiilm boyunca defalarca tekrarlanır, izleyende bir yabancılaşma duygusu yaratılmaya çalışılır. Bir tür dehşete sürükleyen somut bir aldanma, öykü aracılığıyla sunulur. Aslında Tarantino, sözün egemen olduğu filminin vuruculuğunu vurgularcasına bir taraftan suça ve suçluya sevgi dolu bir yaklaşım sergilerken, bir taraftan da abartının her türlüsünü filminde kullanır, aslında bilinçli olarak hepsi birer oyun hissini devamlı olarak izleyicisine yansıtır. Gerçeğin dağınık parçaları film içinde birbiri ardına sahne alır, anlam tüm pırıltısını filmin içinde yitirir. Çünkü Tarantino, içinde yaşadığı çağın gereklerini yerine getirerek, karmaşık bir dil ve anlatım biçimini bilinçli olarak kullanıp gangster dünyasını aldanmanın odağına oturtur, dünyanın aldatıcılığına karşılık olan öldürücü bir seçenek olarak.
Filmin anlamı bakmak değil görmek üzerine kurulmuştur, emilip yutulan bir görüntüler dünyası... Uzun soluklu diyalogların (ayak masajı,, hamburgerler, tv dizileri..) , doğaçlama küfürlerin arka planında amerikan tarzını sonuna dek yansıtan, alabildiğine ironik ve abartılı bir dünya vardır. Gerçekte Tarantino karakterleri sokaktaki dili, alt sınıfın dilini, günlük dili kullandıklarından birer hayal mahsulü gibi görünmezler, seyirci tarafından içselleştirilebilir ve oyunları kabul edilebilir hale gelir.küfürler seyirci tarafından sanki hiçbirşey yokmuş gibi yalanıp yutulur, paranoyak, suça meyilli karakterler her ne kadar sokaktaki insan gibilerse de yine de kural gereği karanlık atmosferlerde karanlık yazgılarına mahkum olurlar. Bu nedenle Samuel Jackson incil’den dualar okuyarak dokuz milimetrelik silahıyla odalarda gezinir, büyük patron bir karanlık mahzende tecavüze uğrar, Boksör Bruce Willis umutsuzca baba yadigari “altın saat”inin peşinde koşar bir saat için sevgilisine ağza alınmayacak bir yığın laf eder, tetikçi John Travolta, cazibesine güç dayandığı patronun karısı Uma Thurman’a gangster bağlılığı nedeniyle el uzatamaz, dans etmekle yetinir,eve geri dönülünce tuvalette kendi kendine 'kibarca izin isteyip evine döneceksin sönrada 31'ni çekersin zaten yapacağın başka birşey yok 'diye söylenir.
Filmin dünyası şüphesiz erkeklere dair bir dünyadır ve kadınlar tüm bu hesaplaşmaların dışında tutulur ya da asla bir özne olmazlar. Bu anlamda ucuz roman, erkek dünyasını, erkeklik paranoyasını derinden işleyen bir filmdir. Karakterlerin eylemlerini gerçekleştirirken kullandıkları yoğun küfürlü sözler,terbiyeli ve uslu bir çocuk olmanın erkeksi kahramanlıklarını söndürecek olması konusundaki paranoyayı da örtmek içindir.küfürler ve derin düşünen kahramanlar filmi klasik filmler arasına sokmuştur.. yerinde kullanılan her küfür daha gerçekçi ve vurucu bir film elde etme olanağı sağlar :))
descartes
27.12.2004 - 16:18Okumanın sonu düşünceyi, karşısına çıkan bütün şeyler üzerine, sağlam ve doğru kararlar verecek şekilde kullanmak olmalıdır.
DESCARTES
metin altıok
27.12.2004 - 11:22'Ah kavaklar, ah kavaklar
Beni hoyrat bir makasla
eski bir fotoğraftan oydular
Orda kaldı yanağımın yarısı
kendini boşlukla tamamlar
Omzumda bir kesik el,
ki hala durmadan kanar
Ah kavaklar, kavaklar! '
Bugünlerde öğrendim ki Kavakları Onno Tunç besteleyip Sezen Aksu söylediğinde Altıok, Bingöl Lisesi'nde felsefe öğretmeniymiş. Bestenin telif geliriyle bir buzdolabı almış evine...
Metin Altıok, Sivas'ta bir yobaz yangınında ateşe verildi.
Yüreğimizde, hoyrat bir makasın eski bir fotoğraftan oyduğu, filozof bir şairin ağıtı var:
Ah kavaklar, kavaklar!
Acı düştü peşime
ardımdan ıslık çalar...
kültür
27.12.2004 - 11:02İnsanların bir konu hakkında fikir sahibi olduklarını,birşeyleri bildiğini onlara hissettirip popüler ve sahte bir mutluluk ortamı hazırlayan yalancı bir mefhum.
üç söz
26.12.2004 - 21:09bir iki üç tıp.
film replikleri
26.12.2004 - 20:52Ben değişebiliyorsam, siz değişebiliyorsanız; herkez değişebilir; bütün dünya değişebilir,, Edriyıııın...
RACKY
gladyatör
26.12.2004 - 20:50dün akşam trt'nin izleyicileri ile bulışturduğu bir film :) Roma döneminde gösteri için dövüşen,gösteri dünyasının o dönemki emektarları.
irfan
26.12.2004 - 20:44Aslında irfanı açacaktım ama kültürü açmış bulundum ekleyeceğim yazılarıda açan abimiz eklemişler sağ olsunlar.)
sezen aksu
24.12.2004 - 20:36Ne bir ses ne de haber gelmiyor artık senden
Öylece kalakaldım da deli hasretimle ben
Bir yabancı selamın ile hüzünlere daldım
Kendi ellerimle ben beni kederlere saldım
Sonunda bir oyuncak kara sevda aldım senden
Yani değişmedim hala öyle biraz çocuk kaldım
Yok öyle el gibi soğuk durma gül biraz
Sana gülmeler yaraşır
Yok öyle güz gibi soğuk olma
Güz ayrılık taşır
Ne şarkılar söylüyor..
enteresan diyaloglar
24.12.2004 - 20:05Türk televizyonlarında unutulmayan anlar...
(Yepyeni - 18.Bölüm)
• O dönemki adı ile Inter Star'ın haber bülteninde (ilk özel televizyon olmasını laçkalığıyla) Ümit Aktan ile Kağan Yakuphanoğullarından arasında yaşanan diyalog...
Ümit Aktan: Spor haberlerini sunduk. Şimdi Kaan YakuphanoğullarınDAN'DAN (sırıtır) hava durumunu alacağız...
Kaan Yakuphanoğullarından: (sinirli) Teşekkürler Ümit AktanTANTAN! ..
• Ankaragücü maçı sonrasında Van Hooijdonk'un uzattığı şeyi Yılmaz'ın almaması üzerine Erman Toroğlu'nun bunu Van Hooijdonk'un para vermek istemesi olarak algılaması, olay hakkında dakikalarca yorum yapması, ardından Van Hooijdonk'un stüdyoyu telefonla arayıp verdiğinin para değil çiklet olduğunu söylemesi üzerine Erman Toroğlu'nun 5 saniye bir şey konuşamadan donup kaldıktan sonra 'çiklet olsa alırdı yahu zaten, her neyse...' deyip dakikalarca yorum yaptığı konuyu çaktırmadan kapatması...
• İlk düzenlenen BBG'de eve konuk getirilen Van Damme'a, Eray'ın 'Merhaba ben Damme, Van Damme, Claude Van Damme, Jean Claude Van Damme' fıkramsısını İngilizce anlatmaya çalışması...
• Kim 500 Milyar İster'de yarışmacının 50 milyon TL'lik üzümden yapılan içkiyi bilemeyip seyirci jokeri kullanması ve seyircilerin yüzde yüzünün doğru şık olan şarabı seçmeleri...
• Savaş Ay'ın A Takımı programında Aysel Gürel ile feminist bir avukat ayakta birbirlerine laf sokarken; Aysel Gürel'in avukata 'Sen teşhirci kadınları, onlara bakan erkekleri eleştireceğine git de kendine bak. Bir pantolon giymişsin ki evlere şenlik. Kalçan kavun gibi ortada! ' diye çıkışması...
• Öykü Serter'in konuk olduğu Yunus Günçe'nin 'Deja vu' programını arayan bir kadının 'sizi çok seviyorum, beğeniyorum demesi üzerine Öykü'nün gülümsemesi, hemen ardından arayan kadının 'hiç gülümsemeyin, size söylemedim, ben Yunus'la konuşuyorum. Ayrıca sizden nefret ediyorum, BBG programlarında öyle yarı çıplak giyinmekle hoş olduğunuzu mu sanıyorsunuz? ' demesi, Öykü'nün sabitlenmesi...
• Fi tarihinde Star televizyonu organizasyonunda Türkiye'de yapılan dünya güzellik yarışmasında dünyaya Fatih Ürek dinletilmesi...
• Lig TV'de Fatih Terim'in GS'ye veda konuşmasını naklen yayınlayacaklarını bir saat anons ettikten sonra maç bitince muhabirin 'Evet az sonra o konuşma...' seklinde reklamlara devam edişi, kapıdan Fatih Terim çıkınca 'Evet hocam konuşmayı ne zaman yapacaksınız' diye sorması, Fatih Terim'in ben soyunma odasından geliyorum, konuştum demesiyle muhabirin 'Yapma bee! ' seklindeki yıkılışı...
• Reha Muhtar'ın programında Emin Çölaşan ile Melih Gökçek kavga ederken Gökçek'in 'Belediyede kameraman ekibi kurdum, bütün ekibi senin peşine takacağım en ufak bir açığını yakalarsam seni rezil rüsva edeceğim' lafı üzerine Çölaşan'ın 'Asıl benim elimde koca bir medya gücü var, ben de senin peşine kameramanlar takacağım sen de kendine dikkat et! ' demesi, ikiliyi 'uzlaştırmaya' çalışan Muhtar'ın 'Sakin olalım efendim, her şeyi zamana bırakalım bakalım kim kime takacak..... kameraları! ..' lafıyla hem kavgacıları hem de ekran karşısındakileri geçici laf felcine uğratması...
Okuyunca gül gül gül :) öldüm
MİLLİYET (SERİN DURUŞ)
film replikleri
24.12.2004 - 18:35Peki ya sen Çarli, sen on yıl sonra nerde olacaksın...
KADIN KOKUSU
A.PACİNO
film replikleri
24.12.2004 - 18:32Bazı insanlar gece insanıdır, bazı insanlar da gündüz insanıdır.
F.C
film replikleri
24.12.2004 - 18:30Kovulmak der tyler,insanın başına gelebilecek in iyi şeydir. Böylece havanda su dövmekten kurtulup hayatlarımızla birşey yapardık...
F.C
film replikleri
24.12.2004 - 18:28İnsan sevdiklerini öldürür diye bir söz vardır ya; aslında bakın, insanı öldürende hep sevdiğidir..
D.K
TYLER.D
fanatiklik
24.12.2004 - 18:22Oyuncular, kendimiz için oynuyoruz diyor,
Ne zaman bunu duysam yüreğim parçalanıyor
Bilsin herkez; taraflardır oyunu ayakta tutan,
Servete ve şörete ulaşmalarını sağlayan.
Artık bitip tükendim bu hırsı taşımaktan
Biryol düşünmeliyim,çıkacak bu durumdan...
FANATİK
R.DE NİRO
ikinci abdülhamid
23.12.2004 - 13:17İçine kapanık bir çocukmuş.durmadan kendini saray ahalisinden ayırıp sarayı yaslandığı bir duvarın dibinden öylece süzermiş.Saraydaki diğer çocukların üzerindeki takıları onlar uyurken çalarmış.Bazı çevreler onun şahsiyetsiz korkak bir hırsız olduğunu yazarken Necip Fazıl daha çocukluğunda sarayda gelişen oyunları anlamaya çalışan üstün bir zekası olduğunu yazar.Çocukların üzerindeki takıları çalmasının nedeni de, onların daha uyanık olmaları gerektiğini anlatmak istemesi der. (eğer böyle bir şey gerçekten var idiyse diye de ekler.)
jön türkler
23.12.2004 - 12:56Türk tarihi ve sahte inkılaplar bilmecesinin anahtar şahsiyeti yahudi ve (jön Türk elinde asliyetsizlik ve köksüzlük hareketinin kurbanı ulu hakan ikinci Abdülhamid Han, dedesi ikinci mahmud'un yanında birgün bu bilmeceyi çözecek nesilleri beklemektedir. Abdülhamid'i anlamadan bilmeceyi çözemeyiz.
Necip Fazıl Kısakürek
niccolo machiavelli
23.12.2004 - 12:36Hiçbir övgü O'nun ismi kadar yüce değildir.
Cemil Meriç
izmir
22.12.2004 - 23:21MACERA DOLU İZMİR (Bide Ahmet amca ölmeseydi:( kordonda balık tutmaya devam etseydik gitmezdim belki bu şehirden)
uygarlık
22.12.2004 - 23:02Evet efendim, bir varsayımdır ancak. İnsan soyunun gene kendi çıkarları yoluyla düzeltilmesi kuramının kabulü, bence en azından, uygarlığın insanoğlunu yumuşattığını, o nedenle de onları daha az acımasız, daha az savaşçı bir duruma getirdiğini ileri süren Buckle'ü (4) onaylamak demektir. O, kendi mantığıyla böyle bir sonuca varmış olabilir. Ama insanlar dizgelere, birtakım soyut kavramlara öylesine düşkündürler ki, salt mantıklarını haklı çıkarmak için gerçekleri bile bile değiştirmeye, gözlerini kapayıp kulaklarını tıkamaya razıdırlar. Bunu gerçekten anlaşılması kolay bir örnek olduğu için aldım. Çevrenize şöyle bir bakın: Kan gövdeyi götürüyor, hem de şampanya gibi bütün neşesiyle akıyor. İşte size Buckle'ün de yaşadığı 19. yüzyıl! İşte büyük Napolyon ve bugünkü Napolyon! .. İşte Kuzey Amerika'nın sonsuz birliği! Ve işte size karikatüre benzeyen Schlezwig-Holstein Prensliği! .. Uygarlık neyimizi yumuşatmış, anlayalım! Duygularımızın türlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaramamıştır uygarlık. Duygularının çeşitliliği yüzünden, insanoğlu, korkarım, kan dökmede bir zevk aramaya kadar varacak. Üstelik böyle bir felaket insanlığın başına çoktan gelmiştir. Cana kıyıcılıkta en ince ustalıkları gösterenlerin uygar kimseler olduklarına hiç dikkat ettiniz mi? Atillaların, Stenka Razinlerin (5) ustalıkla eline su dökemeyecekleri bu baylar, gene de onlar kadar göze batmıyorlarsa, bunun tek sebebi böylelerine sık sık raslanması, görüle görüle bir alışkanlık haline gelmeleridir. Uygarlık sonunda insanlar daha çok kan dökücü olmadılarsa bile, en azından daha kötü, daha iğrenç birer cana kıyıcı olmuşlardır. Eskiden hak uğruna kan dökülür, istendiği kadar insan iç huzuruyla öldürülürdü; çağımızda kan dökmeyi iğrenç bir davranış saydığımız halde yine de bu iğrenç işle uğraşmaktayız, hem de eskisinden daha çok. Hangisinin daha kötü olduğuna varın kendiniz karar verin. Kleopatra (Roma tarihinden örnek aldığım için beni bağışlayın.) odalıklarının memelerine altın iğneler batırmayı sever, onların çığlıklarından, kıvranmalarından zevk alırmış. Şimdi siz bana tutacak, bunların çok eskiden, barbarlık dönemlerinde geçtiğini; şimdi insanlar birbirlerini (mecazi anlamda) iğnelediklerine göre, şimdi bile barbar bir çağda yaşadığımızı; bugünün insanları barbarlık çağlarına oranla her şeyi daha açık seçik görmeyi öğrenmiş olmakla birlikte, henüz mantığın ve bilimin buyurduğu biçimde davranmayı beceremediklerini söyleyeceksiniz. Birtakım eski, kötü alışkanlıklar ortadan kalktıktan sonra, bir de sağduyu ve bilim huylarını kökünden değiştirirse, insanların çok şeyler öğreneceğine saplanmıştır kafanız. İnsanların o zaman bile yanılmaktan vazgeçeceklerine, başka bir deyişle isteklerini çıkarlarıyla ters düşürmeyi istemeyeceklerine yüzde yüz inancımız var. Ayrıca insanların bilimden çok şey öğreneceğini (gerçi bu bence lükstür) : insanların gerçekte hiçbir zaman iradelerinin, kaprislerinin olmadığını: bu yaratıkların ancak bir piyano tuşu ya da org içindeki bir vida kadar değer taşıdıklarını söyleyeceksiniz. Bundan başka, insanlar yeryüzünde doğa yasalarının hüküm sürdüğü, yaptıkları her şeyin isteklerine göre değil, bu yasalara göre oluştuğu gerçeğini öğreneceklerdir. Şu halde bize yalnızca bu yasaları bulmak kalıyor, insanlar böylece davranışlarından sorumlu olmayacakları için yaşamak da kolaylaşacaktır. Bundan sonra bütün davranışlar, matematik yoldan, 100.000'lik logaritma çizelgeleriyle hesaplanıp takvimlere geçirilecek; hatta zamanımızın ansiklopedik sözlükleri cinsinden yararlı yayınlar bile çıkacaktır. İçinde her şeyin büyük bir kesinlikle hesaplanıp belirtildiği bu yayınlar sonunda yeryüzünde ne bir yanlış davranış, ne de boş bir serüven kalacaktır.
DOSTOYEVSKİ
2pac
22.12.2004 - 22:25Tupac Shakur Machiavelli.öğrenimini güzel sanatlarda tamamlayan bu nadide rap'çi öğrendiği güzel santları şarkılarında kendine hayali bir dünya yaratmakta kullanmış.Burayı bastık, onları becerdik, 30 kişiydiler hepsini fackladık falan filan.Öyle bir dünya yaratmış ki şarkılarında arkasına pekçok takipçi takabilmiş.Adının sonuna eklediği Machiavelli ona: esrarengiz,herşeyin farkında,aşmış bir hava katmış.ama genede all ayez on me güzel parça :)
Toplam 147 mesaj bulundu