Ne vakit toprak toprak üzülsem
İçimdeki kız çocuğu
Yüzümü güldürmeye çıplak ayaklarla koşuyor
Patika yollardaki ayaklarına batan çakıl taşlarına aldırış etmeden
İncecik kollarıyla kar küreğini omuzlayıp
Ağlarken ve gülerken,
Hepimiz aynı ırktan,
Aynı dildeniz.
Ne güzel değil mi?
Hiç gördünüz mü
Gözyaşının ve kahkahanın savaştığını?
Bizimkisi dumanı üstünde çayyaş muhabbeti Şiir tadında
Gecenin demine vurup
Karanlığı şakağından vurup
Sanmam ki aydınlık gündüzde
Işıklar yanan kalplerde
Gönlüm çiseliyor
Bin ömür beklemiş gibiyim
Daha kaç var eylüle?
Saniyeler bile
Geçmez oldu kapımından
Korkuyorum
Bu iş daha çok asır sürecek.
Kirpiklerime inen bu resimler de ne?
Aynada gördüğüm yüz değişmiş.
Ölçüp biçip beni kendisi etmiş
Şiirden yüzüne baktığımda
Yüzü yüzüme dökülüverdi
Cennet ellerinden
Sıcak havlu getir anne
Sarı saçaklı güneş niyetine
Taş beşiğinde
Kalbim tir tir titremekte
Eski zamanlara gitsek
Geri dönmesek.
Yamalı da olsa
İçine sığabildiğimiz mutluluğumuz vardı.
Kalpler dar.
Artık insan insanı yamamıyor yaralıyor...
Gecenin on bir buçuğu İstanbul'da
Ayın önünden perde perde geçiyor bulutlar.
On dakika kadar önce
Gökyüzü şiir şiir yağmur serpiştiriyordu yeryüzüne.
Biraz çiçek kokuyor balkon biraz toprak
Ve çokça hasret.
Peşinden koşuşturan mavi telaş
On iki saniyede doldurdu yaşını.
Arkandan dökülürken sel oldu.
Koluna giren yelle el oldu.
Kendime sözüm geçmiyor zira
Gözyaşım benden daha büyük.
Delilik aklın tatile çıkması
Bu şehir artık benim doğduğum yer
Kırk yaşındayım, bir yaşındayım
Artık o acı sözleri anlamıyorum
Çünkü bir yaşındayım
Gece beyaz, gündüz siyah




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!