Küçük oğluma hamileyim. Dokuz ay on günlük oldu hiç doğum belirtisi yok. Ben her gün beş gün boyunca korkumdan farklı hastanelere gidip gidip geliyorum. Hepside bebeğe ultrasonla baktıktan sonra her şey normal, sancınız gelince gelirsiniz deyip geri gönderiyorlar.
Dokuz buçuk aydan sonra hafiften bir sancı gelmeye başlayınca hemen hastaneye gittik. Doktor sordu ''Ne kadar sancın var?'' diye. Birazcık dedim. ''Doğum için yeterli bir sancı değil'' dedi. Neyse beni odaya aldılar sancının çoğalması için. Gelip gidip soruyorlar sancı çoğaldı mı diye. Yok aynı diyorum.
Bu çocuğun gelmeye niyeti yok bir kere. Öyle olmasa dokuz buçuk aylık olmazdı zaten. Neyse baktılar olmuyor suni sancı verdiler bana. Akşam dokuza doğru sancım artınca beni sedyeye aldılar. Doktor doğumu yaptırmaya çalışıyor yok olmuyor. Dedim ya bu çocuğun gelmeye niyeti yok. Ecel terleri döküyorum. En sonunda dedim Allah'ım ölüyüm. O kadar dayanılmaz hale geldi ki doğum, sedyeden yukarı kaçmaya çalışıyorum. Nereye kaçacaksam? Laf işte. Doktor, ''Nereye kaçıyorsun yardımcı ol.'' deyip kızdıktan sonra, ''Hadi olan gücünle çabala yoksa bebeği kaybederiz''dedi.
Olmayan gücümle çabaladım hani öyle böyle değil. Bizim ufaklık en sonunda teşrif etti. Bu defada doktor demez mi ''Ben bu çocuğun rengini hiç beğenmedim.'' Bi' baktım bu çocuk yeşilimsi. Ben bu defada korkumdan dokuz doğurmaya başladım. Neyse beni odaya aldılar. Ben donuyorum. Sanki ölmüşüm de morga kaldırmışlar. İnsan bu kadar mı üşür? Üşüyorum. Hemşire ek olarak battaniye örttü üstüme. Yok fayda etmiyor. Bu arada aylardan temmuz. Yani ters bir durum, kış olsa neyse. Bu defa hemşire iğne yaptı. ''Bu sizi rahatlatacaktır.'' dedi. Ben bekliyorum rahatlayacağım diye. Değişen bir şey yok. Üşümekten titriyorum. Hemşire diyor ''Allah Allah, iğne yaptım nasıl fayda etmez.'' Hemşire gitti, biraz sonra kupayla çay getirip ''Al iç bakalım.'' dedi. İçtim. Sanki beni alıp yazın kucağına koyuverdiler. O rahatlamayla uyumuşum. Uyandım çay yok mu çay dedim. O gün bugündür çayyaşım. Bu arada bizim ufaklığın yeşilimsi doğması bir türlü gelmediğindenmiş. Sonra normale döndü rengi. Doğum sırasında bana acımış olmalı ki çok uslu bir çocuktu kolay büyüttüm. Şimdi biraz ergen.
Kalem yüreğime saplandı
Batıyor, acıtıyor içimi...
İçi kıvılcım yüklü, düşüncelerin ucu
Kanatıyor.
Yüreklerde yangın çıktı ya ondan.
Uykum firari
Artık o annesinin cennet çiçeği
Açışına, kokusuna hasret kalacağı.
Annesinin papatyam diye sevdiği
Ömründen yirmisinde kopuverdi.
Biliyorum
Arkasında kalanların ömrü yangın yeri.
Ben şimdi toprağa şiir yazsam
Resmin olur.
Gözlerim gözlerine koşar
Zaman gerçek olur.
Gözlerinden seyre daldığım cennetin güzelliğine
Bir denklik bulamam
Bir kelimenin dağınık harfleriyim
K harfinin kırılan kanatları
Yarım halim.
Bir çift beş harf
Üç harfe hapis.
Şu üç harf
Ruhunla karşılıklı oturduk
Sana, koyu sohbete koyulduk
Birer bardak çay daha doldurduk
Bir yudum içlenerek yutkundum
İkimizde şikayetçi idik
Avuç avuç dökülen
Dualı buğday taneleri
Ruhuma
Güvercinlerin ağzında taşınırken
Yüzü çiziliyor dünyaya
Ben seni büyüten
Lakin
Avutamayan
Acemi bir anneyim
Yüreğim
Ne geçmişten bir şey getirebiliyorum
Kök salmış bir hüzün
Yüzümdeki gülüşüm.
Bir papatya öpücüğü
Dudağımda gömülü.
Dışıma astığım çerçevedeki
Üstüne çiçekler dikilmiş resmim
Ah benim bu
Yalancı baharlara aldanışlığım
Gırtlağıma kadar çığlık olup
Yine içime saçılmışlığım.
Gidenin de canı sağ olsun
Yüreğimde bir mezarlığa daha yer kalmadı.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!