kendime inen merdivenlere yığılmış bulunuyorum
bir tren geçiyor basamakların üstünden
üstümden bir tren -nabzını unutmuş
annemin elleriyle aramda demirden.
uzakların ardında merhametten bir dağ
kimse sahip çıkmadı kimsenin yalnızlığına
bir başınaydık
gün battı
sular çekildi.
bizim gemimiz geçemez o boğazı
şehirli memurların uykusu kadar ağır
özgün ve özgür taklitli otomatik selamlar
çok katlı bahçeler kusurlu topraklar
yoksulluğun bütün çekimleri
pahalılık ve artan vergileri saymasak da tedirginiz
diplomasinin batağında uygunsuz çentikler
fikrin yerini almış boş zikirler kadar soğuk
kalbinin yurdunda bekleyişler.
sen miydin bilmiyorum çok feci sevdim
feci, uzunca bir bıçak ucuna benziyor
ilk girişte şairin karnını deşen.
organlarıma dokunmuşluğunun resmî kaydı
sesimden yapılmış evlerde gördüm kendimi
ağzımın içinde bir ova
bir dalı ağacından ayırmaklı baktım
susacak sandım kendimi ama niye
bu taşlar kendime ama niye
pencere pervazlarında oyalanan sessizlik
nasıl da kur yapıyor göğsüne sığmayan kalbe
seyircisiz bir tırmalayış bırakıyor geride kedi
ağaçta bilmem kaç çentik
sis erken iniyor bahçeye
sizin gözleriniz var mı? bakmadım.
gidecek bir eviniz?
bu yol benim yolum
üstünde doğup batar gün
yoruldu kaygının diriliği,
ne güzel baktın
ah ne güzel ne derin gizleniş
ne iyi bir karanlıktı upuzun
arındı suyun akışı sonsuzca
bak bunlar hep eşyanın ağırlığı Aynur
zamanın hacmiyle çetrefilli hesaplar içinde
kırılabilir şeyler taşıyoruz
taşındığımız da oluyor –bu çağın vebası
eşyaya öykünmenin hücumu.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!