eski, kalın tabanlı kırık bir bardak gibi duruyordu aramızda
uzayıp giden bir gökyüzüne dönüyordu sırtın
omzunda kuşları taşıyan
neydi bizi geceye bağlayan
kimin bahçesinde büyüyen karanlıktı bu kaldığımız?
merhametin parmak uçları soğuk
katılaşmış kelimeler ve bir kağıt gibi kıvrılmış günah
ihtişamlı tuzaklar
sen duvarları biliyorsun -yüksek
bağışlamıyorum suya eğilmeyeni
bağışlamıyorum sırtım gök
nicedir saymamış kuşları
kaç serçe geçti balkonumdan
kaç güvercin kondu
kaç kırlangıç sürüsü havalandı lunaparka doğru
nicedir saat gecenin üçü –bakmamışım
olmaz deme kırılır rüzgâr
taş milyon parçaya bölünür belki gideriz
gölgelerin ve eşyaların tam tersi istikamet
kırmızıda duracak ışıkların ve kalabalık caddelerinde
kokuların birbirine karıştığı yastık kılıflarına uzanan elin
şehrin sarışın ışıklarına doğru gülümseyen heves.
bendim oranın hükmü sen acımtırak bir ikna
taştan ve kuru otlardan geçilmeyen yol
bendim yaradan rabbinin rahmini bağışladığı
bak bir karşımız bile kalmadı
ben kaldım
üstelik çok sessizlikten uzak çok gürültülü
hükümetler ve onların lanet devletleriyle aramda
kalbim şahane bir duvardır
allah’ın çimentosunun karıldığı.
sımsıkı bir sarılışla haykırdım
tanımıyorum hiçbirinizi kutsal şirkler
her gün uzuvlarımdan birini taşlıyorum
taşlaşmasından korktuğumdan
sen ki taşların da rabbisin açlığın da
devletlerin eliyle deşilen zaman
çocukların karnından kanına
göndere çekilmiş mutsuz bir bakış.
yaşamak mı ölüm mü derseniz
ölüm derim bayım. güpgüzel
taşların gölgesindeki bu kımıltısızlık.
beraber göğü öptüğünüz kimse var mı
aynı çiçek için girdiğiniz bir bahçeye?
kırılabilir şeyler seviyorum
bu karanlık bendendir
yanılmak, yenilmek, yalpalamak benden
ve senden, iyileşmeye kapalı bütün kapılar
suyu ve yolu geri çevirebilme imkanı
ben ve tütüne sarılışımın sahibi
ben ve merhameti asal'sayan
maarifeti nefretini aşan ve ben
elim bacaklarımın arasında
dizlerim göğsümde
yan yatıyorum




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!