duvarların adaletine dayanan hangi sırt kalmış açıkta?
lunaparklar insan ayırmaz bilirsin
bilirsin, kapılar ve tokmaklarına uzanan elin rengi yok
zayıf bir oğlan geçti sokaktan bir akşamüstü
maldan mülkten neşeden zayıf
ince dudaklı o kıza yürüyen ayaklarıyla
düşmez kalkmaz vakitlerdi
orada uzanırdın kendine
-soyundukça güzel.
ağacı kabuğundan ayıran hoyratlık
helalinden başkasına bakmamış
ürkünç. çatlak tanımayan duvar
uyumadığımız geceye dayadık sırtımızı
kaybettiğimiz tanrıyı aradık
kurtlandık, aşk dedik buna
yaramızı emdik
ben en çok merhemsizliği emdim
bir çarşaf dağılsa çıksak odadan
ölçsek hangimiz daha fazla.
masaya devrilmiş bardak
bardakta su
suda sağ kolum
evlerin, sokakların sağ kolları
senin adın neydi
ah neydi
bir çiçeğe su vermeye benzer miydi?
sahi neydi
ben o zamanlar yazardım
biraz az biraz yaz
şunun bunun yol yordam bilmeyişinden değildi
ya da eşitsizliğinden
zaten eşitliğe de inanmıyordum
ille de adaletti,
ne güzel bir kadın olurdu mesela
benim bir yaram var diyemediğim kimselere
kimseler bilse buna en çok annem ağlar
ben ağlamasını istemem annemin
en çok da bu ay
bu ayın yirmi beşi her yıl annemin boğazına bir şilep demir atar
bunu kimse bilmez
bazı anneler karanlık köşelerine benzer ömrün
yağmur biriktiren köşelerine
beraber susulacak oğullar versin diye tabiat
dil altına upuzun uzanan cevapsızlık
bazı anneler kadın
bazı yüzler çiçeğe durmuş.
nasıl ölmüşsek eskiden öyle ölüyorduk
pencere buğularına çizilen özlemekti yaşamak
bir çöl dalgınlığı
hiçbir şey olmak bir yaranın kabuğu
defalarca patlamış dikişler
gövden sonsuz bir genişlemedir baktığım yerde
işte bu çoğalmak
bir iki üç yedi sekiz
sayıların ve sıraların kopuşu
sonra öpüşüm sonsuz kere
sonra kaç kere bir hayvan hırıltısıyızdır




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!