merhametin parmak uçları soğuk
katılaşmış kelimeler ve bir kağıt gibi kıvrılmış günah
ihtişamlı tuzaklar
sen duvarları biliyorsun -yüksek
bağışlamıyorum suya eğilmeyeni
bağışlamıyorum sırtım gök
nicedir saymamış kuşları
kaç serçe geçti balkonumdan
kaç güvercin kondu
kaç kırlangıç sürüsü havalandı lunaparka doğru
nicedir saat gecenin üçü –bakmamışım
bendim oranın hükmü sen acımtırak bir ikna
taştan ve kuru otlardan geçilmeyen yol
bendim yaradan rabbinin rahmini bağışladığı
bak bir karşımız bile kalmadı
ben kaldım
üstelik çok sessizlikten uzak çok gürültülü
hükümetler ve onların lanet devletleriyle aramda
kalbim şahane bir duvardır
allah’ın çimentosunun karıldığı.
sımsıkı bir sarılışla haykırdım
tanımıyorum hiçbirinizi kutsal şirkler
her gün uzuvlarımdan birini taşlıyorum
taşlaşmasından korktuğumdan
sen ki taşların da rabbisin açlığın da
devletlerin eliyle deşilen zaman
çocukların karnından kanına
göndere çekilmiş mutsuz bir bakış.
yaşamak mı ölüm mü derseniz
ölüm derim bayım. güpgüzel
taşların gölgesindeki bu kımıltısızlık.
beraber göğü öptüğünüz kimse var mı
aynı çiçek için girdiğiniz bir bahçeye?
ben ve tütüne sarılışımın sahibi
ben ve merhameti asal'sayan
maarifeti nefretini aşan ve ben
elim bacaklarımın arasında
dizlerim göğsümde
yan yatıyorum
“Git denenlere, dön demeyi beceremedik de ondan mı dönmüyorsun Sema?”-Sinem Ilgın Omay-
......
düştüğünden habersiz yaprak
çok çektim banka veznelerinden ve cadde boyu atm'lerden
içimden hep bir fili tuttum
fiilleri unuttum ama failleri kırk yıl hatırlı
fincan güzel kahve güzel.
siyahi banknotlar ve umutsuz boykotlar gördüm
yani bilirim ki insan bilmenin sancısıdır
Mehtap Akkoyun’a...
sen öylece duruyorsun
bir kuş unutmuş gibi kanadını
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!