benim bir yaram var diyemediğim kimselere
kimseler bilse buna en çok annem ağlar
ben ağlamasını istemem annemin
en çok da bu ay
bu ayın yirmi beşi her yıl annemin boğazına bir şilep demir atar
bunu kimse bilmez
bazı anneler karanlık köşelerine benzer ömrün
yağmur biriktiren köşelerine
beraber susulacak oğullar versin diye tabiat
dil altına upuzun uzanan cevapsızlık
bazı anneler kadın
bazı yüzler çiçeğe durmuş.
nasıl ölmüşsek eskiden öyle ölüyorduk
pencere buğularına çizilen özlemekti yaşamak
bir çöl dalgınlığı
hiçbir şey olmak bir yaranın kabuğu
defalarca patlamış dikişler
kendime inen merdivenlere yığılmış bulunuyorum
bir tren geçiyor basamakların üstünden
üstümden bir tren -nabzını unutmuş
annemin elleriyle aramda demirden.
uzakların ardında merhametten bir dağ
kimse sahip çıkmadı kimsenin yalnızlığına
bir başınaydık
gün battı
sular çekildi.
bizim gemimiz geçemez o boğazı
şehirli memurların uykusu kadar ağır
özgün ve özgür taklitli otomatik selamlar
çok katlı bahçeler kusurlu topraklar
yoksulluğun bütün çekimleri
pahalılık ve artan vergileri saymasak da tedirginiz
diplomasinin batağında uygunsuz çentikler
fikrin yerini almış boş zikirler kadar soğuk
kalbinin yurdunda bekleyişler.
sen miydin bilmiyorum çok feci sevdim
feci, uzunca bir bıçak ucuna benziyor
ilk girişte şairin karnını deşen.
organlarıma dokunmuşluğunun resmî kaydı
sesimden yapılmış evlerde gördüm kendimi
ağzımın içinde bir ova
bir dalı ağacından ayırmaklı baktım
susacak sandım kendimi ama niye
bu taşlar kendime ama niye
pencere pervazlarında oyalanan sessizlik
nasıl da kur yapıyor göğsüne sığmayan kalbe
seyircisiz bir tırmalayış bırakıyor geride kedi
ağaçta bilmem kaç çentik
sis erken iniyor bahçeye
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!