saat üç onaltı
yüzümü avuçlarımda topladım
sigara, balkon ve gece
bir salyangoz nasıl asar kendini ağaca
gördüm de söylemedim
utanıyorum bunu yazmaktan
karanlığın hışırtısından anlıyorum
ayağım bir akşama dolanıyor
rabbin seni terketmedi diyor ağzında ayet taşıyan kırlangıçlar
ıstırabın sırrına geçiriyorum ilmeği
sokağı yerle bir eden sessizlik.
birinin ocakta çayı kalmıştır mutlaka
masada küllüğü. akşamın en güzel saatlerinde
dışarıda gökdelenlerin ve sokakların
iktidarlar kadar uzadığı belirsizlik
dışarı hep bir belirsizliğe açtır
mesela neyi söylesem olmayacaktır
yüzümden düşen kuşlar değil,
ışıkların gölgesinde kuruyan şeylerin hüznü.
bir kedi miyavlamasıyla beraber değiyor sesim yağmura
düşenleri arıyorum içinde caddelerin
defalarca önünden geçilmiş vitrin camlarında.
sessizliğinde gecenin saklanmış çocuklar var
uçurum kenarında yürüyen
korkmuş ama illâ yürüyen
korkmuş ama vazgeçmemiş
gözleri kandil gibi yanan bir kedi
ve kokusu kedinin
gülü ıslatan yağmur
ellerime bak
bir ağacın şarkısı bu
çok hızlı koşan rüzgarın
dışarı acımasız bir çalkantı
benim bu dermanımı kesik yapan hangi makas
hangi yol ayrımı halkayı koparan
hoşça kalın desem bir kapı gıcırtısı
basamak tedirginliği bu bilirim
bu bilmeyi pay ederim hepimize
hepimiz altı üstü bu kadarcığız
içimizden mırıldandığımız hiçbir şey örnek gösterilesi değil
ve sırf bunun için bile büyük oyuncularıydık
kanamalı yaralarımızın
mahremiyetin ağzı açık
neyi sırtlandıysak yokuşlarda
kalakaldık yanlış soru gibi akıllarda
bismil'de son nefeste bir besmeleyim
cizre'de taşlaşmış yüz
büyük ihtimal taşlanmışımdır
sana kaç porsiyon beytüşşebap ısmarlayayım?
ankara'da kanlı bir durakta düşündüm bunları
kalbimdeki kanamaya denk düşen bir tekâmül
sırrını balıklara söylesem anında unutulacak
geç kaldığım her ne varsa sıradanlaştığım
ve ucundan kıyısından sıradanlaştırdığımız
aşk yoksulluğundan kalkıp yetişme umudu




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!