Kaç vadiye gömdüm can kırıkları,
Müebbete mahkum ettim ben seni.
Dört bir yana saçtım, hıçkırıkları,
Müebbete mahkum ettim ben seni.
Susa susa kilit vurdun dilime,
Muhabbete mahrum ettin sen beni.
Acımadın yâr el kadar halime,
Muhabbete mahrum ettin sen beni.
Baş başa seninleysem, dünya umrumda olmaz,
Kimseleri aramam, kimseleri istemem,
Sıkıca tut yeter ki, hiç şikayet etmeden,
Kınalı ellerinle, nasırlı ellerimden.
Göngörmez inlere döndü aklımız,
Mutlu olsun diye kibir dağları.
Aşikardır hem gizli hem saklımız,
Mutlu olsun diye kibir dağları...
Ölümü soluyup dururken her an,
Nasıl mutlu yaşar insanlar baba?
Yalan sevdalara dalsa da bir an,
Nasıl mutlu yaşar insanlar baba?
Yıllar çabuk geçiyor hiç farkında değilsin,
Önce saymayı öğren, sonra gel nazlı çiçek.
Ne benim başımı eğ, ne de başın eğilsin,
Önce Saygıyı öğren, sonra gel nazlı çiçek.
Aslolan gerçek amma benzer, aslı andırır,
Geçti o her şeyi bildiğim yıllar
Ne bir acemiyim ne hamlığım var.
Öğretti gerçeği geçtiğim yollar
Ne bir acemiyim ne hamlığım var.
Sen benden çok iyi bilirsin tokluğu,
Ben de senden daha iyi bilirim yokluğu...
Ey benim cebi dolu, yüreği boşum
Daldan dala uçup duran şen şakraç kuşum
Tevhit eyle çıkma hakkın yolundan
Hayır gelmez yalan dünya malından
Kim kurtulmuş, Azrail’in elinden?
Bütün dünya senin olsa ne fayda.
Ölülerden rahmet dilenen sağlar,
Nefesleriniz var, sesleriniz yok.
Kimse alınmasın söz beni bağlar,
Nefesleriniz var, sesleriniz yok.
Merhaba Özcan abi. :) kaleminize hayran kaldığımı belirtmek isterim. Kendinizi tanıttığınız bölümdeki yazıyı da ayrıca çok beğendim.