Pazarda mal olanın, kaderidir satılmak,
Sana bağlı dur demek, ya da ona katılmak...
Şu varlık gemimiz ki, yan gelmiş yatacak gör,
Kurtulacak bir iki, milyonlar batacak gör...
Umutsuz yaşamak en büyük hata,
Kendini ilk başta sen seveceksin.
Yenik düştüm diye küsme hayata,
Sen sevileceksin, sen seveceksin.
Mademki yiğitler pusmuş,
İmdada yetme zamanını.
Şakıyan bülbüller susmuş,
Karganın ötme zamanı.
Kolay av değildir suna,
Elimden düşünemem kağıt, kalemi,
Kendi özümdeki NUR peşindeyim.
Kafama çok takmam pek bu âlemi,
Ebedi cennette SUR peşindeyim...
Her zamana uyup bir yanıp sönmem,
Kuru yavan yedik; şeker, bal oldu,
Çocukluğumuzun yaz akşamında.
Altımızda hasır, kilim, çul oldu,
Kerpiçten evlerin toprak damında…
Bende geldim, gidiyorum, yoluma,
Varım yoğum, varsa yoksa keşkeler.
Bakamadım; bir sağıma, soluma,
Varsa yoksa, varım yoğum keşkeler.
Kılıç gibi doğan güneş
Bomba gibi batacaktır.
Körüklenip duran ateş,
Bir kıvılcım atacaktır.
Bir gidecek bir gelecek,
Gelen geçen hanı değil.
Herkes haddini bilecek,
Kilitli, kırk kapı kalbim.
Varken yok
Sağken ölü gibi yaşadık.
Biz mi görünmezdik,
Yoksa herkes kör müydü?
Mekân içinde mekân, şehrin içinde şehir,
Kimbilir? Ey İstanbul! Vakit hep ilerliyor,
Zaman içinde zaman, sur içinde sır nehir,
Kimbilir? İstanbul Kim? İfşa vakti geliyor.
Merhaba Özcan abi. :) kaleminize hayran kaldığımı belirtmek isterim. Kendinizi tanıttığınız bölümdeki yazıyı da ayrıca çok beğendim.