Bütün masalarda ayak takımı,
İnan inciniyor, Türklük gururum.
İşgüzarlar devrin kıyak takımı,
İnan inciniyor, Türklük gururum.
Haram denizinde üryan yüzenler,
Ölmüş fare gibi şişer İnşallah!
Mazluma masuma kuyu kazanlar,
Kazdığı kuyuya koşar İnşallah!..
Kendi ölümünü tasavvur eden,
Daha kaç nefesi vardır bilmeden,
Ölüm idmanında savrulup giden
İnsana gülmenin çilesi düşmüş.
Bilinmeye varken her yaratılmış,
Selamını kesse güneş, toprağa,
Tenezzül etmese toprak, havaya,
Nasıl gelecektik bizler dünyaya?
Hayata yön verir hoşgörü, ahenk,
İnsana toprakça, tevazu gerek.
Sömürü, zulümler bitmedi hâlâ,
İnsandan ucuzu yok gibi gibi.
Uslar, kardeşliğe yetmedi hâlâ,
İnsandan ucuzu yok gibi gibi...
Gitmişten sayılmaz yarım, yaralı,
İnsan hep kalbinin kaldığı yerde,
Nerde bir bütünse her dem oralı,
İnsan hep kalbinin kaldığı yerde.
Başka bir kıtada gezse gölgesi,
Üstünde halifeyim, avın değilim dünya,
Gücümü ve bilgimi ben senden almıyorum,
Mânâmı gölgeleme, gerçekleşti son rüya,
Madde ile maddeyi kolayca avlıyorum..
Bahar gelmiş doğaya vakti günü yakışır,
İnsanlar her mevsimi kendi içinde yaşar.
Ağız, dilsiz konuşan gözsüz bile bakışır,
İnsanlar her mevsimi kendi içinde yaşar.
Sözde mertler bir Allah'tan korkuyor,
İnsanların ortak dili, menfaat.
Herkes kendi gölgesinden ürküyor,
İnsanların ortak dili, menfaat.
Eski yaraların kan izlerinde
Firdevs’ten bir demet gülle gidiyor.
Daldığı karanlık dehlizlerinde.
İnsanlık sevgiye hasret gidiyor...
Merhaba Özcan abi. :) kaleminize hayran kaldığımı belirtmek isterim. Kendinizi tanıttığınız bölümdeki yazıyı da ayrıca çok beğendim.