Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Ah bin kere ah... Son kez denize bakışımdır belki de yıldızların denizle oynayışını seyredişim. Bir boğulma anıdır denizle mehtap arasında kalışım. Bir insanın son kez çay getirişidir belki de ruhumun ölümcül soğukluğuna. Bir insan gözünün son bakışıdır bana gülüşlerimin son çabasında. Bu dünya sizin olsun, her gün eşeleğiniz çöplükleriyle. Artık yeter dediğimin, yetersizliğindeyim. Artık durun dediğimin canıma yettiği yerdeyim. Sevdiğiniz kara kaşımın altında gözlerim ıpıslakken, ölüm uykusundayım. Rüyalarımın tükendiği fakat gecelerimin ise bitmediği bir yerdeyim. Ben her akşam üzerine çarşaf niyetine kefen geçirdiği biriyim. Yaşamın türlü çiçekleri bir mutluluk elbisesi gibi üzerinizdeyken, çingeler gibi bir çalıp bir oynarken, yüreğimde bırakmadınız bir metelik sevgi. Çaldığınız tüm pembe düşlerim, sizin sermayeniz olmuştur. Tüm sevgililere düşlerimi, pembe gül niyetine sattınız. Ah bin kere ah... Sizler yeryüzünün kurtçuklarısız. Ah bin kere ah... Asla kelebeğe de dönüşemeyeceksiniz. Tüm dünyanın sizin lehinize döndüğü anlarda haklı bulunsanız bile asla haklı olamayacaksınız. Tüm kurulların size işlediği yollarda arabalarınızı üzerime sürseniz de, bir kara kaşım kadar gözümün üstünde yeriniz olmayacaktır. Dünyanın değersizliğinde,sizin bir kıymetiniz olacaktır. Dünya size çok nimet sunsa bile, bir kara kaşım kadar gözümde kıymet taşımaz. Hal böyle iken, sür arabanı dünya malına. Ah bin kere ah... Gözyaşlarımın ve gülüşlerimin aynı anda yüzümde belirdiği andayım. Ağlayışlarım dünyanın saçmalıklarınadır. Gülüşlerim ise tüm bu saçmalıklara değer vermeyişimdendir. Ah bin kere ah... Kendimi atarsam kayalara, alnımdan boşalacak kanlarımın, kara kaşlarımı kaplamasından korkarım. Kendimi atarsam kara sulara, kaşlarımın karanlıkta kalmasından korkarım. Ey insanlar, boşuna beni intihara sürüklemeyin. Bilin ki ne sizin ne de dünyanın bir kara kaşım kadar değeri vardır. Kara kaşımdan bir kıl koparsa buna yanarım.

Devamını Oku
Osman Demircan

Sen aşk coğrafyamda önce bir buluttun, üzerime cesur yağmurlar serpen. Çimenlerin üzerinde yürürken, parmaklarımı ıslatan çiydin umut yolumda. Bir ovanın ortasında tümülüsttün geçmişten geleceğime. Bir tablettin antik bir şehrin kalıntısından ellerime değen. Bir yamaçtan aşağı kayan çocuğun neşeli haykırışıydın kulaklarımda çınlayan. Bir adaydın okyanusun karanlık sularının tam ortasında. Yüreğime kazınan bir haritaydın duygu kalemleriyle çizilen. Ben de bir haritacıydım seni keşfeden. Ne değerliydin benim için. Sonra söz oldun, kulaklarıma cümle cümle akan. Bu söz heyelanında kulaklarımdan içeri doldun ve beni yordun. Ne bitmek bilmeyen bir sözdün. İçime sel suları gibi doldun, içimi bastın. Beni kendi elimle boğdun. Çünkü ellerim cümle sellerini durdurmak istercesine dudağına dokunduğunda, ağzın bir mazgal gibi açıldı. Beni yuttun. Gözlerin karanlığa dolan bir ay ışığı iken, kurt kapanı gibi bakışlarında sıkıştım. Bana sıkıcı bakışlarındaki gözlerinden bir umut ışığı bile vermedin. Beni bakışlarınla göz çukurlarına gömdün. Bu yüzden ben de başka gözlerle seviştim. Ellerin bir yırtıcı kuşun pençeleri gibi hayatımı kapladı. Bana kanatsız yaşamak kaldı. Ne zaman ki ben ellerinden kurtulup kendimi bir kuş kadar hafif hissettim, o zaman benim yanımda hiçbir ağırlığın kalmadı. Nasıl dağ yaklaştıkça küçülür, insan yaklaştıkça küçülür ise sen de öyle karşımda küçüldün. Bir zamanlar dağ gibi seni görürken, şimdi küçük bir tepenin toprak tenindeki sivilce büyüklüğündeki taş kadar bile değilsin gözlerimde. Seni haritalara benzetirken, şimdi bir patika değilsin çizdiğim her manzarada. Küçüldün sevgili sana her yaklaştığımda. Uzaktayken, şairdin, yazardın, düşünürdün, zekiydin ve hayranların vardı alabildiğince. Ben de sana hayrandım olabildiğince. Sonra sana yaklaştım. Ra sende kaldı. Sonu bavuluma koydum. Sana ne kadar büyük hayranlık beslemiştim ise, yine o kadar büyük bir tiksinmeyle yanından uzaklaştım. Gerçi midesine düşkün bir insan değildim; ama kimsenin de benim midemi bulandırmaya hakkı yoktu. Sırf bu yüzden mideme kırampler girmesin diye ve hayatın güzel tatlarına bakmak için senden kaçtım. Ne kaçıştı o öyle. Geride bir çöp bile bırakmadım. Sen bir sokak ateşinin içini yaktığı teneke gibi öylece kaldın. Ne kadar sıcağın olsa da soğukla kucaklaştın.

Devamını Oku
Osman Demircan

Her üzüm toprağa aşıktır aslında.
Kökleriyle dilediğince yayılmak
Dallarını serbestçe uzatmak
Yapraklarını güneşle doyurmak ister.

Her üzüm toprağa aşıktır aslında.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bir evin balkon kapısı açık kalmıştı.Ve sarı kanarya uça uça evin içine girmişti.Ve evin içindeki bir yatağa konmuştu.Ve evin içindeki bir çocuk yatağın üstündeki kanaryayı gördü ve annesini çağırdı ve annesi de sarı kanaryayı bir tane kafese koydu.ve sonra kanaryayı evde beslemeye başladılar.
Sonra sarı kanaryanın sahibi çok üzülmüştü.Onu hiçbir yerde bulamamıştı.Sonra kafesin kapısı açık kalmıştı.Ve bir çocuk evin içindeki bir balkonu açık bırakmıştı.Ve sarı kanarya evin içinden kaçmıştı.Sonra sarı kanarya bir ağacın üstüne konmuştu.Ve sahibi sarı kanaryayı gördü.Ve sahibi çok mutlu oldu.
Kanaryanın sahibi ağaca tırmandı ve kanaryayı yakaladı.Onu evine götürüp onu çok iyi besledi.

Devamını Oku
Osman Demircan

Allah: “ Bilsem ki günah işlemeyeceksiniz ben günah işleyip tövbe eden kullar yaratırım.” der. İşte laiklik de budur. Kişiye günah işleme özgürlüğünü vermektir. Fakat bunu yaparken bireyi günah çukuruna düşürmek onun gözüne sürekli haram lokmaları da sokmak insan hak ve özgürlüklerine sığmasa gerek.
Şeriat bir hukuk sistemi ise bu sistemin uygulanması için veya var olması için kişinin suç işleme özgürlüğünün elinden alınmaması gerekir. Zira özgürlüğün olduğu yerde insanlık olur ve insan insanlaşır. Bu açıdan bakıldığında laiklik insanı insan yapan en temel olgulardan biridir. Baskının, despotluğun olduğu yerde tehlike olur. Tehlikenin olduğu yerde de insan en ilkel ve hayvani duyguları taşır. Saldırganlaşır, asabileşir ve gözünü kan bürür.
Günlük hayatta zaten birçok hegemonyanın baskısı altındayız. Baba hegemonyası, anne hegemonyası, okul hegemonyası ve kurallar hegemonyası gibi…Tüm bu baskılar altında insanlığımızı korumaya çalışırken bir de insanın vicdanını, fikrini kilitleyen din adına baskılar altında iyice bocalamaktayız. Bu yüzden linç kültürünü yaşamaktayız. Kısaca hala töre cinayetleri işleniyorsa ve hala Bursa’nın bir meydanında bir sapkına yaptığı tacizden dolayı insanlar vur Allah vur saldırıyorsa ve o kişi ölüm kalım savaşı veriyorsa bunda bu insanları katil bir ruha dönüştüren vicdanlarını kilitleyen zihniyet ve inanç dünyalarındaki yanlışları aramak lazımdır.
Laiklik bir vicdan kazandırma olgusudur. Vicdanı olmayanın laikliği olamaz.Toplum sağlıklı düşündüğü sürece üretken olur, mutlu olur. Baskı altına alınmış bir birey asla güzel ve sağlıklı düşünceler üretemez.
Ömer Hayam bir şiirinde günah işleyecek yer yok bari namaz kılayım der. İnsanları ibadete zorlayan, bir inancın gelenekleri içine sokan ve bunu toplumsal ve yaşamsal alanlarla yapan bir anlayışı ne güzel anlatmış değil mi?
İnsan eğrisiyle doğrusuyla vardır. Bir cetvel alıp sen bu boyda şu doğrulukta olacaksın demek tam bir faşizanlıktır. Kimse toplum mühendisliği yapmasın. Kimse kimseyi ölçüp biçmeye kalkmasın.

Devamını Oku
Osman Demircan

Ben yüksek dağlara yağan karım. Güneş olup sevme beni, eririm sonra. Yağmur olup yağma üzerime, her damlan bir kurşun gibi saplanır yüreğime. Eğer beni sevmek istersen gerçekten, kardelen ol. Yüreğimin buzlu duygularından çık dışarı. Işığı seninle göreyim. Öyle bir yara aç ki bedenimde, kardelenler açsın tenimde. Eğer bana dokunmak istersen, ellerin tertemiz olsun. Çünkü ben parmak uçlarından berrak bir kristal gibi dökülmek isterim. Eğer yüreğinde kaçma duyguları dört nala koşuyorsa, kar üstünde koşan atlar gibi gel bana. Gör o zaman, kar üzerinde koşmak nasıl olur. Gör o zaman dağlarda, koşar adım mutluluğa yürümek nasıl olur. Mutluluk bembeyaz kar örtüsüdür, kaldır at diğer kumaşları üzerinden. Çıplaklığına ört kar kristallerimi. Sen bembeyaz dünyamda bir kar tavşanı ol, ürkekliğin değsin tenime. Avcılar düşerken peşine, yüreğimin gizli köşelerinde saklan. Bir ben bileyim kanını dökmeden, damarlarındaki sıcaklığı. Bir ben bileyim sendeki sıcaklığı.
Eğer beni sevmek istersen, dağlara bağırmayı öğren. O zaman bir çığ gibi düşerim ayak dibine. Sana beyazın en beyazını, saflığın ve dokunulmamışlığın en güzelini getiririm. Sen yeter ki sesinii yükselt. Kısık ses böcekleri uyandırır, çığlık ise karları yerinden oynatır. Bildiğin tüm dillerin haykırışlarıyla gel bana. Ben seni sesinden ve nefesinden tanırım. Çığlığına çığ gibi koşarım.
Eğer beni sevmek istersen üşümeyi öğren. Sırtından bumbuz ter aksın. Gözlerin buz gibi baksın. Üşüyen yerlerini, kar ile sıvarım. Seni tenimin kristalleriyle hayata döndürürüm. O zaman inanırsın sevmenin bir hayat kurtarmak olduğuna.
Beni sevmek istersen eğer, kar yağarken sokak lambalarını seyret. O zaman anlarsın karanlıkla aydınlığın nasıl yan yana bulunduğunu. Beni sevmek istersen, kar yağarken sokak ateşini seyret. O zaman anlarsın soğuk ile sıcağın nasıl yan yana gelebildiğini. Sefaletin duygu zengini bir yüreği ne hale getirdiğini görmek istersen, sana bakarken içimde düşen çığları gör.
Beni sevmek istersen dokun yüreğinin tellerine. Eğer hüzzam bir şarkı yankılanırsa içindeki salonlarda, mehtabı alıp yanıma gel. Hiç sabah olmasın şarkısını dudaklarımıza ezberlet.
Ben yüksek dağlara yağan karım. Eğer beni sevmek istersen, sen de bir dağ evi ol. Ocağında çam dalları tutuşsun. Aşkın dumanı gökyüzüne çıksın. Ben kapını rüzgarla tıklatırım. Üzerinde hafif bir şey olsun. Beni karşında görünce eteklerin açılsın.

Devamını Oku
Osman Demircan

Önce şunu belirtmeden geçemeyeceğim: Yobazlığın ideolojisi yoktur. Nice başı kapalı insanlar tanırım ki ufku açıktır ve nice başı açık insan tanırım ki tam bir kördür. Hiç unutmuyorum bir gün arkadaşımla beraber bir restoranta gitmiştim. Her yerde modern insanlar gezinmekteydi. Kendimi özel ve değerli hissettiğim o yerde garson yanıma yaklaştı ve kusura bakmayın beyefendi karşı masada bayanlar var buradan kalkar mısınız dedi. Şaşırdım. Kalktım ve kasiyerdeki çağdaş bayana durumu anlattım. Kusura bakmayın orası tutulmuş dedi. Oradan kendimi değersiz hissederek ayrıldım. Ah yaşamak ne zor! İnsanlık billur bir avize gibi ışık vermez. Bütün insanlar bir mum gibi erir gider. Yine bir gün sol görüşlü arkadaşlarımın yanına gittim. Sohbetlerinden, zekalarından, bilgilerinden, duyarlılıklarından yararlanayım dedim. Dinlemeye başladığımda Kabe’yi şarapla yıkamaktan bahsettiklerini gördüm.Ah insanları anlamak ne zor! Eğer bir fahişe olsaydım kendimden değil bir başkasından utanırdım ve kendi bedenimden değil de bir başkasının bedeninden tiksinirdim. Yine hiç unutmuyorum bir okulda öğretmen açığı dolayısıyla derse girmeye razı olmuştum. Oradaki çocuklara yazık olmasın dedim. Kendi okulumun haricinde o okulda görev yaptığım günler ramazana rast gelmişti. İnan Allah'ın kulusun sofra kurmaya başlamışlardı.Ve benimle beraber oruç tutan bir arkadaş ramazanın sonuna kadar onların dudak şapırtısını duymuştuk. Muhafazakar kesimden bir kısım ise kot pantolon giydiğim için beni kafir ilan etmişti. Cemaat olayında ise tam bir itaat yaşanır. Onlar için önemli olan saf tutmaktır. Yandaşları onlar için değerlidir ve onlarla omuz omuza verirler. Başkalarını aralarına sokmazlar. Gazeteleri, dergileri, evleri bellidir. Sen ne kadar iyi olursan ol, onların kriterlerine uymadığın sürece asla sana yaşam hakkı vermezler. Örneğin gazetelerinde senden hiç söz etmezler. Dergilerinde yazılarını yayımlamazlar. En güzel romanı sen yazsan da gelip seninle konuşmazlar. Çünkü roman yazsan da sen onlar için iki kelimelik bir adamsın: Defol buradan gibi…Bir kusurun olsa kimse seni kabul etmez. Çünkü her kesimin güzel insanları bir sorun yaşamak istemez. Zaten sen onların karizmasını bozabilirsin. Sonra ağabeylere, ağalara ayıp olur. Çünkü her kesimin namuslu ve şerefli insanları senin için rezil olmak istemez. Bu yüzden seni rezil ederler de kendi kitlesinin adını temize çıkarırlar. Bundan dolayı bu kesimlere güven olmaz. Çünkü seni çamura sokarlar fakat yaptıklarının domuzluk olduğunu anlamazlar. Derim ki ben kişi kendi ayakları üzerinde durmalı ve kendini kimseye kullandırtmamalı. Hiçbir zihniyetin kirli emellerine alet olmamalı. Şunu gördüm ki herkes doğruluktan, dürüstlükten dem veriyor ama kimse doğrudan yana değil. Herkes menfaatinin gerektirdiği yerde. Herkes ballı parmağını yalamakta ve sonra o parmağını başkasının gözüne sokmakta. Kimden çıkarı varsa onu alkışlamakta. Ona elini uzatmakta. Sözün özü herkes menfaati kadar doğrudur. Eğer bir çamursanız bunları anlarsınız, denizler anlamaz. Çünkü onlar hiç su sıkıntısı çekmezler. Bu yüzden sıkıntısı olanlar beni anlarlar ve bana yaklaşırlar.

Devamını Oku
Osman Demircan

Hiç bitmeyecek bir aşkla sevdim seni.Kimler geldi geçti de bu gönülden bir tek senin yerin ayrı kaldı.Bana acı verecek bir tek senin sevgindi.Bu bile yıldırmadı beni.Seni seviyordum ben.Nasıl terk edip gittin beni.
İkinci bir şans istiyorum senden.Gözlerime bak onlar anlatacak sana, seni ne kadar çok özlediğimi.Sana olan sevgimi anlatamamış olacağım ki sarstım bütün güvenini.Ne olur anla beni.Kelimelerin tükendiği yerde oku yüreğime kazıdığım sana olan sevmelerimi.Dinle şah damarımdaki can çekişlerimi.Hisset niçin yaşamak istediğimi.
Çok istiyorum seni.Ne olur ikinci bir şans ver bana.Canıma can katmak için.Ruhumun yalnızlığına eş olman için.Daha mavi bir gökyüzü için.Daha mavi bir deniz için.Nefes alabilmem için.Yaşamak için istiyorum seni.Ne olur anla beni.
Ezberledim seni.Aklımda kalmamışken aşk dolu şiirler,yüreğimin hücrelerine yazdım senin ismini.En ücra köşeme çizdim silüetini.Nasıl bırakıp gittin beni.
Oysa erikler yeni çiçek açmıştı.Kelebekler polenlerle yeni tanışmıştı.Bütün açlar katıksız bir sevgiyle doya doya aşkın tadına bakmıştı.Bir sen göremedin bende yeşeren sevda bademlerini.Kırdın bütün umut dallarımı.Kuruttun tüm bulutlarımı.Bir coşku bırakmadın bende. Cılız bir akıntı kaldı bedenimde.Dolu dizgin yaşamak isterken seninle, mezarlığa döndürdün ayaklarımı.
Ne olur ikinci bir şans ver bana.Çok seviyorum seni.Daha akşam olmadan, güneş batmadan, sokaklardan el ayak çekilmeden görmek istiyorum seni.Ağlatma artık beni.Göster bana merhametini.

Devamını Oku
Osman Demircan

Hayatta hiç değişiklik aradınız mı? Evlisiniz ama başka birini sevmeyi düşündünüz mü veya doktorsunuz hiç hastanıza gönül vermeyi hayal ettiniz mi? Ya da bir Kürt'sünüz ve de yoksulsunuz hiç Türk'ün tükürüyle yaranızın iyileşeceğinizi umdunuz mu? Bir türküyle bir Kürt kızını sevebileceğinizi düşündünüz mü?
Her insan kendi dünyasının içine çeker bir başkasını. Bir bakarsınız ki etrafınız camdan duvarlarla çevrilmiştir. Kaçmak bir ölümdür sizin için. Özgürlük bir çırpınmadan başka ne verir size?
Bir başkasını sevmenin bedeli ne olur size? Sevdiğiniz bir dağsa ve siz de bir çobansanız koyunlarınızı kim koruyacak bu aşktan? Kim yüreğinize dur deyecek, kim seni uçuruma düşmekten esirgeyecek?
Bir fanusun içinde koç sürüsü besleyemeyeceğine göre kim seni camdan duvarların içine hapsedecek? Ah bir başkasını sevmek sana geniş bir dünyayı vermeyecek? Sana dünyanın bütün çiçekleri getiren eller, bir başkasının gönül bahçesini tarumar ederek gelecek. Geride bir çöl bir bozkır bırakarak gelecek.
Hiç cennet kapıcısıyla cehennem kapıcısının misafirlerini aynı ölçüde sevebileceğini umdun mu? Peki sevdiğin ve sen hangi kapıların insanısınız? Sana açılacak bir kapıdan bir başkasının kovulabileceğini hiç düşündün mü?
Yok mümkün değil bir Türk'ün tükürüğüyle bir Kürt'ün iyileşmesi. Yok münkün değil farklı şarkılar söylerken dudakların aynı duyguları beslemesi. Sen uzak iklimlerde açan bir gül iken, onun senin üzerine bir yağmur gibi yağması da çok uzaktır.

Devamını Oku
Osman Demircan

Felek ağlarını örerken
Ya örümcek aç kaldı.
Ya kelebek can verdi.
Çelişki hep süregeldi

Devamını Oku