hah söyle.. ne isiniz var insan haklari, baris vs.. sömürüleriyle.. kimisi insanlar icin acilan sayfalar/yerler sadece onunla ilgili temel duygulari seslendirme ve bosaltma amaclidiir... dökün icinizi... rahatlayin...
güxsüz insanlar, güclüler karsisisnda yapacak bir sey bulamadikalrinda, onlar hakkinda insani olmamak, katliam yapmak vs.. gibi suclamalarda bulunur, uluslararasi örgütleirn nerede oldugunu sorar... asil aranmasi gereken güctür.. onu elinde bulunduran isini götürür.. bu kadar basit...
siyonizm illetinin yarattigi kisiliklerden bir tanesi, gecen hafta icinde, filistinliler icin 'onlar merhamet dileyinceye kadar saldiracagiz' ve 982'de gerceklesitirlen isgal sirasinda, keske arafati da yok etseydik demeclerini vermis kisi.
ozgecmisinde soyle iki tane vukuati bulunan:
- 1958 de komanda birligi ile filistin koyune baskin yapip 67 kisiyi olduren kuvvetin komutanligi yapmak
- 1982 de lubnan isgali sirasinda gerceklestirilen katliami yürütmek[ cogu cocuk ve kadinlarin olusturdugu 991 kisi olduruldu ]
20 yüzyilin ortasinda, nasil yahudiler temerkuz kamplarinda soykirima ugradiysa, bu zatta ayni uygulamayi - politikayi bugun 'filistin'liler uzerinde surdurmektedir, isgalci israil devletinin basbakani olmak suretiyle.
Oriana Fallaci... Medyanın dünya çapındaki isimlerinden biri... Bütün kitaplarını okumaya çalıştığım, kitaplarına akseden kişiliği ile, delikanlı bir hanım.. Sahici gazeteci.. Dünya siyasetine yön veren kim varsa, onun isticvabı'na maruz kalmıştır. 'İsticvap'ı, ilgili zevat, bu sorgu sualler sırasında hayli sıkıntılı anlar yaşadıkları için kullandım.
Oriana Fallaci'nin elinden kurtulamayanlardan biri de, FKÖ'nün ünlü Beyrut'u tahliyesinin hemen ertesinde görüştüğü, General Ariel Sharon idi. Ancak Fallaci, Arafat'ı Beyrut'tan çıkartabildiği için zafer kazanan kumandan edâsıyla söyleşiye başlayan Sharon'u fena sıkıştırmıştı. Bu mülâkat, üç bölüm halinde, Hürriyet'te 15,16,17 Eylül 1982 tarihlerinde yayınlanmıştı.
Cermenler'in ataları Töton Şövalyeleri'nin bir sözü vardır, hiç kimselerin kulağına küpe olmayan! 'Kılıçla gelen, kılıçla gider.' İzninizle, aşağıda can alıcı bölümlerini aktardığım bu mülâkatın, General Sharon, henüz Sabra Şatilla kampındaki katliamın baş kasabı olarak tüm dünyanın zihnine kazınmadan, daha önce bir tarihte yapılmış olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. İsrail'in kılıçla geldiğini hep biliyoruz; ama, kılıçla gidecek mi, bilinmez. Savaşçılığa ilk soyunduğu andan beri ruhu hiç değişmeyen Sharon'un kılıçla gitmesi muhtemeldir.
- 'General Sharon, zaman zaman bir kuşkuya düşüyorum. Bana öyle geliyor ki, siz güvenliğin, savunmanın ötesinde, çok daha kapsamlı ihtiraslara sahipsiniz. Bunu, geçen yılın aralık ayında, Tel Aviv'de Stratejik Etüdler Enstitüsü'nde yaptığınız bir konuşmaya dayanarak söylüyorum. Bu konuşmanızda, İsrail'in stratejik sınırlarını tanımlamak için, Sovyetler'in yayılma politikasını bir kenara bırakarak şunları söylüyordunuz: 'Çıkarlarımız, Orta Doğu'nun Arap devletleri, Akdeniz ve Kızıldeniz ile sınırlı değildir.1980'li yıllarda, güvenlik nedenleriyle, bu çıkarlar, Türkiye, İran, Pakistan gibi ülkelere, Körfez, Afrika ve özellikle Kuzey Afrika ve Orta Afrika'ya yayılmak durumundadır'. Bu düşünceler dehşet veriyor...
- Bakıyorum, dersinize iyi çalışmışsınız. Sorunuza cevap vereceğim. İsrail belli nedenlerle çok özel bir ülkedir. Biz dünya meselelerine özellikle güvenliğimiz açısından bakarız. Meseleler, bizim için üç çevrede toplanmaktadır. Birinci çevre, Filistin terörizmidir. İkinci çevre, on üç bin tankla bizi tehdit eden Arap ülkeleridir. Üçüncü çevre de, senelerdir Orta Doğu ve Afrika'yı etkileyen Sovyetler'in [malûm, o tarihte, Sovyet sistemi henüz çökmemişti /je.] genişleme siyasetidir.
- Güzel ama anlayamıyorum. Afrika'da, Türkiye'de, İran'da, Pakistan'da, Körfez'de sizi tehdit eden kim? FKÖ'nün Beyrut'tan atılması da, daha başka bir planın, Napolyonvârî bir tasarının bir parçası olmasın?
- - Cevabım hayırdır. Sanki, stratejik çıkarlarımız olan toprakları işgal etmek istiyormuşuz gibi konuşuyorsunuz. Stratejik çıkarlarımız için Türkiye'yi yutmak istediğimizi iddia ederek bizi suçlayan Türkler gibi konuşuyorsunuz. Bu, başka bir sorundur. Bir soruyla durumu anlamanızı sağlayacağım. Sovyetler'in Körfez kıyılarına indiğini, petrol kuyularını hâkimiyetleri altına aldıklarını düşünün. Bu, bizim stratejik konumumuzu etkilemez mi? Türkiye'nin Sovyetler'ce denetlenen bir ülke haline geldiğini düşünün. Bu, bizi tehlikeye düşürmez mi? Tüm ihtimalleri hatırda tutmaya hakkımız yok mu? Bunları düşünmemiz, bizim bu ülkeleri fethetmek istediğimiz anlamına mı geliyor?
- General Sharon, sizin gerçek düşmanınız Arafat mı, Sovyetler mi?
- Sovyetler'in maddî, manevî desteği olmadan, ne Arap ülkeleri ne de Arafat bizimle savaşabilirdi. Atom çağına girdikten sonra... Sovyetler, nükleer savaş riskini almadan, genişleme ve yayılma yolunun terörizm olduğunu kavradılar (...)
- (...) FKÖ'lü olmayan dört milyon Filistinli için, kamplarda yaşayan dört milyon insan için ne düşünüyorsunuz? 'Gezegenimizin yeni Yahudileri' diye tanımlayacağım bu insanların, sizin çektiğiniz acılara katlanmaları mı gerek? Onların da bir yuvaya, bir vatana hakları yok mu?
- Fakat, onların vatanları var: Filistin, yani Ürdün!
- Kral Hüseyin'in Ürdün'ünden mi bahsediyorsunuz?
- Elbette. (..)
- (...) Sizin çözümünüze göre, Filistinliler'in valizlerini alıp Ürdün'e gitmeleri kalıyor.
- Neden? Zâten oradalar.
- Ben Lübnan'da, Suriye'de, Gazze'de, Batı Şeria'da çadırlarda, barakalarda yaşayanlardan söz ediyorum.
- Bazıları bugünkü yerlerinde kalabilir, bir kısmı da Transjordan'a (Ürdün) gidebilir.(...)
- (...) Herhalde, Bedeviler'e de FKÖ'yü kurmak kalır. 'Bedevî Kurtuluş Örgütü'. Peki, Filistinliler'e Batı Şeria'yı, Gazze'yi geri vermeniz mümkün değil mi? Bu, daha makûl bir çözüm olmaz mı? Amerikalılar, Ürdün'ün egemenliğinin muhafaza edilmesinden yanalar.
- Geri vermek mi? Alay mı ediyorsunuz? Bu topraklar binlerce senedir İsrail topraklarıdır. O zamanlar daha İncil bile yoktu meydanda! Bu bölgelerde Filistin Devleti'nin kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz! Asla! '
Ariel Sharon, başkentte, NTV'nin Ankara temsilcisine verdiği mülakatta -aslında, bir söyleşiden ziyade, monoloğu andırıyordu- ziyaretinin pek kısa sürdüğünden şikâyet ettikten sonra, söze, 'Ben diplomat değilim, çiftçiyim.' diyerek girmişti. Anında, kaşlarım havaya kalktı. Yalandan kim ölmüş? Diplomat olmadığı doğru; zira, diplomasi, ustalarının bir zamanlar tarif ettiği üzere, 'mümkün olanın sanatı'dır. Oysa, kanının son damlasına kadar savaşçı olan Sharon, Filistinliler'e hayat hakkı tanımamakta direnirken, gökteki ay'ı istiyor.
Bölgede bir Filistin yönetimi kuruldu gûya. Ama, işte görüyorsunuz işte, adam 1982'de bile, FKÖ Lübnan'dan tahliye olduğu sırada dahi, bir Filistin Devleti'ne izin vermeyeceğini bas bas bağırıyor! ! ! Çiftçilik de nereden çıktı? 'Ben barış için buradayım. Tüm hayatım savaşta geçti. Kimse benim kadar barışı isteyemez.' diyor. Peki bu, 'İsrail Kralı', 'Kral Arik', 'Cani', 'Zorba', 'Acımasız Buldozer', 'İktidara Susamış Fil', 'Lübnan Kasabı' unvanları nereden çıkıyor? Gün geliyor, Sharon'u kendi dava arkadaşları bile zor zaptediyor. Fallaci'ye, 'Neredeyse tüm Arap ülkeleriyle savaştık. Çok geniş bir savaş tecrübemiz var. Askerî açıdan, nereye girmem gerekiyorsa, girerim. Beni bundan dünyada kimse alıkoyamaz. Demokrasi filan dinlemem. Hükümetim hoşlanmasa bile girerim. Onları ikna ederim, demek istiyorum' diyen bir askerin ağzına en yakışmayan kelime, barış!
---------- Jülide ERGÜDER 20 Ağustos 2001, Pazartesi
hah söyle..
ne isiniz var insan haklari, baris vs.. sömürüleriyle..
kimisi insanlar icin acilan sayfalar/yerler sadece onunla ilgili temel duygulari seslendirme ve bosaltma amaclidiir...
dökün icinizi...
rahatlayin...
K- Sap!
Oturacağı kazığı yontuyor, farkında değil...
İlluminati nin en saldırgan üyelerinden sadece biri...
Basit katil
Lanet olsun
Duygularımı şöyle özetleyim. Arkadaşlarda kusura bakmasınlar.
İTİN BİRİ
güxsüz insanlar, güclüler karsisisnda yapacak bir sey bulamadikalrinda, onlar hakkinda insani olmamak, katliam yapmak vs.. gibi suclamalarda bulunur, uluslararasi örgütleirn nerede oldugunu sorar...
asil aranmasi gereken güctür..
onu elinde bulunduran isini götürür..
bu kadar basit...
YA ONUN YAPTIKLARINA SESSİZ KALANLAR; BM, İNSAN HAKLARI KURLUŞLARI, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ONLAR DAHA MI AZ SUÇLU...
siyonizm illetinin yarattigi kisiliklerden bir tanesi, gecen hafta icinde, filistinliler icin 'onlar merhamet dileyinceye kadar saldiracagiz' ve 982'de gerceklesitirlen isgal sirasinda, keske arafati da yok etseydik demeclerini vermis kisi.
ozgecmisinde soyle iki tane vukuati bulunan:
- 1958 de komanda birligi ile filistin koyune baskin yapip 67 kisiyi olduren kuvvetin komutanligi yapmak
- 1982 de lubnan isgali sirasinda gerceklestirilen katliami yürütmek[ cogu cocuk ve kadinlarin olusturdugu 991 kisi olduruldu ]
20 yüzyilin ortasinda, nasil yahudiler temerkuz kamplarinda soykirima ugradiysa, bu zatta ayni uygulamayi - politikayi bugun 'filistin'liler uzerinde surdurmektedir, isgalci israil devletinin basbakani olmak suretiyle.
SİYONİST DOLAYISIYLA İNSANLIK DÜŞMANI BÖCEK!
soyadı sharon değil şaron dur.
kaaaaaaaaatil! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! demek az gelir terörist! ! ! ! ! ! ! ! !
kaaaaaaaaatil! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !
Kılıçla gelen, kılıçla gider...
Oriana Fallaci... Medyanın dünya çapındaki isimlerinden biri... Bütün kitaplarını okumaya çalıştığım, kitaplarına akseden kişiliği ile, delikanlı bir hanım.. Sahici gazeteci.. Dünya siyasetine yön veren kim varsa, onun isticvabı'na maruz kalmıştır. 'İsticvap'ı, ilgili zevat, bu sorgu sualler sırasında hayli sıkıntılı anlar yaşadıkları için kullandım.
Oriana Fallaci'nin elinden kurtulamayanlardan biri de, FKÖ'nün ünlü Beyrut'u tahliyesinin hemen ertesinde görüştüğü, General Ariel Sharon idi. Ancak Fallaci, Arafat'ı Beyrut'tan çıkartabildiği için zafer kazanan kumandan edâsıyla söyleşiye başlayan Sharon'u fena sıkıştırmıştı. Bu mülâkat, üç bölüm halinde, Hürriyet'te 15,16,17 Eylül 1982 tarihlerinde yayınlanmıştı.
Cermenler'in ataları Töton Şövalyeleri'nin bir sözü vardır, hiç kimselerin kulağına küpe olmayan! 'Kılıçla gelen, kılıçla gider.' İzninizle, aşağıda can alıcı bölümlerini aktardığım bu mülâkatın, General Sharon, henüz Sabra Şatilla kampındaki katliamın baş kasabı olarak tüm dünyanın zihnine kazınmadan, daha önce bir tarihte yapılmış olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. İsrail'in kılıçla geldiğini hep biliyoruz; ama, kılıçla gidecek mi, bilinmez. Savaşçılığa ilk soyunduğu andan beri ruhu hiç değişmeyen Sharon'un kılıçla gitmesi muhtemeldir.
- 'General Sharon, zaman zaman bir kuşkuya düşüyorum. Bana öyle geliyor ki, siz güvenliğin, savunmanın ötesinde, çok daha kapsamlı ihtiraslara sahipsiniz. Bunu, geçen yılın aralık ayında, Tel Aviv'de Stratejik Etüdler Enstitüsü'nde yaptığınız bir konuşmaya dayanarak söylüyorum. Bu konuşmanızda, İsrail'in stratejik sınırlarını tanımlamak için, Sovyetler'in yayılma politikasını bir kenara bırakarak şunları söylüyordunuz: 'Çıkarlarımız, Orta Doğu'nun Arap devletleri, Akdeniz ve Kızıldeniz ile sınırlı değildir.1980'li yıllarda, güvenlik nedenleriyle, bu çıkarlar, Türkiye, İran, Pakistan gibi ülkelere, Körfez, Afrika ve özellikle Kuzey Afrika ve Orta Afrika'ya yayılmak durumundadır'. Bu düşünceler dehşet veriyor...
- Bakıyorum, dersinize iyi çalışmışsınız. Sorunuza cevap vereceğim. İsrail belli nedenlerle çok özel bir ülkedir. Biz dünya meselelerine özellikle güvenliğimiz açısından bakarız. Meseleler, bizim için üç çevrede toplanmaktadır. Birinci çevre, Filistin terörizmidir. İkinci çevre, on üç bin tankla bizi tehdit eden Arap ülkeleridir. Üçüncü çevre de, senelerdir Orta Doğu ve Afrika'yı etkileyen Sovyetler'in [malûm, o tarihte, Sovyet sistemi henüz çökmemişti /je.] genişleme siyasetidir.
- Güzel ama anlayamıyorum. Afrika'da, Türkiye'de, İran'da, Pakistan'da, Körfez'de sizi tehdit eden kim? FKÖ'nün Beyrut'tan atılması da, daha başka bir planın, Napolyonvârî bir tasarının bir parçası olmasın?
- - Cevabım hayırdır. Sanki, stratejik çıkarlarımız olan toprakları işgal etmek istiyormuşuz gibi konuşuyorsunuz. Stratejik çıkarlarımız için Türkiye'yi yutmak istediğimizi iddia ederek bizi suçlayan Türkler gibi konuşuyorsunuz. Bu, başka bir sorundur. Bir soruyla durumu anlamanızı sağlayacağım. Sovyetler'in Körfez kıyılarına indiğini, petrol kuyularını hâkimiyetleri altına aldıklarını düşünün. Bu, bizim stratejik konumumuzu etkilemez mi? Türkiye'nin Sovyetler'ce denetlenen bir ülke haline geldiğini düşünün. Bu, bizi tehlikeye düşürmez mi? Tüm ihtimalleri hatırda tutmaya hakkımız yok mu? Bunları düşünmemiz, bizim bu ülkeleri fethetmek istediğimiz anlamına mı geliyor?
- General Sharon, sizin gerçek düşmanınız Arafat mı, Sovyetler mi?
- Sovyetler'in maddî, manevî desteği olmadan, ne Arap ülkeleri ne de Arafat bizimle savaşabilirdi. Atom çağına girdikten sonra... Sovyetler, nükleer savaş riskini almadan, genişleme ve yayılma yolunun terörizm olduğunu kavradılar (...)
- (...) FKÖ'lü olmayan dört milyon Filistinli için, kamplarda yaşayan dört milyon insan için ne düşünüyorsunuz? 'Gezegenimizin yeni Yahudileri' diye tanımlayacağım bu insanların, sizin çektiğiniz acılara katlanmaları mı gerek? Onların da bir yuvaya, bir vatana hakları yok mu?
- Fakat, onların vatanları var: Filistin, yani Ürdün!
- Kral Hüseyin'in Ürdün'ünden mi bahsediyorsunuz?
- Elbette. (..)
- (...) Sizin çözümünüze göre, Filistinliler'in valizlerini alıp Ürdün'e gitmeleri kalıyor.
- Neden? Zâten oradalar.
- Ben Lübnan'da, Suriye'de, Gazze'de, Batı Şeria'da çadırlarda, barakalarda yaşayanlardan söz ediyorum.
- Bazıları bugünkü yerlerinde kalabilir, bir kısmı da Transjordan'a (Ürdün) gidebilir.(...)
- (...) Herhalde, Bedeviler'e de FKÖ'yü kurmak kalır. 'Bedevî Kurtuluş Örgütü'. Peki, Filistinliler'e Batı Şeria'yı, Gazze'yi geri vermeniz mümkün değil mi? Bu, daha makûl bir çözüm olmaz mı? Amerikalılar, Ürdün'ün egemenliğinin muhafaza edilmesinden yanalar.
- Geri vermek mi? Alay mı ediyorsunuz? Bu topraklar binlerce senedir İsrail topraklarıdır. O zamanlar daha İncil bile yoktu meydanda! Bu bölgelerde Filistin Devleti'nin kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz! Asla! '
Ariel Sharon, başkentte, NTV'nin Ankara temsilcisine verdiği mülakatta -aslında, bir söyleşiden ziyade, monoloğu andırıyordu- ziyaretinin pek kısa sürdüğünden şikâyet ettikten sonra, söze, 'Ben diplomat değilim, çiftçiyim.' diyerek girmişti. Anında, kaşlarım havaya kalktı. Yalandan kim ölmüş? Diplomat olmadığı doğru; zira, diplomasi, ustalarının bir zamanlar tarif ettiği üzere, 'mümkün olanın sanatı'dır. Oysa, kanının son damlasına kadar savaşçı olan Sharon, Filistinliler'e hayat hakkı tanımamakta direnirken, gökteki ay'ı istiyor.
Bölgede bir Filistin yönetimi kuruldu gûya. Ama, işte görüyorsunuz işte, adam 1982'de bile, FKÖ Lübnan'dan tahliye olduğu sırada dahi, bir Filistin Devleti'ne izin vermeyeceğini bas bas bağırıyor! ! ! Çiftçilik de nereden çıktı? 'Ben barış için buradayım. Tüm hayatım savaşta geçti. Kimse benim kadar barışı isteyemez.' diyor. Peki bu, 'İsrail Kralı', 'Kral Arik', 'Cani', 'Zorba', 'Acımasız Buldozer', 'İktidara Susamış Fil', 'Lübnan Kasabı' unvanları nereden çıkıyor? Gün geliyor, Sharon'u kendi dava arkadaşları bile zor zaptediyor. Fallaci'ye, 'Neredeyse tüm Arap ülkeleriyle savaştık. Çok geniş bir savaş tecrübemiz var. Askerî açıdan, nereye girmem gerekiyorsa, girerim. Beni bundan dünyada kimse alıkoyamaz. Demokrasi filan dinlemem. Hükümetim hoşlanmasa bile girerim. Onları ikna ederim, demek istiyorum' diyen bir askerin ağzına en yakışmayan kelime, barış!
----------
Jülide ERGÜDER 20 Ağustos 2001, Pazartesi