(Hikâye)
Sevim, ta ilkokul yıllarımdan itibaren tanıdığım ve her gördüğüm zaman, içimde bir sıcaklık duyduğum kızdı. Bizim yukarı mahallede oturur, iki mahalle arasındaki parkta oyun oynardı. Bende, onu daha çok görebilmek için çok kez o parka gider oyun oynardım. İlkokullarımız farklıydı, ancak tesadüfe bakınız ki, ortaokulumuz ortak olduğu gibi aynı sınıfa düşmüştük. Sarışın, çok hareketli cıvıl cıvıl bir kızdı. Dersleri çok iyi olmasa da, sınıfta kalmamıştı. Ortaokul yıllarımda onu yakından takip eder, konuşmak için fırsat kollar, okul çıkışlarında yolumu uzatarak, onu takip ederdim. Bunları neden yaptığımı o yıllarda tam olarak anlayamamış, liseye başladığım ilk yıldan itibaren, bedensel ve ruhen gelişmemin de etkisiyle, Sevim’e karşı dayanılmaz bir sevgi duymaya başladığımı anlamıştım. Öyle ki, onu konuştuğu her erkekten kıskanır olmuş, aynı lisede olsak ta ayrı sınıflarda olmamın etkisi ile teneffüsleri iple çeker, şayet göremezsem huzursuz olurdum. Benim yaşadığım bu fırtınalardan habersiz olan Sevim, yaşıtları arasında seçilen, güzelliği ile dikkat çeken bir genç kız olmuştu. Okulumuzun yakışıklı erkek öğrencileri peşinden ayrılmaz, o da onlara karşı samimi hareket ve konuşmalar içerisinde bulunur, ben de bunları gördükçe üzüntüye kapılır, kendi kendime gelin güvey olur, gençlik hayalleri kurardım.
Oldukça zayıf, orta boylarda, beyaz tenli, siyah saçlı sevimli bir yüzüm vardı. Bu nedenle pek çelimsiz görünürdüm. Sevim’in yanında okulun gösterişli, güzel giyinen zengin çocukları dolanırken, duygularımı ona açmaya cesaret edemiyor, kendimi derslerime vererek üzüntümü gidermeye çalışıyordum. Çok başarılı olmasam da, iyi bir üniversiteye gideceğime emindim. Şayet güzel bir okulu kazanırsam Sevim’e açılır, hayallerimi ona anlatırım diyordum. Sevim’in okul başarısı düşüktü, bu nedenle iyi bir üniversite kazanması imkânsız gibiydi. O da bunun farkında olduğu için güzelliğini ön plana çıkarma gayreti ile hareket eder, çevresinden gördüğü ilgiyle şımarık hareketler yapardı.
Üniversite sınavlarına girmiş, sınavım beklediğimden çok daha iyi geçmişti. Sonuçların açıklanacağı tarihi beklerken, Sevim’i takip etmekten kendimi alamamış, boş zamanlarımda onun mahallesini gezmekle vakit geçirmiştim. Uzaktan da olsa onu görmek, en büyük emelimdi. İyi bir sonuç alırsam onunla konuşmayı kafama koymuş, duygularımı açmaya karar vermiştim. Sonuçların açıklanma zamanı gelmiş, sabırsızlık içinde yerimde duramıyordum. Bu arada babam, annem ve iki kardeşimde aynı heyecanı yaşamakta, aileden üniversiteye gidecek ikinci çocuğunun nereyi kazanacağını merakla bekleşiyorlardı.
geçmiş ve geleceğin çatıştığı zaman döngüsünde,
yeşermişti umutlar.
yaşam çizgimin sıfır noktasında,
hayata bir başka,
daha bir başka baktığım,
aşkı bulduğum gündü,
(Hikâye)
Ve yoğurt getiren kadınla aralarında, kısa bir bakışma olmuştu. Fakat İrfan için önemsenmeyecek bir bakışmaydı. Henüz sorunlu bir boşanmanın ardından eşinden ayrılmış, kendine gelememiş, kafası karmakarışıktı. Annesi oldukça yaşlı ve bakıma muhtaçtı. Uzak vilayette olduklarından sık sık annesinin yanına gelemiyor, sıkıntı içinde yaşayan annesini merak ediyordu. Eşine, burada kalmalarını söylemiş, annesinin durumunu anlatmıştı. Fakat eşi ne annesini kendi evlerine istemiş, nede kocasına eşlik etmeye yanaşmayınca, İrfan aylarca burada tek başına kalmaya karar verdiğinde, aralarında sorun çıkmış, ardından eşiyle anlaşarak boşanmışlardı. İrfan’ın her hangi bir kadını görecek gözü yoktu. Bu nedenle yoğurtçu kadının kendisine ısrarlı bakışına bile anlam veremeden, odasına kapanmıştı.
Adı Emine olan kadın, her yoğurt getirdiğinde biraz oyalanmakta, annesinden çok İrfan’la konuşmaya çalışmaktaydı. İrfan bu bakışlardan rahatsız olmalı ki, annesine Emine’nin kim olduğunu nerede oturduğunu sordu. Annesinin anlattığına göre Emine, yirmili yaşlarda evlenmiş, on yıl evli kaldıktan sonra çocuğu olmayınca kocasından ayrılmış ve şu anda da kırk yaşlarında olmalıydı. Emine’nin babasının yeterince zengin olduğu, iki oğlu ile beraber ticaretle uğraştıkları, kendilerinden biraz yukarıda aileye ait bir bina yaptıkları, büyük bahçenin kenarında inek besleyen Emine, içindeki boşluğu doldursun, meşgale olsun diye bu işi yaptığından bahsetmiş. Babası Emine’yi çok sever, kızının çocuğu olmamasından dolayı hayli üzüntü duyar, bir dediğini iki etmezmiş. Bu arada İrfan’ın annesi, Emine’nin kendisi hakkında soru sorduğunu ve oğlunun durumunu tüm detayları ile anlattığını söyledi. İrfan, annesinin son sözlerinden rahatsız olmuş olsa da, olan olmuş diye önemsememişti.
Aradan bir ay geçmiş geçmemişti ki, İrfan ve annesi akşam yemeklerini yemiş otururken kapı çalındı. İrfan, kapının çalınması üzerine kapıyı açtığında, karşısında Emine ve yanında orta yaşlarda bir adam ile kadını gördü. Önce ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırdı, adamın selam vermesi ile kendine gelerek,
‘’vurulunca kalbe neşter…’’
gitmişti kadın.
bir veda,
bir hoşça kal demeden.
Aldanma bu güneşe mevsimlerde şaşırdı,
Sakinleşti dalgalar gemileri aşırdı.
Duygular bahar sandı, gönülleri taşırdı,
Aşkından izler kalsın, zemheri günlerinde.
Gözlerin uzaklarda günü güne eklersin,
(Hikâye)
Kötü haberi aldığımdan beri nerede duracağımı, ne yapacağımı bilemeden dolaşıp durdum. Oğlumun hastalığının ilerlediğini, sayılı günlerinin kaldığını söyleyen doktor, oldukça üzgün bir halde, artık dua etmekten başka bir şey yapılamayacağını, oğlumun son günlerini evinde huzur içinde geçirmesini tavsiye ederek yanımızdan ayrıldı.
Mevsim bahardı. Evimizin çevresindeki ağaçlar çiçeklerini açmış, çimenler yeşermiş, havalar iyice ısınmıştı. Oğlum bazen evin bahçesinde, bazen yatağında yatarak hayatını devam ettirirken, eşi ve çocuğu yanından ayrılmıyordu. Henüz otuz yaşında olan oğlumun üç yaşında bir oğlu ve kendisini çok seven bir eşi vardı. Fakat o yıllarda çok yaygın olan verem oğlumun yakasına yapışmış ve tedaviye cevap veremez hale gelmişti. Doktorun tavsiyesine uyarak bir yandan karısı, bir yandan ben, oğlumun mümkün olduğu kadar rahat etmesini sağlamak için didinip duruyorduk.
Gelinim Fatma, kocasının durumunu biliyor, içindeki fırtınaları bastırmaya çalışarak neşeli görünmek istiyordu. Bahçede yeni dikilen sebzelerle oyalanırken iki göz iki çeşme ağladığını gördükçe içim parçalanıyor, metanetli olmaya çalışıyordum.
Aradan bir ay geçti, geçmedi bir gece fenalaşan oğlum, kendini tüketen hastalığa fazla direnemeden, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. İşte o an sakladığımız yaşlarımız ağlamalar eşliğinde sel olup akıyordu. Ertesi günü oğlumu yakın bir köydeki aile mezarlığına defnederek evimize dönmüş, başsağlığı için gelenleri karşılamaya çalışıyordum.




-
Perihan Pehlivan
Tüm Yorumlarmerhaba, Mehmet bey sizi yeni kurduğum**Gönül pınarından süzülenler** grubuma davet ediyorum buyurun. sevinirim hayatınızı okuduğumda aynı yerlerde gezmişsiniz aynı hava ve suyu paylaşmışız. selamlar