Ben o anlatamadığım onursuz saatleri, büyük acılar içinde, yarı baygın vaziyette, vahşi askerlerin arasında, korkunç, kahkahalar altında, iğrenç bir şekilde yaşamıştım. Hasena ablamın, ölümü bu kadar çok istemesini şimdi daha iyi anlamıştım. Şu an Ben’de ölümü en az onun kadar istiyordum. Rabbimden hep dilemiş, bu anları yaşamak istememiştim. Ama sonunda hayvandan aşağılık mahluklar, bu iğrençlikleri, en çirkin şekilde bana yaşatmışlardı. Büyük hayallerimle, benimle beraber büyüyen bedenim, onların heveslerine mahkum olmuştu. İnsanlığa yazıklar olsun…
Büyük acılar içinde yarı çıplak, hayatımda duyduğum en kötü kokular arasında, kafeslerimizde, zaman geçerken, aynı işkenceler, aralılarla devam ediyordu. Herkes kaderine razı gibi, artık direnmeden kalkıp gidiyor, geldiğinde, uzun süre konuşmuyordu. Kaldığımız adaya geri getirildiğimden sonra, iki gün baygın yatmışım. Ha öldü ha ölecek derken kader bana yaşamayı nasip etmişti. Kendime geldiğimde, etrafıma bakarken, hayatın ne kadar anlamsız, boş ve doymak bilmeyen hayvani isteklerden başka bir şey olmadığını bu genç yaşımda yaşamış, farkına varmıştım. Benim için yaşamanın ve hiçbir anlamı ve özelliği kalmamıştı. İğrenç bir şekilde kirlenen bedenimi temizlemekten başka düşüncem yoktu, ama burada suda yoktu…
Bana birkaç gün dokunmadılar. Biraz kendime gelmiştim. Yanımdaki kadınlarla çok az konuşuyorduk. Sanki suçluymuş gibi, birbirimizin yüzüne bakmaktan utanır haldeydik. Kimse ismi dışında, ailesinden bahsetmiyor, hayatını anlatmıyordu. Sanki buradan sağ çıktığımızda, yaşadıklarımızı ailelerimize anlatılacak korkusu var gibi, kendimizi saklıyorduk. Büyük bir pislik içindeki bu delikte, duygularımız kaybolmuş, yarı hayvan gibiydik.
(Hikâye)
Sevim, ta ilkokul yıllarımdan itibaren tanıdığım ve her gördüğüm zaman, içimde bir sıcaklık duyduğum kızdı. Bizim yukarı mahallede oturur, iki mahalle arasındaki parkta oyun oynardı. Bende, onu daha çok görebilmek için çok kez o parka gider oyun oynardım. İlkokullarımız farklıydı, ancak tesadüfe bakınız ki, ortaokulumuz ortak olduğu gibi aynı sınıfa düşmüştük. Sarışın, çok hareketli cıvıl cıvıl bir kızdı. Dersleri çok iyi olmasa da, sınıfta kalmamıştı. Ortaokul yıllarımda onu yakından takip eder, konuşmak için fırsat kollar, okul çıkışlarında yolumu uzatarak, onu takip ederdim. Bunları neden yaptığımı o yıllarda tam olarak anlayamamış, liseye başladığım ilk yıldan itibaren, bedensel ve ruhen gelişmemin de etkisiyle, Sevim’e karşı dayanılmaz bir sevgi duymaya başladığımı anlamıştım. Öyle ki, onu konuştuğu her erkekten kıskanır olmuş, aynı lisede olsak ta ayrı sınıflarda olmamın etkisi ile teneffüsleri iple çeker, şayet göremezsem huzursuz olurdum. Benim yaşadığım bu fırtınalardan habersiz olan Sevim, yaşıtları arasında seçilen, güzelliği ile dikkat çeken bir genç kız olmuştu. Okulumuzun yakışıklı erkek öğrencileri peşinden ayrılmaz, o da onlara karşı samimi hareket ve konuşmalar içerisinde bulunur, ben de bunları gördükçe üzüntüye kapılır, kendi kendime gelin güvey olur, gençlik hayalleri kurardım.
Oldukça zayıf, orta boylarda, beyaz tenli, siyah saçlı sevimli bir yüzüm vardı. Bu nedenle pek çelimsiz görünürdüm. Sevim’in yanında okulun gösterişli, güzel giyinen zengin çocukları dolanırken, duygularımı ona açmaya cesaret edemiyor, kendimi derslerime vererek üzüntümü gidermeye çalışıyordum. Çok başarılı olmasam da, iyi bir üniversiteye gideceğime emindim. Şayet güzel bir okulu kazanırsam Sevim’e açılır, hayallerimi ona anlatırım diyordum. Sevim’in okul başarısı düşüktü, bu nedenle iyi bir üniversite kazanması imkânsız gibiydi. O da bunun farkında olduğu için güzelliğini ön plana çıkarma gayreti ile hareket eder, çevresinden gördüğü ilgiyle şımarık hareketler yapardı.
Üniversite sınavlarına girmiş, sınavım beklediğimden çok daha iyi geçmişti. Sonuçların açıklanacağı tarihi beklerken, Sevim’i takip etmekten kendimi alamamış, boş zamanlarımda onun mahallesini gezmekle vakit geçirmiştim. Uzaktan da olsa onu görmek, en büyük emelimdi. İyi bir sonuç alırsam onunla konuşmayı kafama koymuş, duygularımı açmaya karar vermiştim. Sonuçların açıklanma zamanı gelmiş, sabırsızlık içinde yerimde duramıyordum. Bu arada babam, annem ve iki kardeşimde aynı heyecanı yaşamakta, aileden üniversiteye gidecek ikinci çocuğunun nereyi kazanacağını merakla bekleşiyorlardı.
geçmiş ve geleceğin çatıştığı zaman döngüsünde,
yeşermişti umutlar.
yaşam çizgimin sıfır noktasında,
hayata bir başka,
daha bir başka baktığım,
aşkı bulduğum gündü,
Yok mudur gençlik çağı? Eserdi kavak yeli.
Bakmadan halimize arardık hep güzeli.
Sığmazdık hiçbir yere sanki bir bahar seli.
Koştururduk gün boyu, ıh demezdi azalar,
Yaş kemale erince kesildi bak cezalar.
(Hikâye)
Günlerdir, ılık bir mutfağın sünger kanepesinde oturmakta, pencereyi örten tülün ardından ara sıra yoldan geçenleri izlemekteyim. Çoğu zaman hiçbir şey düşünmeden, öylesine dalgın dalgın bakıyorum. Dışarıda güneş kendini göstermiş olsa da, bu durumun aldatıcı olduğunu anlamam zor olmamıştı. Pencereyi açıp biraz hava almak istediğim anda, içeri dolan aşırı soğuğun etkisiyle iliklerime kadar titrediğimi hissettim. Tekrar yerime otururken, şu an binlerce insanın yokluk, yolculuk, savaş veya başka nedenlerle yeterince korunamadıkları için, aşırı soğukların etkisinde yaşadıkları zor anları aklıma geldi. Büyük, küçük yaşlı genç milyonlarca insanımız, Ülkemin pek çok bölgesinde şu veya bu nedenle soğukla mücadele etmekteydi. Özellikle yalnız yaşayan yaşlılar, gelir seviyesi çok düşük olan aileler ve sokaklarda yaşayan binlerce yoksul, şu anda Allah bilir ne acılar çekiyorlardı. Dünyanın pek çok bölgesinde ve komşu Ülkelerde de buna benzer durumlar yaşanıyordu. Bu zor durumdan en çok da çocuklar ve yaşlılar etkilenmekteydi. İnsanlığın geldiği bu noktada maalesef çok acılar yaşanıyor, medeni ülkeler değişmeyen sömürü zihniyetleriyle, gelişmemiş Ülkelerdeki bu durumlara karşılık duyarsız kalmakta veya sadece göstermelik demeçlerle günü kurtarmaktaydılar.
Küçük fakat sıcak bir odada, yalnızlığımdan şikâyet ettiğim için kendime kızdım. Yerime oturup gözlerimi tekrar pencereye çevirdiğim zaman, yıllar öncesinde yaşadığım anılara dalıp gitmiştim.
Henüz karlar tam olarak erimemiş, kuzeye bakan yamaçlar ve çukur alanlarla yüksek yerler, tamamen karlarla kaplıydı. Mart ayının sonu olsa da, yöremizin oldukça yüksek bir yerde bulunması ve Karadeniz dağlarının sert ikliminin etkisinde kalması nedeniyle, buralara bahar geç geliyordu. Kış aylarının hayli sert ve uzun olması, bazı ailelerde olduğu gibi bizim evde de bir takım sıkıntılara yol açmıştı. Elimizde, avucumuzda hemen hiç para kalmamış, unumuz ve diğer kış yiyeceklerimiz bitmek üzereydi. Eksiklerimizin bir kısmı, köyümüzde durumu iyi olanlardan borç karşılığında giderilmiş, şimdilik sıkıntı atlatılmıştı. Ama bu borçlar bir şekilde ödenecekti. Babam hasta ve yaşlı, dört çocuğum ise küçüktü. Bütün sorumluluğun benim üzerimde olduğunu biliyor ve bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyordum. Köyde, ot biçim zamanına kadar pek iş olmazdı. Olacak işleri de eşim ve babam yapabilirdi. Ben, bizim memlekete yakın, sahildeki sıcak şehirlere gidip çalışabilirdim. Yapacağım iş, bahçe işi, hamallık veya amelelikti. Çalışmak için gitmeye kara verince, durumu aileme ve babama açtım. Eşim boynu bükük, verdiğim karara itiraz etmemişti. O da biliyordu ki, geçinmek için bir şeyler yapılmalıydı, fakat kocasının kış sona ermeden yola çıkmasını da istemiyor, ancak sesini de çıkarmıyordu. Babam, gitmeye kararlı olduğumu anladığı zaman, sırtımı sıvazlayarak hayırlar dilerken, Allah yolunu açık eylesin diye dua ediyordu.
Yazboz tahtası oldu, Eğitim denen kurum.
İçi boş Fakülteler acınası bir durum.
Hedefsiz kalan nesil şimdi en büyük sorun.
Ülke yöneten akıl yanlış ipe sarıldı.
Uzanır da ellerim tutar Âlem’i bir an,
Gezerim ben semada aya yıldıza hayran.
Sen Güneş’tin ben de Ay, her şey apaçık ayan.
Gördüğüm bu rüyayı hiç hayıra yordun mu?
Giderim ıssızlara görmesin beni adem.
‘’ ilk ve son gündü, ezildim bir ömür ağırlığı altında.’’
düşlerini kurduğum tarifsiz bir buluşma,
bir aşkı sorgulayan şahitsiz bir duruşma.
‘’dalından düşen kuru bir yaprak gibi,
savrulmakta bedenler yaşamın kıyısına.
yalan olunca sevgiler,
yarım kalınca aşklar,
gelmeyince yarınlar…
kayıp giden ben miydim hayatın akışında,
olmalısın her daim rüyalarımın süsü,
ki;
yeşersin kır çiçekleri gönül bahçelerimde.
papatyalar,
merhaba, Mehmet bey sizi yeni kurduğum**Gönül pınarından süzülenler** grubuma davet ediyorum buyurun. sevinirim hayatınızı okuduğumda aynı yerlerde gezmişsiniz aynı hava ve suyu paylaşmışız. selamlar