Görsem ki bir güzellik o an burnum sızılar.
Olsan da uzaklarda, seni arar gözlerim.
İsyan etsem ne olur? Değişmiyor yazılar.
Senli anılarımı yüreğimde közlerim.
Coşku dolu sahilde deniz, kumsal ve kadın.
(Hikâye)
Gökyüzü olduğundan daha mavi, güneş her zamankinden sıcaktı. Buraya geleli tahminen bir ay olmuştu. Haftada bir yiyecek getiren köylümüzden başka, çevremde sadece hayvanları görür, yalnızlığımı onlarla paylaşırdım. Bu hayata uzun yıllardır alışmış, çobanlığı meslek edinmiştim. Korku, asla aklıma gelmez, gece gündür dağları dolaşıp dururdum. Kaderim bana bu yaşamı bahşetmiş, Tanrı’ya, verdiği sağlık için şükrederek kırk beşli yaşlara gelmiştim. Burası Karadeniz dağlarının güneye bakan yüksek yaylalarından biriydi. Doruk hemen yakınımda, üzerinde hala kar vardı. Çevremde ki engebeli düzlükler üzerinde, çeşit çeşit bitkiler çiçeklerini açmış, çukur yerlerde kalarak erimeyen karların beyazlığı, eğimli yerlerde toplanan kar sularının çağlayarak akışı, görülmeye değer bir güzellikti.
Haziran ayına girmeden, çevre köylerin öküz ve tosunları, demem o ki, büyük baş hayvanlarının erkekleri buraya getirilir, ağustos ayının ortalarına kadar, yani harman zamanına kadar, otu bol ve çeşitli olan bu yaylada kalır, çok da iyi beslenirlerdi. Buranın bir adı da öküz yatağıydı. Gündüz bulunduğum yerden uzaklaşan hayvanlar, akşama doğru yattıkları yere gelir topluca yatarlardı.
Kendim ise, taştan yapılı üzeri ağaç dalları ve toprakla örtülü korunakta kalıyordum. İki tane köpeğim vardı. Bunlar oldukça iri, genç ve kuvvetli hayvanlardı. Ne olur ne olmaz diye yanımda Osmanlı’dan kalma beşli bir mavzer ile, iyisinden bir de kama taşırdım.
Her canlı için gerek huzur dolu bir yaşam.
Gerekmez sağlık için ne saray, ne ihtişam.
Çok yakışır cahile cafcaflı giyim kuşam!
Düşersen bir gün derde, sana kim kucak açar?
Kasvet çöktü her yana, ovaya, dağa, taşa,
Kararmış ufuklara elbet gelir ilkbahar?
Nefret bilmeyen ruhu acılarla baş başa,
Okunuyor yüzünde derinden bir intizar.
Umut dolu yarınlar şimdi bir hayal oldu,
Fabrikaları satan zihniyete soralım.
Özüne varmak için aklımızı yoralım.
Bir bilene danışıp gerçekleri görelim.
Kargalara kanıp da! Şekerime dokunma!
Viran olan Gönlümde
Kapandı gönül kapın yüreğim pare pare.
Sıralanmış engeller, bulamadım bir çare.
Böyle güzel bir aşkı kırdın nafile yere.
Kış yaşayan gönlümde yazların kaldı Selda.
Neredesin Sen?
sularda sen,
bulutlarda sen.
yağmurlarda sen,
karlarda sen.
seni düşünüyorum yine.
gizem dolu karanlığa dalarken yorgun gözlerim,
bu gece de seni düşünüyorum.
binlerce mil uzakta dağların ardındasın,
altındasın ya aynı gök kubbenin,
bedenler ayrı kalsa ne önemi var.
kutuplar hüzünlü,
ayılar üzgün,
eriyor buzullar denizler mahzun.
kusuyor nefretini yağmur yüklü bulutlar,
kabarıyor ırmaklar intikam alır gibi.
kavuruyor tenleri fırına dönmüş doğa,
ne bir gün huzur doldu gönlümdeki rıhtıma,
ne ben seni buldum ayrıldığın rıhtımda.
rıhtım sensiz,
rıhtım sessiz.
güneş sahile küskün,
kumsallar üzgün.




-
Perihan Pehlivan
Tüm Yorumlarmerhaba, Mehmet bey sizi yeni kurduğum**Gönül pınarından süzülenler** grubuma davet ediyorum buyurun. sevinirim hayatınızı okuduğumda aynı yerlerde gezmişsiniz aynı hava ve suyu paylaşmışız. selamlar