Hortumun adını komisyon,
Yağmanın adını rüşvet yapıp
‘Çağ atladık! ’ diye konuşulur
Erdem oluyor çağımızda ayıp…
Anayasa gibi oldu edebiyat bile
Dişime girmiş bir cadı
Kuş gibi kurmuş yuvayı
Tık tık, vurur gibi gagayı
Öfkem beynime sıçradı.
Koştum vardım dişçiye
- Ne düşünüyorsun?
- Düşünmemeyi düşünüyorum
- Acıktın mı?
- Doymadım ki acıkayım
- Hangi meme seni doyurur?
- Düşünmeme
‘’Vicdanın sesi’’ diyorlar
Bu ses, ağızdan mı, dilden mi?
Yoksa bir aletten mi?
Bu sesi nasıl dinliyorlar?
Dinleyen kulaklar özel mi?
Tembel insan kendini yormak istemez, her zaman hazıra konmak ister.
düşünce alanında da aynı, arzu, şehvet, duygular, içki, eğlence daha çok
ilgisini çektiği için, aklını, zekasını da yormaz. Bu nedenle, daha çok, aklına yatan, işine gelen hazır düşünceleri, onları araştırmadan kabullenir, bu kabullenme, internetteki piksel sayısını, hayattaki tekrar sayısıyla eşitlersek,
(ona çok benzer) zaman geçtikçe, tekrarı arttıkça veya yüksek sesle söylendikçe onların kafasında daha netleşmiş olur. Daha belirginleşmiş olur.
artık ondan başkasını görmez. Örnekleri: ikiyüzyıldır bu kadar insan buna inandığına göre, ben onlardan daha iyi mi düşüneceğim... Bunun fiyatı bu kadar yüksek olduğuna göre, vardır bir hikmeti, neden kaçırayım? Bu kadar insan bunun peşinden gidiyorsa boşuna değildir, ben neden üç beş kişinin
temsil ettiği guruba gireyim... Kaç yüz yıllık devlet, en bilgili adamlar başında olduğuna göre neden devletin başındakiler doğru olmayacakmış? Bu kadar yüzyıl kadın için şeytan denilmişse, bu boşuna değildir. Hele tanrıların kitabı da böyle yorumlandıktan sonra, var düşün ötesini... Bunun ardında tabi ki... içgüdüsel olarak güce tapınç da vardır... Her zayıf insan aklını iyi kullanamazsa ki, zayıflığın en büyük sebebi de zaten budur, mutlaka kendinde olmayan, kendinde eksik hissettiği yanlarını başkasında görünce hayranlık duyar. O gücün karşısında erir. Çoğu zaman onun ekseni etrafında dönüp durur. Bütün çektiği sıkıntılara, yediği sopalara rağmen kocasının kulu kölesi olan kadınlar gibi... İşverenin bütün baskılarına rağmen onun ispiyoncusu olan işçiler gibi... Emperyalizmin bütün sömürüsüne karşın, onsuz adım atmayan bazı devletler gibi... daha da uzatılabilir.
Uyumak için kendi kendine masal anlatan çocuklar gibi
Masalcı oldu tek tip insan yaratmak isteyenler de
Sürünmeyi ölüme tercih ettirecekler belli ki…
Kara ellerini uzattılar eğitime, sanata ve dile
Öyle parlak görülüyor ki bu karanlıkta
Emperyalizmin fırçalanmış dişleri
Kürsüye çıkınca ''benim vatandaşım! '' derler. Biz bu sözün altında vatandaşı mal olarak görmenin alışkanlığını seziyoruz, anlıyoruz... Vatandaşlarımız iyi niyetleriyle alkışlıyorlar ve güveniyorlar. Devlet
tarafından, korunup kollandıklarını zannediyorlar.
Zaman bize gösteriyor ki, hiç de bu sözün altında koruma ve kollama niyeti görülmüyor. Vatandaş köle olarak, hatta kurbanlık kuzu olarak görülüyor.
Kahramanmaraş olayları…
Sivas Madımak yangını…
Ahmak ıslatan bir yağmurda
Aşktan sırılsıklam olmak istercesine,
Dolaşırken salına salına…
Yağmur sağnak halinde gelince
Yüzleşince boğulma tehlikesiyle
Jeton düşer bilincimize…
en iyi, üfürükçü başı çalışıyor
‘hak’ ediyor yüzde elliyi
bedava alıyoruz nefesi…
en iyi askerler çatışıyor
sorun olmuyor mezar ücreti.
Kesin olarak doğum günü bilinmeyen ve
15 Haziran 1879 tarihi doğum günü olarak kabul edilen
Neyzen Tevfik için bir anma…
Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti,
Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti!
Sevdiğimiz bir abimiz kendisi. Bir grupta yayınladığı şiiriyle tanıdım kendisini. Mizahı kullanır şiirlerinde, bununla birlikte duygusal şiirleri de yok değildir. Popüler şiirleri de var, güzel tabi. Ayriyeten grup da kurdu sağolsun, ne de olsa mizah seviyoruz.