En büyük korkum işkence
En büyük işkence yalnızlık
Servetim, insandır binlerce
Mutluluk bu! içimde ılık ılık.
Yaşamak istiyorum ben
Askerde ordunun komutanları eğitim yaptırırlar askerler birbirine ayak uydursun diye, sivilde sermayenin komutanları... yine de zaman öyle hızlı akıyor ki ayaklar çoğu zaman uymuyor, dolanıyor birbirine...
Evlerimiz sokaklarımız kadar güvensiz artık, eskiden mektup yazardık, kart atardık, üzerinde açık adreslerimiz olurdu. Şimdi adresimizi öğrenen olunca, yüklenip evlerimizi sırtımıza yeni bir yere göçüyoruz kimsenin bulamayacağı, bu bazen, yokluktan oluyor, gelen giden yokluğumuzu görmesin diye ya da çok gelen olursa çok masraf olur korkusuyla... Bezen de, ruhunu satamamışsındır, zorla almaya talip insanlar vardır, onlardan kaçarsın...
Eskiden evimizin bir parçası olan anneler, eşler, kız kardeşler, yine evin
Bir parçası olmaktan çıktılar, karavan gibi oradan oraya taşıdığımız bir parçası, tekerlekleri gibiler. Bütün yük sırtlarında...
Şehit ile Tiran
Et ile tırnak gibidir
Temizliği unutursan
Arada pislik birikir.
Tırnak sık kesilir
Bu seçimde seçmenlerin çoğu son ana kadar kime oy vereceğini bilmiyordu. Ama kime oy vermeyeceğini biliyordu.
Her seçimde, en çok demokrasiden dem vurulur. Çünkü insanların en çok özlem duyduğu şey olmuştur demokrasi.
Yazılı insanlık tarihinin son 3500 yılının sadece 27 yılı savaşsız yaşanmıştır. Sürekli ateş altında olan insanlık için bu 27 yıl ancak bir soluklanma dönemidir.
Hepimiz biliyoruz ki ülkemizde, sıkıyönetim, ohal bölgeleri, kitlesel katliamlar, darbeler, baskılar hiç eksik olmamıştır.
Osmanlı döneminden, modernleşme dediğimiz Cumhuriyet dönemine de aynı baskılar aynen devam etmiş, kulluk ve kölelik nüans farkları ile devam etmiştir.
Seçilen yol kapitalizm olduktan sonra bu kaçınılmazdır. Çünkü kapitalizm sömürüsünü baskısız, şiddetsiz sürdüremez. Kapitalizm için barı, sukunet, balığın karaya çıkması gibidir.
İnsan Hakları komisyonunda
Hranrt Dink cinayeti ile ilgili
İfade verdi Albay Öz
Ağzından çıkan iki söz
Savaş yasalarının güvencesinde
‘’bilgi vermem! ’’ dedi
Tanrım kullarının kıldığı namaza kanma,
Kanıp ta sana gıpta ettiklerini sanma.
Şiir yazıyorlar, hep yalnızlıktan şikayetleri,
Ya senin yalnızlığına inanmıyorlar.
Ya da seni kandırmak için ibadetleri.
Otobüse binen yaşlı adam girişten sonraki ilk dörtlü koltuğa gelince, yanyana oturan ve ayakları dibinde büyük paketleri olan, iki kıza bakarak, paketlerini gösterdi ve ''al onları! '' dedi, anlaşılmaz boğuk bir sesle. Sonra karşılarındaki koltuklardan birine kendi çantasını koydu. Kızlardan büyüğü ''sen neye koydun oraya? '' dedi. Yaşlı adam yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz bir şekilde hasta sı anlaşılan bir şeyler söyledi. Otobüsteki diğer insanların dikkati de ister istemez onlara yöneldi. Yaşlı adam kızları kızlar ve diğer yolcular da yaşlı adamı süzmeye başladılar. Bu arada ikinci durağa gelindi, yeni binen yolculardan biri de o, yaşlı adamın çantasının olduğu koltuğu göstererek, ''Çantanı al da oturayım! '' dedi. Yaşlı adam yine yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz bir dille hasta... kelimesi anlaşılan mırıltılarla ters ters baktı... Yaşlı adamın bir eli de çantada sıkı sıkı tutuyordu çantayı. Çanta da, koltuğu dolduracak kadar büyüktü. Bu diğer insanların aklına acaba çantada çocuk varda, o mu hasta gibi soruyu getirmişti...
Çanta, naylondan hasır örgü, yıpranmış, tutacakları ince tel gibi bir bağdan yapılmış ve elleri kesmesin diye de yarı kağıt yarı bez parçalarıyla sarılmış, taşırkenki zorlanması da ağırlığını gösteriyordu.
Kızlardan yine büyük olanı merak etiğini belli eden bir tavırla çantaya doğru eğilip baktı.
Yaşlı adam da etraftaki bakışları süzüyordu. Onun davranışları yolculara ne kadar yabancıysa, kızların ve diğer yolcuların bakışları da ona yabancıydı. Gelinen yeni duraktan binenlerden biri daha o çantayı göstererek, ''alda oturayım! '' dedi. yaşlı adam yine aynı konuşmasını tekrarladı.
Bu şaşkın bakan insanları tepkisiz bıraktı. Ama karşısında oturan kız kendini tutamayarak gülmeye başladı. Yaşlı adam ona bakarak, kafasıyla ''ne var ne gülüyorsun? '' demeye çalışıyordu. Onun bu garip tavrı yeniden gülmeyi kızıştırdı. Kız gülme krizine tutuldu. Diğer yolculardan da kimi gülüyor, kimi tebessümle bakıyordu. Adam sağa sola bakıp destek arıyor ama, diğer insanların gülüşü ve davranışı da gülme krizine tutulan kızı desteklediklerini belli ediyordu.
Adam ''Lahavle'' der gibi boynunu kıvırdı. Etraftakilerin yapabileceği fazla bir şey yoktu ama,
Gecenin karanlığından sabahın şafağı,
Sabahın şafagından, güneş yükseliyor.
Ağaçların uzun gölgeleri kısalıyor.
Şafakla güneşe doğru uzanıyor canlılar,
Gölgeler kısaldıkça ağaçlar arasında.
Marks her şeyi biliyormuş ama
Aklı yatmamış en kolayına
Bir profosör bile olamamış
Uymamış en basit kurallara
Altın sırmalı tahtlar varken
Ruhun özgül ağırlığı vücudun özgül ağırlığından hafif olduğu için, ruh çıkınca vücut ağırlaşıyor, onun içindirki yaşarken bir kişinin taşıyabildiği insan öldükten sonra 8-10 kişiyle bile zor taşınıyor. Aynen maddelerin sudan çıkınca ağırlaştığı gibi…Artık ruh olmadığından ruhun kaldırma gücü de olmuyor. Nasıl topun havası kaçınca sıçramıyor ve yere yapışıp kalıyorsa insan da öyle… Hareket edemiyor. Artık toprakla haşir neşir oluyor. Her gün aynı yemek yenmediği gibi hep aynı hayat da yaşanmıyor. İnsan artık insan olmaktan yorulup başka bir varlık olarak yaşamayı seçiyor. Kendi mi seçiyor diye soranlar olabilir. Biz dünyaya gelirken de bize sorulmadı. Ne dünyayı kendimiz seçtik, ne anamızı babamızı ne kardeşlerimizi, ne yaşayacağımız yeri, ne dinimizi, ne rengimizi ne de milliyetimizi…
Bu seçimler bize sorulsaydı, her halde seçim yapmak için yazı tura, veya zar atmayı tercih ederdik. O tarihlerde de daha bunlar icat edilmediği için, bizi yaratan zorlamak istememiş, belki de bizim her birimizi bir tükrük gibi sallayıp geçmiştir. Kimi dikene düşmüş kimi …kene, kimi mermere, kimi de ipek beze… Kimi de bulutların üstüne, diğer yıldızlarda hayat görülmediğine göre dünya onun tükrük hokkasımıydı acaba diye düşünmeden edemiyorum.
Sevdiğimiz bir abimiz kendisi. Bir grupta yayınladığı şiiriyle tanıdım kendisini. Mizahı kullanır şiirlerinde, bununla birlikte duygusal şiirleri de yok değildir. Popüler şiirleri de var, güzel tabi. Ayriyeten grup da kurdu sağolsun, ne de olsa mizah seviyoruz.