her şey değişmiş, her şey eskimiş
zamanın olmadığı zamansızlıkta
öte başlangıcın kıyısında köşesinde
karanlıklar ülkesinde bekle
kristal buzlar dökülsün kıvrımlarından
yörüngelerinde yüzsün parlak gök cisimleri
şubat soğuğu düşünce
dışarıda naif bir kar yağışı
içerde uzaklara göçmüş zihnim…
daha dün buradaymışım gibi
şehrin yorgunluğunu atmak için
ayrılık vakti sensiz geçer geceler
karanlık odalarda hasretim sensin
işlenen günahların suçlusu benim
kaç kez hissettiğimi sen bilemezsin
o sensiz duyguları, pişmanlıkları
hiç sordun mu yaşananların suçlusu kim
çözdük ayak bağlarımızı
çekildik kör kuyulardan
ayrı bir yerde duruyoruz şimdi
kalbimizin uçarılığına eşlik ediyor bedenimiz
dünya dar geliyor bize
her kitabın ortasında
ya bir kuru gül yaprağı
yada kurşun kukusu
yarını yarım kalmış
avuçlarımın içinde ibrahim
her sabah kutlu yol düşlerime giriyor
çiğ düşüyor gül yapraklarından mabedime
mahsun kalmak sır olmak kadar gizemli
yeşil gölgeli bir seccadenin derinliklerinde
belki de cennet aramak kadar imkansız
aşk istiyorum
kalpten kalbe konan kelebek kanatları gibi renkli
kudümlerle düşünüp neylerle ağlayan ahenkte
tuz kadar mübarek, ekmek kadar aziz
toprak gibi bereketli, su gibi temiz
ve sonra seni yaratan Rabbinin adıyla oku dedi
ey bir kan pıhtısından ibaret olan
nasıl azat edilecek şehrinde dolaşan köle
özgürlüğün ilk yağmurları düşerken tenine
alevlenen vicdanlardan oluşan her ateş
seyret bak ,bir volkan kadar ne güzel de yanıyor
ya zahit
tefekkür etmek için sus
ibret almak için bak
zikretmek için konuş
diline sahip ol
sükut et ki, selamet bulasın
bak evlat…
kendinle ne kadar samimisin
sözlerin ne kadar içten
sevdiğinde ne kadar dürüstsün
yoksa söylediklerine kalbini inandıramıyor
bir ikinci ses mi duyuyorsun
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!