gölgeler uzuyor güzün solgun yaprakların altında
eriyor vakit, kayıp gidiyor saatler
ağaçlardan kanatlanıyor serçe kuşları
çekiyor anaforuna teneffüs edilen her nefes
kalbimin
bazen bir veya birkaç sızı geçiyor yakınından
bazıları eskiden olduğu gibi sivri uçlarını değdiriyor
bazıları hiç değişmemiş, eskiden nasılsa şimdi de öyle
ücra ve sessiz yerlerde
aşikar bir zamana medyunum
zahiri cihetlere kenetli
fıtri rengini bırakırken güneş
nur ırmağı akşam çağlayanından dökülürken
hüzün renkli bulutlar sarmışken göğü
zevale doğru akan sır benim
hasretinden yüreğimin yangınlara dönüştüğü sevgili
sana düşkünlüğüm arzuları tutuşturan ateş misali
lal dudaklının kurtuluşuna çare belki de bir teselli
gül kokun pak eder gönlümü mahrum bırakma beni
yetim kaldı düşlerine girdiğim soğuk Medine geceleri
ey gökyüzünden tılsımlar döküp parlayan güneş
aydınlığı ile karanlıkları yakıp yandıran ışık
şimdi ateşinle ham duygularımı etkile de
bir alevinle şu katı kalbim binlerce tutuşsun
kurtulsun mahzenlerindeki gölgeler
ne zamanım
ne de becerim
tasarladıklarımı bütünüyle gerçekleştirmeme elvermiyor
hayallerim
umutlarım bambaşka
öyle bakmalı aynaya insan
hoşça bakmalı zatına
sır dökülür, perde kalkar, kapanır kapılar ağyara
işte o zaman sormalı
tıpkı ibrahim gibi
ateşi görür gibi
ateşin söndürülmesi için istekte bulunmaz
bilir ki ibrahim’in sınavı olduğu kadar
şehirler ister istemez insafsızca öğütüyor insanı
görüp tanımadan nice güzellikler
saygı sevgi komşuluk sıcak dostluklar
beton yığınları arasına gömülüyor
göğe çıkayım derken boşluğa iniyorsun
“benim sadık yarım kara topraktır”
insan ve sadık yarı kara toprak
ikisi birbirlerine hayat bahşeder
ilk önce toprak insana can verir
sonra insan toprağa
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!