sevda büyüdükçe
boy atıyor ayrılıklar
kıyamette dünya sürekli
dökülüyor makyajı ince ince
zamanın paslı ucu dokunuyor tenlere
her an bir kuyuya itiliyor insan
yeni fikirler tesis etmenin zamanı
nüfusu çok arttı ilham meleklerinin
yetişemiyorum isteklerine
daima beni meşgul ediyorlar
zihnimde yaşananlara
ve sorarım,
yorgun düşmüş hayatın geçmişini,
geleceğini…
tekrar tekrar sıkılmadan
bu masalın sonunu
sorgularım
sabah radyosu omuzunda, kulağı radyoya dayalı, hasan yürüyor
radyoda o türkü ,kimsenin anlam veremediği
yazıklar olsun, yazıklar olsun
kaderin böylesine, yazıklar olsun
büfenin önünde dikiliyor, cebini karıştırıp birkaç bozukluk çıkarıyor
gazetesini alıp uzaklaşıyor, uzağa, uzakta ki evine gidiyor
bir resim ki rüyayla çizilmişti
sisli ışıkla yoğrulmuştu
su silsilesi fışkırıyordu fırat
dicle ile yan yana saf saf dizilmişti
birisi cennet birisi cehennem
kış geldi diye çilesini düşünüp üzülme
kış, derin uyku zamanı değil,
ölmeden önce ölmenin öğrenildiği en güzel mevsimin adıdır
garip bir masal yaşıyoruz,
hazin bir rüya soluyoruz...
ayrı telden, ayrı nağmelerden
eski hançerlerin kınlarında paslanmaya yüz tutmuş
sen derinden gelen aşk acısı
anlat bana eylül akşamlarını
kır çiçekleri renginde
kızıl kor demetlerince
şehrin kenarında solan
gelinciklerin baharını
çözümsüzlüğe terk edilmiş öyle bir kör düğüm ki
kaosları perde perde
açmazlardan çıkmazlara karışan
bir arayış macerası yepyeni bir zemin
çok boyutlu infilaklar, dağılışlar,
“Ben tükenmişliğimi ve hüznümü sadece Allah’a söylerim.”
Rabbi’mizi andıkça anmalara dönüştü sessizliğimiz
susan dudaklarımızla mühürledik kalbimizi
kanatlanan güvercinler kutlu haberler taşıdı yeryüzüne
gün ışığını giyindik şeffaf bir gömlek gibi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!