İbrahim Şahin 2 Şiirleri - Şair İbrahim ...

İbrahim Şahin 2

KIVI – İlk Gece Destanı (Taşeli Edebiyat Sürümü)
Ben Fadime. Kırkkuyu’nun taşına oturmuş, Aybağam deresinde çimlenmiş, Boz eşeğin sırtında İstanbul’a düş kurmuşum. Ama bu gece, ne eşek var, ne yol. Sadece sen varsın.

Nevresimi ben serdim, Ama altına saman değil, kırk yıllık suskunluk döşedim. Sen geldin, Ben eteğimi kaldırmadım — Toprağı kaldırdım.

Senin tenin değil, kekik gibi yakıyor içimi. Ben kahve pişirmedim bu gece, Ama dilimde köpük var — pekmez gibi, kıvamlı, yapışkan, unutulmaz.

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

“Taşplağın Başında Büyüyen Çocuk”
ULUKÖY’DE KÜRT NEBİ OĞLU KÜÇÜK DURMUŞ AYDIN
Kazancı’nın kuytu bir köşesinde, bir taş plakçalarda dönen türküydü ilk ana sütü. Babasının tahta balkonund, Nida Tüfekçi’nin “Gine bir hal oldu ben özüm özümə” diyen sesiyle tanıştı dünyayla. Neşet Ertaş’ın “Döngel Zeynebim”ini her dinlediğinde, çocuk gönlünde bir zeytin ağacı büyürdü. Müzik onun için dil değil, damar oldu. Halk ozanlarını kasetten değil, karacadır kaşların ferman yazdırır diyen göçerlerden öğrendi.
Evin önünde tuzlu yoldan geçen Tozlu’ya göç eden koyunları saydı. “Me –mee” seslerinde notalar ördü. Koyun kuzunun dili oldu çanda ses kavalda nota oldu. Öttü Asar yelinde. Aktı Uşmungar suyunda.
“Askeri Bandoda Ulu Köylü Bir Yörük”
Kavalı kamıştan değil, göğsünden yonttu. Astsubay bandosu sınavına girdiğinde, ne nota bildi, ne solfej. Ama bir “Bozkırın Tezenesi” vardı içinde ve o tezeneyle tellere bastı. Bandoda davul çaldı, trompet üfledi, ama hep içinden cura sesi geçti. Binlerce konser verdi ama hiçbir alkış Kazancı’daki yayla düğünündeki tek ağızlık zılgıt kadar değildi.

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

Taşplağın Başında Büyüyen Çocuk
Uluköy’de, Kürt Nebi’nin oğlu Küçük Durmuş Aydın, Kazancı’nın kuytu bir köşesinde, taş plakçaldan dönen türküyle büyüdü. İlk ana sütüydü bu: Nida Tüfekçi’nin “Gine bir hal oldu ben özüm özümə” diyen sesiyle tanıdı dünyayı. Neşet Ertaş’ın “Döngel Zeynebim”i her çaldığında, çocuk gönlünde bir zeytin ağacı büyürdü. Müzik onun için dil değil, damar oldu. Kasetten değil, karacadır kaşların ferman yazdırır diyen göçerlerden öğrendi türkü denen sırları.

Evin önünden geçen Tozlu’ya doğru göçen koyunları saydı. “Me – mee” seslerinden notalar ördü. Koyun kuzunun diliyle çanda ses, kavalda nota oldu. Öttü Asar yelinde, aktı Uşmungar suyunda.

📖 Askeri Bandoda Uluköylü Bir Yörük

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

Sayfa 1 – Ladin Gölgesinde Doğan Muhtar
Kazancı Yukarı Mahalle’de, imamlar sülalesinden bir çocuk doğdu: Hasan. Ama halk onu yıllar sonra “Hacı Muhtar” diye anacaktı. Çünkü o sadece muhtar olmadı — bir halkın yürüyüşüne yön verdi.
Cumhuriyet’in ilanından sonra, “Kayıtsız Şartsız Millet Egemenliği” daha mürekkebi kurumadan, Hasan Erdem köy meydanında ilk kıvıyı attı: “Yol yoksa, biz açarız.”
🛠️ Yolun Başında:
1930’lar… Tek partili dönemin gölgesinde, Kazancı’da siyaset bir soba kadar uzaktı. Ama Hasan Erdem, Konya’dan dönerken bir teneke soba getirdi. Köylüler şaşkındı:
“Odanın ortasında ateş yanıyor, gidip bir bakmalı!”

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

KIVI GERÇEKLİK SERİSİ “Kazancı’da Su Yoksa, Kıvı Var” 🪵 Sayfa 1 – “Aybağam Deresi ve Helke Kervanı”
1955 öncesi Kazancı… Su yoktu. Çay yoktu. Ama kıvı vardı.
Kadınlar sabahın köründe helkeleri omuzlayıp Aybağam Deresi’ne yürürdü. Yol, kardan kapanırdı. Bir saat önce açılan iz, bir saat sonra yeniden kaybolurdu.
Kürekle açılan su yolu, bir halkın sabrıyla kazılırdı. Ayaklar buzda kayar, dizler morarıp geri dönerdi. Ama helkeler boş dönmezdi
KIVI GERÇEKLİK SERİSİ “Kazancı’da Su Yoksa, Kıvı Var” 🪵 Sayfa 2 – “Çimme Suyu ve Helke Kervanı”
Kazancı’da kadın olmak, bir helkeyi omuzlamakla başlardı. Aybağam Deresi’ne giden yol, karla kapanır, kürekle açılır, ama yine de kapanırdı. Kadınlar bu döngüyü ezberlemişti. Her sabah, karın üstüne kıvı gibi iz bırakırlardı.

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

🎬 “Kazancı’da Sinema Vardı” – Sayfa 1: Işık Hüzmesiyle Başlayan Geceler

Kazancı’da sinema, bir eğlence değil, bir kaçıştı. İsmet Usta’nın eviyle Akif Usta’nın yeri, köyün iki kutsal salonuydu. Akşam olur olmaz, yüksek volümden “Harmandan Gel Harmandan” çalardı. Köylü, tarlasından, davarından döner, tahta sıralara bir saat önceden otururdu. Yumruk kadar bir delikten çıkan ışık, iki kasnak arasında döner, bize başka bir dünyanın kapısını aralardı.

🎬 Sayfa 2: 5 Yumurtaya Sinema ve İlk Cinsiyet Algısı

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

Körpınar’da keklik vurulmuş, ama asıl hedef oy sandığıymış. Hüsamettin Öğretmen sabah 07.30’da yeğenlerine çay değil, “koltuğu” ikram etmiş. Rakip partinin seçmeni gelmiş, o da demiş ki:
“Hoş geldiniz, sandıkta değil, gönülde yarışırız.”
Köy kadınları don dikmiş, ama biri yanlışlıkla “oy pusulası cebine” fermuar koymuş. Seçim günü herkesin donu sağlam, ama fikirler uçuşuyor.
Mizah Kıvısı 1: Mahmut sandık başında oy kullanırken “Hocam, bu pusula neden ıslandı?” demiş. Öğretmen gülmüş:
“Evladım, o senin terin değil — demokrasinin buharı.”
🎭 Mizah Kıvısı 2: Fadime sandık görevlisi olmuş. Her oy pusulasına mühür basarken “Ben bu köyün kaderini mühürlüyorum,” demiş. Mahmut dayanamamış:

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

öy Okulu’nda Duyusal Eğitim / Hayrettin’in Devrimi

Okul zili çalmazdı burada. Rüzgâr çalardı, çocuklar da yaprakların ritmini izleyerek sıraya girerdi. Müfredat, doğanın kendisiydi. Eylül’ün sabah sisi fen dersiydi; kışın sobaya atılan portakal kabuğunun kokusu biyoloji.

Öğretmen Hayrettin, sınıfa kitap yerine bir keçi çanıyla girdi ilk gün. “Bugün ses öğreneceğiz,” dedi. “Ama kulakla değil, göğsünüzle.”

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

ölüm 1: Ceket Asılsa Yeter
Kasabanın adı bile unutulmuştu artık. Ama herkes bilirdi: TSİP’in 1964’te %98 oy aldığı, ceketin bile seçimi kazandığı yerdi burası.

Ve o ceket, bu kez bir kel çobanın sırtındaydı.

🧺 Bölüm 2: Keş Ekmek ve Kürekte Sepet

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

📘 Sayfa 32: Fadime ile Abdullah’ın İlk Gecesi (Tamamlanmış)

Gece, pencereye yaslanmış bir kuşun cik sesiyle başladı. O ses, ne ötüş ne çağrıydı — bir alkıştı. Her girişte, her çıkışta, o kuş, kıvının ritmine tempo tutuyordu.

Yatak, bir kıta gibi serilmişti. Üzerinde iki beden değil — iki element uzanıyordu. Biri ateş, biri su. Ve aralarındaki kıvı, buhar gibi yükseliyordu.

Devamını Oku