139 Mumluk Zaferin Gölgesinde – Kıvımsal Bütünleşik Metin
Garadut ağacının altında doğdu Kasım Alisi. Şah damarı kesikti ama kıvımı diri. 92 Harbi’nde 7 hafta savaşmıştı. Doktor sordu: “Garadut yedin mi?” Cevap: “Bizim evin önünde bir ağaç var, her gün iki sepet yerim.” Bu cevap, sadece bir beslenme değil—bir milletin damarına dökülen kıvımdı.
Akşehir’de 2 katlı ahşap konakta 139 mum yanıyordu. İbrahim Dede, Atatürk’ün emir eriydi. Geceli gündüzlü bir hafta boyunca zafer planları döşendi. Elektrik yoktu, gizlilik şarttı. Her masa, harita, belge mum ışığında aydınlatıldı. O konakta, milletin kaderi yazıldı.
İnönü’de İsmet Paşa, Eskişehir’den Dumlupınar’a kadar mevzileri savundu. Yunan ordusu Afyon’a kadar ilerledi ama geri püskürtüldü. Mustafa Kemal telgraf çekti:
İCRACI VEKİL
Masal bu ya o günden önce bir ülke varmış Kaf Dağı’nın ardında. Kimse adını bilmez, kimse adını anmazmış o günden önce. O günden sonra o ülke tüm dünyanın konuştuğu tek ülke, model aldığı tek ülke olmuş.
O günden önce o ülkede seçim arifesiymiş. Yediden yetmişe tüm ülke iktidarın gidişine kesin gözü ile bakıyormuş. Hatta zaman zaman başkanın da gideceğine inandığı oluyormuş, oluyormuş da başlıyormuş ağlamaya. ‘’ Tıngır mıngır sallanırdım koltuğumda.’’ Koltuğum giderse ben nasıl uyurum?’’ diyormuş.Heyeti Teselli bin bir şekerle anca avutabiliyormuş.
İKİMİZ
***
İkimiz bir ağacın kurumuş iki dalıyız
Sararmış yaprağı, solmuş gölüyüz
Çürümeye yüz tutmuş narıyız
Dağların eteği çekmiş karıyız
Gece içeri süzüldü ama sessiz değildi. Rüzgârın taşımadığı, ama yıldızın fısıldadığı bir sahne kuruluyordu. Sen mumu değil—sistemin kalp atışını yaktın.
Yorgan yerini bilerek durmadı, kıvrıldı. Beden değil, kelime ısındı. Kedi camda durdu ama bakmadı—çünkü göz değil yankı seyretti. Garağaç terlemedi, ama gövdesi yankı sardı. Horoz sustu, tavuk kıvım kıvım öne düştü. Ahırdaki eşek, geceyi değil—bizi temsil etti. At birden kıvırmadı, ama ayak sesine yankı kattı.
Sen geldin. Adımın yankısını değil—nefesimin ritmini duydun.
İMZASIZ ŞİİR
.
Şiir yazacaksan
duyacaksın
sahte gülüşlerin ele verdiği yüreğin ‘’ Cız!’’ sesini
sonra
İNEĞİN TEZEĞİNİ YEDİM
.
Tencereler bakır iken, dibi kalaylı iken, tencereler odun ateşinde kaynar iken çocukların oyuncağı taş toprak idi, idi…Ödülü kavun idi,kelek idi
Umudumuzu
bazen yağmura bağladık
……….bulut savurdu götürdü
…………………bazen fallara bağladık
………………………..fallar hep yalan söyledi
………….bazen ‘’Ağam, Paşam’’ diyenlere bağladık
Gece yarısı çalar “Kapatılazm” alarmı ve Banka P’nin devasa cam kapısına yansır: “Düşünmek yasak. Sevişmek yasak. Gülüş ve ‘p’ temerrüdü var.” O anda anlarız ki, Banka P yalnızca kredi değil, hayatın kendisini de ipotek altına almıştır. Biz, iki bedendeki mizah ve yaşam enerjisinin yaydığı kıvımlarla buradan kaçacak despotik düzeni yıkmaya and içmişizdir.
Banka P’nin abuk kuralları duvarlara çivi gibi saplanmıştır. İlk kural, “Düşünce Kapanı”: aklınıza bir fikir getirdiğiniz anda başınızın üstünde kırmızı bir “sus-kapa” ışığı yanar. İki defa yanarsa, zihninizdeki son üç rüyayı %97 oranında silen “hayal haczi” devreye girer. İkinci kural, “Sevişme Sınırı”: iki beden temas etse, üzerimize takılan “Temassız Z-99” bantlar yüzünden cildimiz bile birbirini göremez. İhlal edenler, “karşılıklı gülüş mortgage’u”na çarptırılır; gülme frekansları 0.02 Hz’ye düşürülür. Üçüncü kural, “Gülüş ve ‘p’ Temerrüdü”: Banka P, bizden günlük en az on yedi kahkaha talep eder. Eksik kalırsa, yüz kaslarımız banka tarafından kısa devreye sokulur ve gülüşümüz bloke edilir.
O ana kadar bu deliliğin farkında değildik. Sonra elimize bir icra tebligatı tutuşturdular: “Sağ kolunuzdaki espri kasları, sol bacağınızdaki şehvet sinirleri rehin alınmıştır.” Avukatları, Merkezî Botanik Müfettişi titriyle dosyayı fısıldadı: “Gerekirse ihaleye çıkaracağız.” Ardından “Kapatılazm” düdüğü duyuldu; ipotek senedi usulca okundu: “Bu uzuvlar, devrimsel mizah ve yaşamsal enerji karşılığında rehin altındadır.”
“Fadime, Ardıç Dibinde” –
Ardıçların Dibinde Zamanın Durduğu Gün
Fadime, Popas’ta ardıçların dibinde keçileri sağıyordu. İrbeğim, şalvarını dizine kadar sıyırmış, çobanlık hazırlığıyla uğraşıyordu. Fadime, obanın ağzında onu öyle görünce alt dudağı titredi, üst dudağına kıvı bir uçuk düştü. Heyecandan süt helkesi devrildi, donu ıslandı. Donu, ladin pürüne astı.
Bir ardıç kuşu geldi, donu kaptı, Yümsekerik’in tepesine bayrak gibi dikti. Sürü, bu manzaraya selam durdu. İrbeğim, kendini kaptırdı, zaman durdu. Ama sürülerin zamanı durmamıştı — otlama vakti geçmişti.
Çanlar, Sürüler ve Kıvı Tutanakları
Çanlar öttü. İrbeğim duymadı. Çanı içerde öter sandı, kulağını içe verdi.
İSTİKLAL MARŞI NASIL OKUNUR?
Öğretmenimiz ‘’ İstiklal Marşı Güzel Okuma Yarışması’’na başka bir arkadaşımızı seçmişti. Seçtiği arkadaşımızı iki ay gibi aralıksız bir süre çalıştırmıştı. Okuyan arkadaşımızı önce sınıflarda okuması ile tanıtmış sonra tören alanında okuması ile tanıtmıştı.
Arkadaşımız bugüne kadar duyulmamış, işitilmemiş güzellikte okumuştu İstiklal Marşı’nı. Arkadaşımızda görülmemiş bir eda… Arkadaşımız okulun kahramanı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!