Aşk bize yasaktı...Gözlerim gözlerinin içinde kaybolurken ne kadar kaçmaya çaıştıysamda, gözlerin sözlerin hep önüme çıktı... Berrak bir yaz gecesinde yıldızlarda, dağ başında yakılmış ateşin alazları arasında.Bir tavernada söylenen hüzünlü şarkılarda. Köhne meyhanelerdeki kadehlerde... Kaçtıkça içime işilyorsun nefes gibi...
Aşk bize yasaktı...Alışmaya çalışıyorduk yoksunluğumuza, kavuşma umudumuz olmasa bile. Hissediyorduk, sevgimizi, hüznümüzü ve bitimsiz aşkımızı...
Aşk bize yasaktı...ellerimiz avuçlarımız arasında ısınmasada, gözlerimiz gözlerimizin içinde kaybolmasada. Dudaklarımız ürkek ve titrek buseler alamasada..Dizine uzanıp mehtap seyrdilemesede ve omuzuna yaslanıp ağlarken kokunla sakinleşilmesede...
Hani yokken bie var olmak denir ya; işte sen O sun benim için...
30.08.2010
Henüz evrimini tamamlamamıştı aşkımız,
Gönül gözümle sevdim seni
Başımı göğsüne dayayıp ağladım
Senin haberin bile olmadı.....
İnsanı kahreden imkansızlıklardır,
Sende ben tüm mesafeleri yok ettim hep yakınıma hep içime içime aldım seni ve hep içimdesin. Senin varlığınla büyüdüm ve senin varlığınla yol aldım yaşadığım hayattan seninle zevk aldım. Hüzünlerimi paylaştım seninle bir o kadarda sevinçlerimi. Açmaya korktuğum sırlarımın dinleyicisiydin. Benimdin ve hep benim olmanı istedim.
Karanlık gecelerin aydınlatıcı ayın ışığında bile gündüzü yaşayabiliyordum. Sus kelimelerinin bittiği yerde senle konuşmak senin aynadaki yüzünü görmek en büyük mutluluğum oluyordu. Bir alev karşısında buzlarım çözülüp aşkının sıcaklığıyla eriyor, bakışlarının çarpmasıyla kendime geliyordum. Alev alev yanarken küllerimden yeniden doğuyordum. Her adımım beni sana biraz daha yaklaştırıyordu…
Tam kendimi ararken sende buluyorum. Maziyi savurarak giderken rüzgârların ardından bakakalmanın en acısını yaşamak istemiyor bu yürek. Son durağa geldiğimi ve anılarımı doldurduğum valizimle inmem gerektiğini söyleyen ruhuma son sözümü söylemedim henüz.
Bir Lalenin Yalnızlığıdır Yaşadığım
Deniz dolunayı kendine çekerken saklı inciler birer birer ortaya çıkıyordu. Bir uykuyu canan ile uyanmanın mutluluğunu yaşıyordum. Söz ile başlayan muhabbet, ruhların ve nefeslerin bütünleşmesi ile tamamlanıyordu
Akşamın hüzün yağdıran ıssızlığına rağmen yürek ritminin eşliğinde mutluluğun ışığında yıkanıyordum. Güneşten kaçamıyordum. Onun ışığının altında ısınıp, onunla üşüyordum. Gözlerimizin her birleşmesinde ise, şimşeklerin etkisi ile yaş sağnağına yakalanıyordum.
Fırtınaya kapılmış gemi gibi gezinirken açıklarda,
Ilık rüzgârlarınla sükunetini getirdin,
Engin ufuklara hükmeden kuş misali,
Çektin çıkardın ortaya yitirdiğim benliğimi.
Ağır çizmeler altında ezilirken gururum,
Koskoca bir ömre sığdırılan kısacık anlardı yaşadıklarımız. Nasılda mutluyduk hayatın acımasızlığına karşın. Gülebiliyor eğlenebiliyorduk. Dış dünyaya kapattığımız kapılarımızın ardında. Dolunayın enerjisiydi, ruhumuzun hengâmesine ışık tutan…
Korkular yaşıyorum. Dönüşünün serap olması endişelendiriyor. Eski yaraların kanamasından korkuyorum. Hiç kapanmamış olan, ufak bir tırnak darbesiyle kanamaya hazır yaralar. Yabancılaşmış ruhun ve donuk bakışlarında bizden bir iz arıyorum.
Sahi, neden gitmiştin? Seni benden uzaklara götüren neydi? Sebebini bile söylemeden, ardına bile bakmadan çekip gitmiştin. Ayrılıklar ölümle kardeşti hani? Neden döndün?
Yokluğun öyle acı yokluk ki bende,
Yitirdiğim bahar gibi seviyorum seni,
Her şey yok olmuş talan olan gönül bahçemde
Bir sen kalmıştın arı, duru ve yekta yüreğimde,
Ay ışığında oku harflerimi, ay ışığında yaz namemi,
Sen bende var oldukça kanatlanıp uçmak istiyorum, dört duvar arasına kapatılsam da. Türkü söyleyip oynaşan insan sürüleri arasına karışırım, eğlencenin dibine vurarak. Dudağımda adından iz, kurumuş toprağın suyu araması gibi beklerim seni. Hayat en bilindik yalanlarıyla alev alev üzerime gelse bile, senin gücünle söndürürüm avuçlarımın arasında.
Bir kadeh sessizlikle doldururum anılar arasındaki nefes alışlarımı. Sen atlas yorganlara sarılmış sefanı sürerken evrenin bir köşesinde, ben bendeki varlığınla savrulurum en koyu fırtınalara. Üşümüş parmak uçlarım senin dokunuşunla ısınır.
Aşırı sevgiden doğan içkinin sarhoşluğunda silahı elinden alınan savaşçı gibi kalsam da, korkularımı senin gözlerin engeller. Ben olurum senin yarı ışıltılı görümünde, düşlerin gerçekliğinde yaşarım. Her adımımda biraz daha sen olarak yürürüm acımasızlığın sevgisizliğin volta aldığı şehirde.
Dilimizde aynı cümle dillendi,
Birimizin sesi zayıflasa diğeri güçlendi,
Aşk kalbimi deldi geçti, bedenimi istila etti,
Sel gibi kattı önüne, benliğimi eritti...
Aşk ikimizin kalbini aynı anda vurdu,
Poker oyunu gibi çalkantılı bir yaşam.Ne olacağı belli değil, rüzgar nerden eserse o yana yönleniyorum…Bir çiy damlası gibi yanağımdan aşağı süzülürken yaşlar, sensiz mabedimde duaya durdum…
Yüreğim gözyaşımın ummanına yelken açmakta iken; kalın bir sis perdesinin ardında zaman aniden kayboluyordu… gün, yepyeni duygularla kucaklarken evreni, gizemli bir gücün kollarına bırakıyordum beni…Bende mahcubiyetle karışık bir pişmanlık… bana sesim bile yabancı artık… ben beni bile tanıyamıyorum…
Yokluğun toprak misali üzerimi örterken. Kalbim serseri mayın gibi dolaşmakta… birbirimizden habersiz yüreğimizde sakladığımız duygular şaha kalkmakta…
Sevdanın resimleri soldu, albümün sayfaları arasında… Son bakışın yüreğimin derinliklerinde dururken, son gülüşünü gözlerime kilitledim…
Gelişinle kışlarım bahara dönerdi… Şimdi yaz mevsiminde ayazı yaşıyorum… Sevdan gözlerimi kör ederken, korkuların sonsuzluğunu hiç aklıma getirmedim… Sen ardına bakmadan giderken bir başkasının kolunda…
Ben;
çok güzel bir şiir yazanı kutluyorum...bir yürek çırpıntısı bir ağrı...kaleminize sağlık...