Bir ömürdün yaşadığım kalın kitap misali, arasına sıkıştırdığım ayraç ile molalar verdiğim. Kopmadan koparılmadan yaşananlar. Bir nefeslik molalar da bile hayatımın içindeydin. Gittin diye bitmedin bitiremedim. Yaşananlar kaybolmasın diye arasına sıkıştırdığım bir ayraç ya da kıvrılan bir sayfa yaşananlara verilen ara gibiydi. Nefeslerimde boğulduğum, konuşurken kaybolduğum, ağlarken hıçkırığımdın.
Paragraf başlarında soluklandığım bölüm başlarında heyecanlandığımdın. Noktalarda nefesini duyduğum, virgüllerde dokunduğumdun. Kokun vardı sayfalarda, devrik cümlelerde sesin, nasılda keyiflenirdim tümcelerin sonunda. Sayfa kenarlarında alınan notlarda gizlerdim seni birde bölüm sonlarında ki son cümlelerde.
Konuşmayan dudakların ardında gizlenen sözcüklerde kurulmamış cümlelerin başlangıcında dururdun. Avuçlarımın sıcaklığında dokunurken sana, sessizliğini bozmadan açardım sayfa sayfa yürek yanıklarımı, kor misali akardın gözlerimden yüreğime. Bazen derin bir acı, bazen özlem bazen de bir hançer gibi ayrılık olur saplanırdın. Sevgililerin repliklerinde konuşmalarını duyardım. Hain yazarın yorumları girerdi aramıza ve ben seni bulmak için sayfaları bir nefeste geçerdim.
Yüreğimdeki bunca şey bana ağır geliyor,
Sözümün gücünden yüreğim titriyor,
Kızgın ateşe vurgun kelebekler gibiyim,
Neşeden yoksun, sarhoşluğum bu yüzden,
Hiç martı tuttunmu avuçlarında korkusuzca,
Ben seni sevdiğim zamanlarda şehrin tozlarında savrulurduk. Gözlerimizde umut ışıkları, sevdalar öbek öbek olurdu. Şiirler seni söyler, şarkılar seni çalardı. Yağmurlar ıslatmaz şarkılar ağlatmazdı. Gözlerimize korku düşmezdi.
Ben seni sevdiğim zamanlarda; tüm çocuksu düşlerim sarmalardı. Hüzün zamanları kaybolur, hayatın sevme nameleri sarardı bedenimi. Sonbahar yapraklarında yaşanan hüzünler olmazdı.
Ben seni sevdiğim zamanlarda; kıraç topraklar çatlamaz, yokluklar yoksunluklar yaşanmazdı. Gece ayazı üşütmezdi bedenimi. Yüreğim ritmi bozuk saat gibi atmazdı. Engeller duvarı olmazdı önümüzde. Duvarlarda sesim yankılanmazdı.
Ortalığa dağılmış kelimelerimi topluyorum. Vurgun yemiş duygularımı anlatmaya. Soru işaretleri sarmış dört bir yanımı, ünlem işaretini bulamıyorum. Yaşamım hep virgül ve üç nokta. Devrik cümlelerle yaşamayı öğreniyorum. Tamlamalar arasında dik yokuşlardan yuvarlanıyorum. Yüklemsiz tümceler gibi parça parça ve anlamsız yüreğimin sesi. Acılara gark eyledim tümleçlerle arasında bu ruhu viraneyi...
Bir sırt çantasına sığdırdım bütün noktalama işaretlerini. Tırnak içindeki konuşma çizgisi en fazla yeri kaplıyordu. Ruhum ise taşıyamayacağı kadar büyük bir şeye katlanması gereken çocuk gibiydi. Yokluğunu anlatmaya yetmiyordu bütün imgeler. Mazi bir girdap oldu fark ettirmeden beni içine çekti parantezler içinde...
Ve sen yoksun ben gene tamamlanmamış bir yazıtın ortalarındayım...
Deniz
10.09.2010
Açık değil saklıydın alev alev yanan ateşten ziyade
Derin bir uçurum gibiydin ses olarak geldin,
Çöl ayazında damlayan sular gibiydin,
Ağır ağır açıldın ezgi ezgi dağılarak geldin…
Kulağımın içinde yankılanan tatlı bir ses,
Gece dingin,gece yorgun, gece acımasız, gece katran karası, gece lacivert, gece günahların kapanması, yüreğin hesaplaşması.gece kelimelerin sağanağında cümlelerin yok olması.sukutun boşluğu acımasızlığın yalnızlığı. Kangren yaranın kanamaya başlaması. Hercainin yaprağındaki gözyaşı, toprağındaki nem. Her dolunayın yeniden doğuşundaki seremoni. Kirpiklerin ucunda saklanan damlalar. Göz bebeklerinde büyüyen sevda.düşteki günah yaşanmamış gece…
Ruhumun labirentlerinde dolanıyorum, her dönemeç bir çıkmaza gebe. Ateş kadar kırmızı, alev kadar ısrarlı, kor kadar yakıcı. Kana kana içiyorum, ateşle ateşi söndürmeye çalışıyorum. Ne gazabı, ne sürgünü görüyor gözüm içsel yolculuğum batakhanelere düşmüş, ruhum yitirdiği zamanları arıyor. Mum alevi aydınlığında, yüreğimdeki prangaların çıkarttığı toz bulutları içinde buz dağına saplanıyorum. Gözlerimin üzerine son görüntünü yerleştiriyorum. İçimde esen ölümün soğuk rüzgârlarına beklemesini söylüyorum. Henüz menekşe yaprağındaki çiy tanesinin toprağa süzülüşündeki çıkardığı aşikâr cümleleri, yüreğimin söyleyemediği sırlarımı açıklamasını bekliyorum.
Yüreğimin kapılarını kapatmasına izin vermiyorum. Biliyorum ki o kapılar kapandığında zaman bitecek ve ben sonsuzluğa gideceğim. Saklı olan sözcükleri yerinden çıkarıp birer birer yüreğe koymak ve orada kızıl gonca gibi açmasını bekliyorum. Kelimelerle kalbimin arasının açılmasını hiç istemiyorum.
Üşümüş Sözcüklerim Aşkımı Isıtmıyor.
Yanaklarımdan süzülen bitmiş denizin son damlalarıdır. Defolu sözcüklerden kurulu cümlelerle uyanık düşlerime dikiş tutturmaya çalışıyorum.
Denizlerin karanlığında ki gözlerinin hücresinde boğuluyorum. Yalnızlığımın demir parmakları ardında, taş duvarlara yansıyan senli gölgeler sırdaşım oluyor. Gri bulutların hüznünde yaz gününün düşünü kuruyorum. Beni ısıtan ışıklı gözlerin geliyor aklıma ve ben biraz daha sarılıyorum senli yalnızlık hırkama.
Dolunay bir gecede yalnızlığı yaşarken ben,
Sen hangi günahkar geceyi yaşıyordun.
Sevdanın yollarında koşarken sensizliğe,
Sen hangi bedende yeniden can buluyordun.
Gönlümün sırça sarayında sana yer yapmıştım,
Ya ipeği seveceksin, ya da ipek böceğini,
AŞK sende bir ipekti, ince, narin
Sen ipeği seçtin ince narin yürek gibi,
Özgür olacak kelebeği öldürdün ellerinle…
İpek daha kuvvetlidir hem de dayanıklı,
Benim için boğaza in bu gece,
Bir otuzbeşlik rakı dört rakı bardağı
İki porsiyon balık, ama çinekop olsun,
Benimle yemek ye.
Çamlıcaya çık benim için gül kopar
çok güzel bir şiir yazanı kutluyorum...bir yürek çırpıntısı bir ağrı...kaleminize sağlık...