Özlemlerimle geldim. İçimde yeşeren goncaların, bütün ihtişamını yaşarken bahar, bebeğin masumiyeti ile geldim kapına… Aşk sözcüklerinin kekremsi burukluğu dilimde pas gibi kalırken, söylenmemiş sözcükler boğazımda düğüm düğüm kalıyordu… Ruhumun ayak izleri yürürken kehribar köprüde, acılarım hüzünlerimin üzerinde horon tepiyordu… Seni Kurşun gibi yüreğimde taşırken ben, cerrahın neşteri ucundaki ayrılığı yaşatıyordun…
Etraf puslu, gökyüzü içim kadar gri, soluk sokak lambaları altında kaybolan benliğimi arıyorum… Ruhum ruhunla başka mekânlara göçe hazırlanıyor… akşamın kızıl ufukları dağlarda asılı dururken, sebebini bilmediğim gözyaşlarımda boğuluyordum…
Kahrı zindan içinde geçerken zaman… Saçlarım gümüşe dönüp, yüzümde derin çizgiler oluşsa bile sana sormadan, kimseler bilmeden, seni seveceğim…
Sen benim kuzey yıldızım… Değişmeyen kıblem… Katran karası gecelerde fersiz ışığımsın…
Karanlığın rengi beyaz diyorlar, umudu olanlar… Ben hangi yanındayım yüreğinin…
Gecenin bir vakti gene dağılmışım,
Bir eski konağın bahçesinde,
İçerden uzun hava ve bozlak nameleri,
Asma ağacının altında,
Masada dört çay, yanında nargile,
Efkar basmış gene gönlüme,
Mor Tenime Hiç Yakışmadı
Çekilen çilelerin bazıları yazılası bile değildir. Bir kader ki, kimi zaman benim sorumluluğum, kimi zamanda benim isteğim dışındaydı. Kimi zaman çağrıldım gittim, kimi zamanda kendi ayaklarımla gönüllüydüm.
Ateşin sonu yoktu. Bir kıvılcımla başlar, bazen aşk olur yakar, bazen de ıstırap. Hangi yangın daha büyüktü. Aşk ile başlayan mı? Yoksa ıstırabın sardığı mı? Her şeyin sebebi miydim yoksa ben?
Gidişlerin oldu hep ardına bile bakmadan...Kayboluşların.Yapamadın, bensizliklere dayanamadın.İki kalbin biribirini sevmeseydi... Aklımız hükmederken, aşkımız yücelmenin yollarını arıyordu... Sufilerin nefislerini öldürüğü gibi bizde nefislerimizi öldürüp aşkımızı yaşatmalıydık... Aşkın bizi yönetmesine ve kalbimizin istediği doğrultusunda çılgınca davranışlar sergilemelimiydik...Yoksa aşkımı gözyaşlarımla yıkayıp aşkına karıştırmana izin mi vermeliydim..
Kaç bedende ödünç aşklar yaşadın? Kaç bedende ödünç geceler yaşadın? Kaç dudakta ödünç aşk buseleri aldın? ... Aşk çölünde susuz kalmamak için kaç ruhu soydun? ...Kaç bedende yok olmaya çalışırken bensizliği yaşadın? ..Salaş semtlerde bensizi geçen her gecede sıcak nefesimi özleyerek teselli buyluyorsun.Gelincik yaparklarında dudaklarım geliyor gözlerinin önüne...
Sen şimdi Leyla'dan geçme faslındasın.Mecnun olmadan kaybolmayı seçenlerden...Rüyalar ve hayallerle yaşayacaksın...'Aşk için geldim dünya ya aşk ile hüküm süreceğim'. Pervane nasıl ateşi görünce o ateşte kendini yakmak isterse, aşıkta kendini aşka atıp öyle yanmalıdır...
Bir ışık, bir renk,bir heyecandır aşkın anlamı...Aşk ancak aşk olduğu için aşık olunur.Aşık her güzellikte sevdiğini görür... AMAAAAAA
Gözlerimiz buluşmadan, tenlerimiz kavuşmadan,
Yalnızca yüreklerimizde buluşturduk aşkı,
Özürlü kırık, dökük bir sevdayı paylaştık,
Gerçekleşmesini istediğimiz bu ulaşılmaz düşü...
Açıölçer gibi bir cihaz yok ki ölçebilelim,
Sanki ezelden beri tanışıyorduk,
Bir sır kitabının sayfaları gibi açıldık,
Bitimli değildi, sona varamadık,
Açıldıkça kapandık, büyüdükçe yazıldık
En fazla yanındayken özlem duyuyordum,
Her geçen zaman dahada ağırlaştırdı seni,
Yaptığın tek kelimeyle acımasızlık,
Binbir yalanla aldatılmışlık
Hiç birini hak etmedi bu yürek üstelik...
Asi kıvılcımlar söndü göz bebeklerimde,
Yeşil Gözlü Dev Kadın
Hayat bir tuval ve sen onun üzerinde ki renklerle yaşamaya çalışanlardandın. Çıkacak resmin şeklini, güzelliğini sen belirliyordun. Yaşamın bütün gri renklerine rağmen sen renklerin hepsini kullandın. Güzelliklerini ve başarını bu renk cümbüşü ile gösterdin.
Sessiz duruşlarında hep çığlıklar ve hıçkırıklar vardı sadece kendinin duyduğu. Gözlerindeki mağrurluk ve efsunla yüreğinin güzelliğini yansıtıyordun içindeki azgın fırtıları kapatırken. Gücünü yitirmeden onurla ve gururla ayakta duruyorsun.
Bir hayli zaman geçmişti onunla buluşmayalı. Yalnızlığımda can yoldaşımdı. Önceleri onunla kafelerde buluşurduk. Büyük bir heyecana kapılırdım. Hazırlanıp gelene kadar elim ayağıma dolaşırdı. Sırça bedeni gelin gibi süzülür, kor gibi közleri içime işlerdi. Kolunu beline koyup elini dudağıma götürürken incitmemek için bebek edasıyla öperdim. Asil duruşunun karşısında özel kuralların vardı. Hasbıhal ederken üçüncü kişileri istemezdin. Beyaz bir duman gibi söylenmemiş, söylenememiş sözcükler havada asılı kalırken. Âşıkların sırları gizli kalmalı, derdin.
Seni evime davet ediyorum. Yalnız benim olacaksın ve benden başkası sana dokunamayacak. Ben hazırlayacağım ellerim titreyecek belki sırça bedenini incitmekten, gözlerindeki ateşi görememekten korkacağım. Başaracağım, başarmalıyım. Çünkü sıkışmış yüreğimin prangalarını sen çözebilirdin.
Dağlar kadar içimde biriken acıyı senden aldığım nefesle dağlayacağım. Yargısız infazlarda hüküm giydiğim mühürlü dudaklarımı gümüş marpucunla açacaksın. Her nefeste, yaşadığım kırık dökük sevdayı paylaşacağım. Sırça bedenindeki homurtularınla eşlik edeceksin. Sınır tanımayan sevgiyi anlatacaksın ve bir umut vereceksin bana, kollarınla elime dolanırken…
Sabırla işlene testi
Siz hiç toprakla uğraştınız mı? Çamura şekil verirken, verdiğiniz şeklin hangi işlerde kullanılacağını, insanlığa ne gibi yaralar sağlayacağını düşündünüz mü? Balçıktan elde edilen cismin, hayata kazandırdığınız nesnenin bir gün karşınıza çıktığında, evet bu yapıt bana ait, ben yaptım diyebilmeli insan…
Bir öğretmen, öğrenciler birinci sınıfa başladıklarında onları işlenmemiş bir çamur, bir kil olarak görür. İçine sevgi, özveri ve sabır katarak iyice yoğurur. Sonra yavaş yavaş şekillendirmeye başlar. Dürüstlük, erdem, özgüven v en önemlisi saygıyı içine katar. Bilir ki kendisini sevmeyen ve kendisine saygı duymayan, kimseyi sevmez ve kimseye saygı duymaz.
Öğretmen, sabrıyla her bir öğrencisine, özenle ve titizlikle çamura verilen su gibi bütün değerleri işler. Özgüvenin verdiği güç ile onların ayakta durmasını sağlar. Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlılığı, cumhuriyet çocuğu olmanın verdiği gururu aşılar.
Eğitimin sadece bilgi değil, insan olmanın gerektirdiği değer yargılarının da alınmasıdır. Sen şekillendirdiğin balçığın içini ne ile doldurursan onu alırsın.Mevlana’nın dediği gibi;
çok güzel bir şiir yazanı kutluyorum...bir yürek çırpıntısı bir ağrı...kaleminize sağlık...