Çaresizliğin köprüleri atılmış aramıza, duygular sarsıntı içinde. Bombalar düşüyor yüreğimin caddelerine sözler birer şarapnel parçası, saplandıkları yerlerde kızıl güller açıyor.
Karakalem görüntün geliyor gözlerimin önüne, gözlerinin derinliklerinde kayboluyorum. Sonu bilinmeyen yolculuğa çıkarken geçmişin kefaretini ödüyorum. Adımlarım çaresizliğinde ayaklarımı sürüyorum. Üzerinden defalarca geçilen paspastan farksız duygularım.
Duygularım sağır kadar soğuktu ki bakışlara ve sözlere cevap verecek mecalim yoktu. Sarı renkli gün doğumlarını beklemiyorum artık. Dolunay yuvarlak bir alev topu, sıradan anı yaşıyor gibiyim. Yalnızlığı seçtim. Deniz gibi, gökyüzü gibi, ulaşılmazlıklardayım. Unutmayı öğreniyorum.
Gözlerinde Buldum Seni
Yüreğine dokundum el değmemiş yerinden
Bir ateş şulesi gibi, fersiz ve donuk.
Yaşam yeşeren bir umut oldu seninle,
Sınır tanımayan sevginin karşısında…
Zemheri sabahının rüzgarlarıyla üşüdü ellerim…Taş plakta eski bir şarkı gibi dinledim yine yeniden seni…Sözlerin içime akan ılık meltem misali gözlerimde buğulandı…Canlandı anılar siyah beyaz filmlerin buruk salonlarında…Ve yine yeniden yaşadım fotoğraflara sinmiş o güzel günleri…Şimdi bir güvercin kanadında kanayan yüreğim hasretine hasret katmakta…Yorgun geceler müptelayım, solgun çiçekler gibi cam kenarında…Sensizliğin sesinde ışığa aşina zamanları aramakta gözlerim…
Ve gözlerin bir su damlası yarısı boş bardağımda… Kar yağıyor yüreğime içim üşüyor yokluğuna müebbet sevdalarda…Daha kaç bahara sürgün gideceğiz…Kaç kış üşüyeceğim böyle sebepsiz…Yağmura karışan göz yaşlarımda daha ne kadar vurgun yiyeceğim…Maktulu ben faili sen bu sevdada…….
Kavuşmak başka bahara…Şimdi göç zamanı meçhul diyarlara…Seni ve sensizliği yükledim hayatın kahrı binmiş omuzlarıma…
DENİZ 21.02.2010
Düşlerin arkasına saklarsın korkularını, kâbuslara dönüşür yokluğunda yaşanan yürek seğirmelerine birde kızıl akşamlarda yaşanan yalnızlıklar. Anlatmaya korkarsın, hala kâbuslarının etkisindesindir. Koparamadığın geçmişin boynunda takılı ilmek, ayaklarına takılı prangadır. Her adım atışında tökezlediğin ve her nefes alışlarında ilmiğin düğümlenişidir yaşıdır ayrılıklar.
Derin karanlıkların dibine vurursun, tek yüreklik yalnızlıklarının kalabalığına düşersin bir anda. İkilemli düşüncelerinin arasında gelgitlerin başlar. Her zaman biri diğerinden baskın çıkar, pişmanlıkların kara bulut gibi çöker üzerine. Her nefes alışlarında onu düşler, onu düşünürsün. Kararsızlıkların düşüncelerini boğar, derin karanlıklara doğru yuvarlanırsın.
Baykuş seslerinde sıkı sıkı sarınırsın yalnızlık abası giyinmiş benliğine titremelerin bedeninde deprem etkisi yaratır. Yalnız kendin için nefes aldığını sanırsın tüm düşüncelerinin üstüne basarak oysa aldığın nefes iki kişiliktir. Yaşamak için nedenlerin vardır, sen sen olmaktan çıktığından beri.
Sessiz Hıçkırıkların İhtilali
Kendimi hem yürekçe hem de varlıkça öyle bir hazırlıyordum ki, her şeyimi yitirdiğim zaman kendi kendimle yetinmesini bilmeliydim.
Ömür boyu yanı başımda, her yerde yanımda olmalısın. Yaşlandığımda ve yalnızlığımda beni avutmalısın. Sıkıntılı avareliğimde, gücümün yetmediği zamanlarda acımı törpülemelisin. Rahatım kaçtığında seni düşünmek beni kendine çeker ve hüzünden uzaklaşırım.
Kayıp Zamanların Konukları
Zaman henüz ihlal edilmemişti. Ateş olan hayat yazıya dökülmüştü. Cevheri ateş olan kağıt yürek gibi yanmaya meyilliydi. Çalıntı zamanlarda satılık yaşamlar sürüyorduk. Satın alınmış hayat tacirleri arasıda ücreti ödenmiş, bedeli ödenmemiş sevdalar taşıyorduk yüreklerimizde.
Karanlık suya bırakılan ışıklar kadar silik ve dalgalı. Karanlık gecenin esmerliği sevmesi gibi sevdim seni. Kalbim sabıkalıydı, üzerimde aydınlanan ışığa gölge yaptıramazdım.
Boşluğun ortasında savrulan gül yaprakları gibi çürümeye yüz tutmuş duygularım. Deniz ve rüzgar susmuş, gözlerim ise ağlamayı unutmuş. Hüzünlü bir çocuk gibi ruhum soyunmuş gönül mahkemesinde yargılanıyor.
Yıkıntılar onarılmıyor. Menekşe mavisi gökyüzüne rağmen ruhum parçalı bulutlu. Kopacak fırtınanın kara bulutlarını bekliyor gibi. İçimde keskin bir kaygı taşıyorum.
Akşamın öksüzlüğünde keşfedilmemiş bir ülkenin yolcusuyuz. Duyduğumuz melodideki ezgi hüznün son notaları sanki.
Doğal bir sarhoşlukla salına salına sana geliyorum. Aç kollarını sar bedenine, nefesini nefesime alayım. Kollarının sıcaklığında yüreğinin limanına sığınayım. Zemheride içimi ısıtıp, yalnızlığımın buzdan dikitlerini kırayım. Hüzün vakitlerini eriteyim varlığınla. İçimde tükenip yok olmaya başlayan duygularımı canlandırayım.
Sığındığım kuytu limanın senin yüreğin olduğunu bilmek. Bir eşikten atlayıp yanında olabilmenin huzurunu duyayım. Varlığınla beni mutlu et. Beni sevginle sarıp sarmala. Damarlarımı sevginle doldur. Uçurumlardan ellerimden tutarak anlatılmaz duygular yaşat.
Yıldızların ışıklı fırçasının yaşam tabloma dokunuşunda verdiği yedi rengi ruhumda, yüreğimde hissediyorum. Sihirli bir değneğin dokunuşundaki bütün güzellikleri yaşamak gibi.
Sevdayı, tutkuyu senden öğreniyorum. Seninle nefes alıyor. Seninle yaşıyorum. Adını söylerken içim titriyor. Aşkınla büyüleyip bende ki beni yüceltiyorsun.
Sonsuz sevgiliye sevgili olmak için dünya denen âlemden vazgeçiyorsun. Gözyaşların görülmesin diye dışa değil, yanan yüreğinin içine akıtıyorsun yaşlarını. Sokağa çıktığında ise tanınmamak için gölge oluyorsun.
Acıların kan kızılı gözlerine oturuyor, isyan çığlıkların sözcüklerine dökülüp, perde perde iniyor yüreğine. Acının matemini tutuyor, gözlerin, yüreğinin, bedenin. Açılmak, aklanmak istiyor düşüncelerin. Kapattığın her kapının ardında birikmiş hüzünlerini bırakıyorsun.
Esir alınmış duygulara, baş kaldırışın, isyanın. Dörtnala yaşanan sevdaya hapsedilişi, tek ranzalı soğuk odaya. Gözlerinden silinirken görüntüler, ruhu boşaltılan bir bedende, aşkının izlerini arıyorsun.
Bülbül sesinin namelerinde, baharın coşkusunu yaşamak istiyorum. Teninin kokusunu, seherdeki gül kokusu ile içime çekiyor, rüzgârın fısıltısında senin sesini duyuyorum. Dizine uzanıp, gözlerim gözlerinin ummanına akarken yüreğimin dergâhında sana sema ediyorum…
Elimi uzattığım gülün dikenini görmüyorum. Senden gelen gülün, renginin ve kokusunun sarhoşluğu yetiyor bana. Dikenlerin canımın acıtmasına aldırmadan sımsıkı sarılarak kokunu içime çekiyorum.
Yorganın nefesi içimin ayazını ısıtmıyor. Doğmuşta yaşamamış gibi umutlarım. Bazen hafif bir yele sürüklenip gidiyorum. Bazen de azgın fırtınalara karşı duruyorum kıyıdaki falezler gibi. İçimdeki yeşeren umut filizlerini soldurmamak için.
çok güzel bir şiir yazanı kutluyorum...bir yürek çırpıntısı bir ağrı...kaleminize sağlık...