Hangi yük büktü belimi, nelerdi gamlar.
Ne ara aklar düştü saçıma, çökerdi yıllar.
Bu kırışıklıklar nereden gelip yüzüme sinmiş,
Hangi dert aldı gençliğimi sessizce?
Hangi kaygı yedi bitirdi beni ,bitti baharı.
Dikeni bağrında bilmeyen bülbülün acısını gül ne bilir,
Ferhat’ın halini bilmeyen dağ delmeyi ne bilir.
Aşka düşmeyen yürek yanmanın özünü ne bilir,
Kavuşmayı bilmeyen ayrılığın hüznünü ne bilir.
Yâr uğruna pervane gibi yanan canı anlamaz,
Yine darda gördüm sevdiğim,
Bakmadı yüzüme, bilmem nedendir.
Gönlümde kor gibi ateşim, derdim,
Selamım almadı, bilmem nedendir.
Bir umutla vardım yanına sessiz,
Kir pas içinde, yorgun ve bitkinsin,
ey gönül, nedir bu halin?
Kaç fırtına vurdu da sendeledi adımların,
hangi yük kambur etti düşlerini?
Ne zaman güldün de gülüşün eksildi,
Şair olmuşum ne fayda,
Kalem elimde titrer durur,
Mısralar dökülür kâğıda,
sana varmadıktan sonra,
ne fayda.
kırık bir yol olur.
Sanki zaman değil de geçen,
insanın hevesi geçiyor,
ufak ufak kırılıyor,
üzülüyor,
sonra kendinden geçiyor.
Hacet midir bunca söz,
Beyandır işte halim,
Ayandır suskunluğum;
Bir nehir gibi içimde büyüyen,
Her gece sevdaya akan.
Gün döndü sırtını, gece sustu sessiz,
Yalanın gölgesinde kaldım çaresiz.
Bir dostun ihanetinde kırıldı diz,
O vakit anladım, kahbelik neyimiş bildim.
Emanet dedim, yüreğimle taşıdım,
“Neyse” diye bir kelime bulmuşlar,
Her yere yakışıyor…
Bir vedanın sonuna,
Bir hayal kırıklığının ortasına,
Bir suskunluğun en derinine…
Darılırsın bana, küsersin gönül,
Çatma o kaşını, dağ olur gönül,
Yara üstüne yara taşır bu gönül,
Her an kırılır, ödüm kopuyor.
Kimse bilmez içimdeki derdimi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!