İzniğin Gölgesi, saçlarına değmişti,
Köprüden geçerken gözlerin gülmüştü.
Eskişehir’in sokakları hâlâ taşır izimizi,
Bir çay bahçesinde kalan kahkahamızı.
Eskişehir’in sokakları hâlâ taşır izimizi,
Bir çay bahçesinde kalan kahkahamızı.
Gölgenin ardında yankı var, fırtına bedenimde
Küçük korkular mezarlığımda uyanıyor yine
Geceyle yarışta, kırılmış cam sesleri
Aklımda köhne duvarlar, zincirler ve elleri
Kırmızı duman doluyor ciğerlere, yangın içimde susmuyor
Ey hezeyân rüzgârıyla savrulan söz çarşısının sefîl nâzırı,
Sanırsın kendini gök kubbenin sadâ-yı şehvârı.
Ne bilirsin kelâmın cevherini, mânânın derin deryâsını,
Senin elinde kabuk var, incinin yok aslâ aslı.
Hiçbir kaderden korkmuyorum
Bir bulutun ağlamasını göreceksem
Rüzgarlar savururken saçlarını
Şarkılarını bana getirecekse
Küçük bir çocuk
Güneşin ne söylediğini anlatacaksa
Bir yabancı kapıda belirdi
Elinde beyaz bir gül vardı
Sonsuzluğa davet getti
Yüzünde belirsiz bir gülümseme
Bir yabancı , elinde bir gülle
Son düzlükte dağlar
boylu boyunca sıralanmış
Tepelerde bedeviler
Oklar ... bakışlar....
Ürkek adımlarla ilerliyoruz
Taş ve kum birbirine karışmış
Gözlerinde ayışığı duruyor
Kalbim, gözlerinde atıyor
Şairler yalancıdır sevgilim
Sözlerim nefesimi yakıyor
Unutma ki şair sözü yalandır
Ayaz gecelerde
Düşünce aklıma
Belki ısıtırsın diye
Sana sarılıyorum
Kurak çöllerde
Hayat dedikleri bu soluk yolda
Bir adın kalmış, bir de gülüşün hatrımda
Savrulmuş hikayeler evin her yanına
Sesin odamda, nefesin balkonda bakışın aklımda
Geride hiç bir şey kalmamış
Bir ömrün kalmış, bir ömrüm kalmış
Sevmek, yaşamı paylaşmaktır
İki kişiyle bir gelecek planlamak
Yanyana çalışmak
Ve gururla gülümsemek
Gerçekleşen tüm hayallere
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!