İncecikten yağıyordu
Tane tane beyaz güzellikler
9.15 şemsiyesi ile Necla Hanım
Göründü uzaktan...
Hmmm, sizi keratalar sizi, Filistin'e destek oluyorsunuz ha? ''Yetmiş tane adamlarını öldürdük, hepsi teröristti siz bilmezsiniz, biz biliyoruz onların terörist olduğunu.'' Ne teröristi kardeşim teröristte silah olur mühimmat olur. Siz gelin de bizde ki teröristleri bir görün... ''Siz misiniz Filistin'e destek mesajları veren, bak görürsünüz Sözde Ermeni Soykırımı Tasarısını parlamentomuzda bir kabul ederiz, aklınız dimağınız durur.'' İşte bu da bir sopa çeşidi, olmadı mı başka enstrümanlarla karşında ki devleti tehdit et, yağma Hasan'ın böreği...
''Nükleer teknolojiye fazla önem vermeyin, siz ne yapacaksınız canım nükleeri? Eğer ki nükleer teknolojiye sahip olmak için bir takım çabalara girerseniz, Birleşmiş Milletleri harekete geçirip ambargo uygularız.'' Ne güzel ya, sen de var ama Sam Amca, Putin Dayı, Benyamin birader, siz de var nükleer hem de bombasına kadar değil mi? Tabi tabi, hemen gelir uçaklarla nükleer tesisleri bombalarsınız değil mi?
''Güneydoğuya baraj yapılır mı? Ne yapacaksınız Fırat ile Dicle'nin önünü kesip?'' Kestik zaten de bunlar zamanında konuşulanlar, onu aktarıyoruz... Hani eskiden bir laf vardı ''Su akar Türk bakar.'' diye... Biz o lafı gömdük ayaklarımızın dibine, hemen başlattınız Güneydoğu'da bilumum terör örgütlerini gizli servislerin desteği ile üstümüze sürmeye... ''Ne oldu, bak baraj yaptınız da ne oldu, dünya kadar askeriniz polisiniz şehit oldu.'' Bu da aba altından sopanın dik alası ...
Krizin eşiğinde olan ABD, Körfez Savaşı'nda harcadığı paraların peşine düştü. Kongre üyelerinden Dana Rohrabacher'ın cuma günü ziyaret için gittiği Bağdat'ta yaptığı bir açıklama, ABD başkanlarının yaptığından daha ilginçti.
Huffington Post'un haberine göre, Kongre üyesi, ABD'nin işgal boyunca harcadığı paranın Irak tarafından geri ödenmesini önerdi. Söz konusu ziyarette altı kişilik kongre üyesi bulunuyordu. Cumhuriyetçi üye, Nuri El Maliki ile yaptığı görüşme esnasında 'Irak'ın istikrara kavuşması halinde Amerika'nın yapmış olduğu tüm harcamaları geri ödemesi konusunda' telkinde bulunduğunu kaydetti. Bu talep adeta savaş tazminatı niteliğinde.
Siz de tanırsınız canım, Ablamı, Meral Ablam. Kim bu Meral Abla, dediğinizi duyar gibi oluyorum. Canım İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, kaç tane Meral var yahu? Mesaj da saat de vermiş şu saatte şu televizyonda konuşacağım Ahmetçiğim beni mutlaka izle, arkadaşlarına da izlet, izlersen ve izletirsen sevinirim, diye...
Mesaj doğru da ''Ahmetçiğim beni mutlaka izle ve izlet, izletirsen sevinirim'' kısmı palavra tabi ki... Pöh ki pöh! Ben de bir havalardayım hani... Ben kimim ki? Ona oy bile vermemişim... Ama olsun yahu kadın beni dikkate almış mesaj atmış ya... Aslansın, kaplansın, bitanesin sen ablam, hem de dişi aslan...
Yok, işteyim o saatte zaten benim işten güçten başımı kaşıyacak vaktim yok. Harıl harıl makinelerde çalışıyorum. Birini bırakıp öbürüne geçiyorum... Ha izlesem fena olmazdı belki ama zaman yok işte...
Bir gün beni sevmeyi tekrar deneyeceksen,
Hiç zahmet etme sakın,tekrar eleyeceksen,
Unutma ki acılar bir kere çekilirmiş,
Aşk'ın,sevdanın demi zamanında gelirmiş.
Her ne kadar masallardan gelen bir cümle olsa da, ''Açıl susam açıl'' bizlerde bir yerlerin açılması için çaba sarf ederiz çoğu zaman. Anahtarı içeride unuttunuz, açıl susam ile tabi ki açılmaz kapı, ya kıracaksınız ya da çilingir çağıracaksınız, tabi çilingiri almaya dükkana gittiğinizde akşam saatleri olmasın sakın, belki de çilingir sofrası kurulmuş arkadaşları ile de demleniyor olabilir bay çilingir...
Yüreğiniz için de söyleyebilirsiniz bu açıl susam açılı... Git şu karşıda ki kızın yüreğine açıl, diye mesela... Ya da, yüreğim insan sevgisine, vatan sevgisine açıl da diyebilirsiniz. Dolu dolu vatan haini ve çakal varken memlekette...
Evinizin ya da iş yerinizin bir köşesinde gizli bir kasanız varsa ona açıl susam açıl da deseniz, eğer ki şifresini bilmiyorsanız ya da unuttuysanız açmanız zor. Yine müracaat mercii çilingir arkadaşlarımız olacaktır illaki...
Nasıl bir teraziyse bu adaletin terazisi, bazen de şaşıyor, yanlış tartılar yapıyor... Bir tarafa beş yüz gram koyuyorsun, diğer tarafa hak, hukuk koyuyorsun bir türlü tartmıyor tartamıyor, bir de gak gukuk diye sesler geliyor. E, tabi hak ve hukukun biraz daha ağır basması lazım. Beş on kilo kadar olmalı... Yok yahu beş on kilo tartması bile az hak hukukun. Ama mutlaka belli bir ağırlığı olmalı...
Adaletin terazisine bir de vicdanı koysak, vicdan ne çeker acaba? Çok mu çeker? Ya da vicdandan vicdana o dediğiniz değişir diyorsunuz, haklısınız. Herkesin vicdanının ağırlığı bir değil ki tonlarca çeken vicdan var mizanda, bir de tüy kadar hafif vicdanlar var, daha doğrusu vicdansızlar var, olmayan vicdanın ağırlığı da olmaz... Hani şu insanlara eziyet edenler, hayvanları canlı yerine koymayanlar, daha bir dolu bunlardan...
Adaletin terazisinde hilede olur zaman zaman, her ne kadar o tartana bağlıysa da oluyor yine de... Bakmışsın adam öldüren bir iki senede dışarıda, suçsuz insanlar, fikir adamları, içeride çile ve gün dolduruyor... Adalet Ablanın hiç bir şeyden haberi yok... Kapısını çalsak Adalet ablanın ’’Durumlar böyleyken böyle.’’ desek, bize ne cevap verir ki acaba?
Öyle ya adı bankaysa, oraya bir şey yatırdığınız zaman bir miktar faiz de almanız lazım değil mi? Yoksa, durun durun bu öyle bildiğimiz bankalardan değil mi? Mevduat toplamıyor, mevduat toplamadığı için, faiz de vermiyor, ama adı banka işte Sperm Bankası hem de... Gidip buraya bir şekilde spermlerinizi bırakıyorsunuz, sonra sizin spermlerimiz uygun bir bayanın yumurtaları ile bir araya gelip ortaya çocuk çıkartıyorlar...
Sizi bilmem ama, bana ta geçmişten beri çok banal ve itici geliyor bu olay. Sonuçta içinde duygu olmayan, sevgi hiç olmayan bir olay sperm bankasından tanımadığınız birisinin spermini alıp da hamile kalmak ve o çocuğu dünyaya getirmek. Babası belli değil ki her ne kadar spermi aldıklar o tüpün üstüne donörün adı yazsa da yine de çok banal ve de bize ters... argoda da babası belli olmayan çocuklara ağır lakaplar takarlar burada tekrar etmeye gerek yok hepiniz bilirsiniz...
Adı sanı varoş
var da bir bak bakalım ne hoş
kiminin elektriği yok, kesilmiş borçtan
kiminin suyu akmaz
yıkanamaz da yine de hayattan bıkmaz...
Hani bir şarkı da var ''Bekletme ne oluuur gelmeeeek zamanı geeeel, yoook yok yok gitme gitme eylüldeeee gel.'' diye devam eder gider rahmetli Alpay'ın o şarkısı... Siz de benim gibi çok beklediniz mi sevdiğiniz birisine randevu verdiğinizde... Ağaç oldunuz da dallarınız da çiçeklendi, meyve de verdiler mi?
Yetmişli seksenli yıllar, haliyle İnternet, cep telefonu daha hayatımıza girmemiş arkadaş. Bir kızı tesadüfen bir yerlerde yakalayacağız da ona ''Şurada buluşalım.'' diyeceğiz. Tabi bir de bu işleri kızın abilerine çaktırmadan yapacağız. Siyasi yönü de olmayacak. Ne devrimci bacılardan, ne de Asenalar dan olacak, bunlara da dikkat etmek lazım.
İlk defa buluşacaksınız, mahallede olmaz, görürler, duyarlar, sakız olursunuz milletin diline. Babasının, annesinin kulağına gider. Hele de annesi, babası senin annen ile baban ile tanışıyorsa samimi bir şekilde hiç olmaz. Olmazları oldurmak için ya Kızılay'da ya da Tunalı Hilmi Caddesinde buluşmak lazım.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!