Arkadaşlarım bilirler, her gün yazı yazan bir insan değilim. Bazı zaman iş yoğunluğundan dolayı, edebiyattan uzak kaldığımızda oluyor. Hem okuyanı hem de yazanı yorar her gün bir şeyler karalamak zorunda olmak, böyle hissetmek kendini... Ne kadar da güzel yazıyorsanız yazın.
Tamam, edebiyat ve onun dallarından olan şiir, mutlaka çok güzel, çok faydalı bir olgu. Okumanın ve yazmanın hazzına vardı mı insan, kendini alamıyor bu işten. Nasıl ki sigara bir alışkanlıksa ’’Kötü de olsa’’ nasıl ki içki bir alışkanlıksa, kolay kolay bırakılmıyorsa, okumak yazmak da aynen böyledir. Sigaraya, alkole, genellikle çok küçük yaşlarda başlanır. Edebiyatta çok küçük yaşlarda girer kanınıza, ruhunuza... O güzel alışkanlığı edindiyseniz küçük yaşlarda, yaş ilerleyince, isteseniz de bırakamazsınız. Hem de gözlerinizin bozulması pahasına bile vaz geçemezsiniz...
Bazen kalemde yorulur, yürekte... Kendini tekrar eder durur insan zaman zaman yazılarında. El etek çekmek, dinlendirmek lazımdır kalemi yüreği ve beyni... Hayat sadece okumak ve yazmaktan ibaret değil. Sevdiklerimize de zaman ayırmalı ki aslında yazıların bir çoğunu da besleyen, insan ilişkileridir...
Kalemimin ucundan, bazen gözyaşı damlar;
Bazen sevince döner, yüreğimde ki gamlar...
Her şeyi yazsam diye, geçiririm içimden;
Bazen yazmadıklarım, hesap sorarlar ben den...
Kalender ki eğer almanca ise
takvim manasına gelir
oysa ki kalenderdir çoğu kere Türk İnsanı
haddini hududunu bilir
ölüp ölüp bazen bin kez dirilir...
Kalırsam bu şehir bir daha bırakmaz beni...
Gözlerim nemli nemli bakar kalırım.
Bir hüzün çöker şehrin sokaklarına,
Gördüğüm komşulardan selam alırım...
Sen ki boynu bükük gittin buradan...
Kalbimizin yolları, tıkanmasın açılsın
Kalbimize girsinler, etrafa nur saçılsın...
Önce en sevdiklerim, sonra eş dost arkadaş
Bir de vatan toprağı, Ona can veren kardaş...
O gün bayağı yorucu bir gün geçirmiş, neredeyse ayaklarımda, vücudumda derman kalmamıştı... Üç harfliler durmadan rüyama giriyor, çıkıyor bir daha giriyor ve beni rahat bırakmıyorlardı... İnsanda o üç harfliler ile rüyada karşılaşınca, bir kötü oluyor bir kötü oluyor, sormayın gitsin. Ha siz o üç harflileri diyorsunuz, onlar değil, onlar değil... Hani bu market olan üç harfliler, ben onlardan bahsediyorum...
Güçücücük limitli kredi kartım, son hızla gelip başımın üstünde durdu. Bana dönerek ''Hadi atla da seni gezdireyim biraz.'' dedi... Bindik mecburen ... Bir süratli gidiyor, adeta uçuyoruz göklerde. O üç harflilerin önünden geçiyoruz, daldık birisine. Marketin içinde rafları dolaşıyoruz, ama nasıl bir de bana sorun, ralli yapıyoruz adeta markette...
Raflara bakıyoruz her şeyin fiyatına zam gelmiş. Süratle çıkıyoruz marketten, öbür üç harfli markete dalıyoruz. Kartım bana dönerek ''Bak sen daha emekli maaş zammını bile almadın hemen fiyatlara giydirmişler.'' Uyku sersemliğindeyim hala ''Ne giydirmişler anlamadım.'' Kartım bana dönerek ''Uyu sen daha uyu uyanamadın fiyatlara diyorum iyi geçirmişler.'' Durum birden elimi kafama vuruyorum ''Ah ulan ah bende bunun hesabını sormaz mıyım?'' Kartım gayet sakin ''Sormazsın sormaz, ben seni bilmez miyim.''
K/an gelir sokaklardan
Çekilir ayaklarım çekilir ellerim
Işıklar bir bir söner
Yurdumun sokakları
Bir de bakarsın mahşer yerine döner.
Durun canım durun hemen kapıya ve anahtara sövüp saymayın. Kapı ve anahtar bu konuda masumdur. En kabahatli sizsiniz. Tabi ki Kabahatler Kanununa göre size herhangi bir işlem yapılmaz. Her kabahat böyle olsa, bunlar küçük kabahatler, siz sakın Sebahat ler ile kabahatler işlemeyin...
Önce kullandığınız veya kullanmadığınız bir kredi kartını çıkartın ve o şekilde dili attırıp kapıyı açmaya çalışın. Burada kullandığınız kredi kartının limiti az ya da çok, ona bakmayın, onun hiç bir etkisi olmaz kapı açmada. O limit sonra en son çare olarak çilingir çağırırsanız işe yarayacaktır...
Maymuncuk gibi bir aletiniz varsa kapıyı açabilirsiniz, zorlanmadan. Maymuncuk zaten normal bir insanda bulunmaz genellikle çilingirler ve hırsızlarda bulunan bir alet edevat. Beni ne konuşturuyorsunuz burada madem maymuncuğunuz var açın girin içeriye, oturun, rahat edin...
Yüzyılı geçmişti burada ki hayatı... Yuvarlak ve genişçe idi... Geçen asrın sonunda Karabet Adlı bir Ermeni demirci ustası takmıştı onu oraya... Geçmiş zamanlarda neler görmüştü neler... Bulunduğu semt Fatih, İstanbul'un en eski yerleşim yerlerinden birisiydi... Çok sevmişti Fatih'i ve insanlarını... Çok sevmişti kapıdan içeri girenleri çıkanları... Sokakta renkliydi bayağı... Balkonlarda bahar da ve yazın her renkten çamaşır, kaldırım kenarlarında renkli renkli arabalar, kısa pantolonlar ile dolaşan renkli renkli çocuklar... Her çeşitten her renkten seyyar satıcı cümbüşü...
Yüzyıldan fazladır neler görmüş neler geçirmişti, Kapı Tokmağı... Hafifçe bile dokunsalar onun sesi yine de tokkk tokkk diye çıkardı... Yakınlarda şekerleme yapıp uyuyan insanlar varsa o bile sıçrardı uykusundan... Kimi zaman kış geceleri bozacıların ''Booooozaaaaa'' diye uzun uzun bağırışlarını duyar. Gündüzleri tabak çanak, mandal satan seyyarlara denk gelir, bazen simitçiler geçer önünden. Yaz günleri de çocukların yaramazlıkları, haylazlıkları, bağırış çağırışları hiç eksik olmazdı...
Gün yavaş yavaş aydınlanmaya başlar. ''Hey bu sokağın en güzel kızları Handan ile Günseli değil mi?'' Her zaman güzelleri ince ince süzer Kapı Tokmağı... ''İşe giderken hep de önümden geçerler hem de şen şakrak, kahkahalar atarak.'' Ah der ah! ''Bir de benim sesim çıksaydı da ben de kahkaha atabilseydim. Oysa sadece biri bana elini uzatıp da kapıya vurduğu zaman sadece tokkk tokk diye ses çıkartıyorum. Ne kötü talih.'' diye düşünmeden edemiyordu...
Akşam akşam
O beyaz güzellikleri görünce
Penceremden saydım
Benim pencerenin önünden
723876 kar tanesi selam verip
yerle İhtiraslı bir şekilde öpüştü.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!